“Evren Hareketi Alkışlar Düşünceyi Değil” diyor bir bilge kişi. Gerçekten evrene baktığımızda her şeyin hareket ettiğini görüyoruz; atom altı parçacıklar, atomlar, gezegenler, galaksiler. Bu nedenle kendi bloğumun ismini de “Evren Hareketi Alkışlar” (nazminalbant.blogspot.com / Evren Hareketi Alkışlar) koydum.
Hareketsizlik sadece ölüme mahsustur, başka bir ifadeyle hareket etmeyen ölmüştür demek doğru bir ifade olur sanırım. O halde yaşamak için hareket etmeye yani üretmeye mecburuz bir yerde. Şöyle bir düşünelim birlikte isterseniz; evrenin ilk varoluşu yani Big-Bang’ ten itibaren hangi ölçekte bakarsak bakalım hareketi görüyoruz, ne muhteşem bir şey bu değilmi? Big-Bang yani başlangıç, büyük başlangıç hareketle başlıyor ve bugüne kadar matematiksel şaşmaz bir düzenle hareket devam ediyor. Düşündükçe bunun gerçekten ne müthiş bir tasarım olduğunu insan daha iyi anlamaya başlıyor. 13.7 milyar yıldır hareket devam ediyor ve daha kaç milyar yıl devam edecek henüz bilmiyoruz ama tasarım gereği sonsuza kadar da devam edeceğini zannediyorum. Çünkü dünyamızın bir gün sonu gelse bile o da büyük hareketin küçücük bir parçası olacak, ardından başka açınımlar, başka oluşumlar olacak elbette ama bu bile kaç milyar yıl sonra olacak kimbilir? Bilim bu konuda yavaş ta olsa ilerliyor. Olanı çözmeye, olacağı da tahmin etmeye başarılı bir şekilde devam ediyor ve giderek hızlanarak devam edecek.
Evrenin de Dünyanın da temeli hareketti.
Evren hareket üzerine tasarlanmış, her şey ritmik olarak; dairesel, spiral, lineer vb. şekilde hareket ediyor.
Kendimize bakarsak, vücudumuzda da her şey hareket halinde zaten, mikrokozmos olan biz makrokozmos olan evrenin bir kopyası değilmiyiz, evren insanı temsil etmiyor mu? Bilgeler bu yüzden İnsan’a “Küçük Evren”, Evren’e de “Büyük İnsan” demişler. Hareket etmeden sürekli yatan birinin önce derilerinde açılmalar başlıyor ve giderek ölüme götürüyor hareketsizlik insanı değil mi? “Evrensel Yasa” böyle, “Hareket etmezsen ölürsün” diyor. Evrensel yasaları çok iyi kavramak gerekiyor, çok iyi anlamaya çalışmak lazım, düşünmek, araştırmak ve iyi gözlem yapmak lazım.
Mevlevi semasında da dönüşler; evrensel varoluşu, galaksilerin, gezegenlerin dönüşünü, insanı oluşturan atomların, atom altı parçacıkların dönüşünü anlatmıyor mu bize?
Düşünce ilktir her şey düşünceden doğar ama düşüncelerin sonuçlarını almak, onları realize etmek için harekete yani eyleme ihtiyaç var. Hareket olmazsa düşünülen şey meydana gelmez. Bu nedenle hareket daha önemlidir, sadece düşünmek yeterli değildir, gereklidir ama yeterli değildir. Hem her şey evrensel düzende hareket üzerine kurgulandığı için bunun böyle olması da uygun oluyor düşündüğümüzde.
Düşüncelerimizi eyleme dönüştürdüğümüzde ancak evren bizi alkışlar, sadece düşünce düzeyinde kaldığında evren bize prim vermez ve alkışlamaz, evrensel sistem böyle kurgulanmış, bu çok daha adil bir şey ve herhalde adil olmanın doğası da bu diye düşünüyorum. Çünkü hareket veya eylem çalışmak demek, efor sarfetmek demek ve çalışmakta en kutsal şey değilmi?
Sonuç olarak; ”Evren Düşünceyi Değil Hareketi Alkışlar” mottosu bize çok şey anlatır, bizim bundan çok iyi mesaj çıkarmamız lazım. Planlarımızı, hedeflerimizi hep hareket üzerine, eylem üzerine, yani çalışmak üzerine yapmalıyız eğer başarılı olmak, hedeflerimize ulaşmak, yaşam amacımızı gerçekleştirmek, hayatta kalmak istiyorsak tabiki, seçim bizim.
Hareket edenler risk alırlar, risk almadan bir yerlere varmak yani başka bir ifadeyle hedeflerimize ulaşmak mümkün değildir.
Evet risk almak dedim çünkü;
Gülmek, aptal görünme riskini göze almaktır,
Ağlamak, duygusal ve yumuşak görünme riskini göze almaktır,
Birisine uzanmak, ilişki riskini göze almaktır,
Duygularını göstermek ve sergilemek, kendi özünü sergileme riskini göze almaktır,
İnsanlara, fikirlerini, rüyalarını ve isteklerini anlatmak, kaybolmaları riskini göze almaktır,
Sevmek, geri sevilmeme riskini göze almaktır,
Güç göstermek, zayıflık göstermek riskini göze almaktır,
Yapmak, başarısızlık riskini göze almaktır,
Yaşamak, ölmek riskini göze almaktır,
Yaşamdaki en büyük tehlike, hiçbir riski göze almamaktır,
Hiçbir riski göze almayan kişi, hiçbir şey alamaz, hiçbir şeyi yoktur ve hiçbir şeydir,
Kederden, acıdan ve ızdıraptan kaçınabilirler, ama;
öğrenemezler,
büyüyemezler,
yaşayamazlar ve
sevemezler,
Bütünlüklerini ve özgürlüklerini yitirmiş ve satmışlardır,
Onlar köledirler, güvenle zincirlenmiş, korkuyla kapatılmışlardır.
Çünkü sonucu bilmeme riskini almaya istekli kişi ÖZGÜRDÜR .
Evren tüm hareketleri alkışlar, onların; bizim subjektif değerlendirmemiz olan iyi veya kötü etiketlerine bakmaksızın hepsini alkışlar ve destekler. İyi ve kötü etiketi bize aittir sadece. Bizim negatif veya kötü diye nitelendirdiğimiz hareketleri, eylemleri de alkışlar. İşte incelik burada, O renge bakmaz, sadece evrensel yasaya uygun olarak hareket, çalışma, fedakarlık varmı ona bakar ve hareketi destekler.
Havuza atılan taşın yarattığı dalgalar nasıl tüm havuza yayılır ve havuzun her yerini göreceli olarak etkilerse benzer şekilde bireysel yaşam da evrenin her yerinde etki yaratır. Yani, evren bireyi, birey de evreni etkiler ve bunlar birbirinden bağımsız değildir. Biri diğeriyle derinden bağlantılıdır. İşte bunu anlamak, anlayabilmek ne müthiş bir şeydir ve bu anlayış insanı hemen farklılaştırır, daha yukarıdan olaylara bakmaya başlar bunu kavramış insan.
Evren kişisel harekete tepki gösterir. Yüzüklerin efendisi filmini birçoğumuz seyretmişizdir, o filmde evrensel çok güzel mesajlar vardı bana göre, ben o filmdeki mesajı böyle alıyorum. Orada kötülüğün veya negatifin de lideri çok güçlüydü ve yetenekleri vardı ama sonunda iyi olan kazandı film icabı tabi. Bizde filmde iyiyi destekledik büyük çoğunluk olarak diye düşünüyorum, tabi kötüyü, negatifi destekleyenlerde var mutlaka ve varoluştan bugüne kadar olduğu gibi ve olmaya da devam edecek bundan sonrada. Bu ne demek, şöyle bir duralım ve koltuğumuza yaslanıp biraz düşünelim derim, ne dersiniz?
Bizim seçimimiz de, en azından benim seçimim de iyi olandan beyazdan yana, ben bunu seçiyorum ve diğer tarafı seçenleri de saygıyla karşılıyorum veya karşılamaya çalışıyorum. Çünkü onlarda bütünün diğer yarısı ve bütüne saygı duyuyorum. Bu sadece özgürce bir seçme işi.
Evet yazım bitti, şimdi final sorusunu soruyorum;
“SİZ, BEYAZI MI YOKSA SİYAHI MI SEÇİYORSUNUZ?
Neden?,
Ne kadar eminsiniz?,
Yeterince sakin bir ortamda düşündünüzmü bunu?
Sevgi ve saygılarımla
Facebook Yorum
Yorum Yazın