Çok tekrar da fayda vardır gerçeğini ifade etmen için kullanılan güzel bir Türk Atasözüdür. Açıkçası şu; Bir şeyi yüz seksen kere de tekrar etseniz bu iyi bir davranıştır.
Bu değil de hep şunun üzerine durduk. Ülkemiz siyaseten ne kadar istikrarlı bir yönetime sahip olursa ekonomimizde o kadar iyi olur. Bakın 7 Haziran seçimlerinden sonra parçalı bir siyasi atmosfer siyasi iktidara engel olunca yani hükümet kurulmayınca ekonomimiz ne hale düştü.
Tüm yatırımlar durdu. Döviz fırladı. Borsa düştü. Bürokrasi korkak ve imza atmıyor. Var olan projeler dahi imzalanmadığı için ilerlemiyor. Taahhüt firmaları mevcut işleri bitirip teslim edemediği için, yapı ürünlerini satamadığı için yeni projelere girişemiyor.
Pekiyi neden ülke bu hale geldi? Rahatlık canımızı mı sıkıyordu? Ülkemizin, ticaretimizin, piyasa ve ekonomik değerlerimizin kıymet kaybını kim ister ki? Hangi aklı başında insan içinde bulunduğu geminin batmasını ister? Tüm bu soruları daha da çoğaltabiliriz ama alacağımız cevap tek olur kanaatindeyim. Hayır!
Kimse bu ülkenin batmasını istemez. Pekiyi bu parçalı siyasi tablo neden oluştu? Bunu tek bir şıkla cevaplamak da isabet olmaz. Birkaç sebebi var kanaatindeyim.
Seçim sistemi; 12 Eylül Anayasası ya da Kenan Evren Anayasası olarak da bilinen 1982 Anayasasının geçmiş dönemlerde ders aldığımız iddiası ile söyle bir tanımlama getirmiştir. “Temside adalet, yönetimde istikrar”. Evet, çok güzel bir cümle değil mi? Yani her toplumun tüm katmanları siyaseten hem TBMM’ de temsil edilsin hem de istikrar olsun ki Türkiye 1970’li yıllara dönmesin…
Pekiyi bu hiç mümkün olabildi mi? Bence hayır! Hiç olmadı.
Bu anayasa sonrası yapılmış ilk seçim olan 6 Kasım 1983’ deki (ANAP-MDP-Halkçı Parti)’nin katıldığı bu seçimlerden 7 Haziran 2015 deki seçimlere kadar olan tüm seçimleri yaşadım, hatırlıyorum.
Şayet yönetimde istikrar olmuşsa da temsilde adalet olmamıştır ya da temsilde temsil de adalet olmuşsa yönetimde istikrar olmamıştır.
Pekiyi bunun ortası yok mudur? Misal 2002 yılında yapılan genel seçimlerde Ak Parti %34 oy ile 366 milletvekili çıkarmışken (2 partili TBMM) yine 2007’ de yapılan genel seçimlerde (27 Nisan Muhtırası ve Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu yıl ) %47 ol aldığı halde çıkardığı milletvekili sayısı 340’ a düşüyordu. Çünkü 3 parti TBMM’ ye girmişti (Ak Parti – MHP - CHP).
7 Haziran’ a geldiğimizde ise Ak Parti %40.8 ile 258 milletvekili çıkardı ve 12,5 yıl sonra ilk defa Türkiye tek başına iktidardan oldu. Çünkü bu kez TBMM’ye 4 parti (Ak Parti, MHP- CHP-HDP) girmişti. Yani 4 parti barajı aştığında TBMM den tek başına bir iktidar çıkmıyor. Pek ala buda milli iradenin bir yansıması diyerek razı olalım. Tamamda bu parçalı siyaseten koalisyon hükümeti çıkaramıyorlar ki! O zaman parçalı siyasi hayatın gerçekleri ile baş başayız artık. Tıpkı 902’lı yıllarda ki gibi.
Orkestranın her bir ferdinden her bir enstrümantalinden farklı ses çıkar. Bir renk bir ahenk bulamazsınız. Dinlediğinizden de zevk alamazsınız.
Pekiyi hem toplumun tüm kesimleri TBMM de temsil edilmeli hem de yönetimde istikrar olmalı derseniz bununda çaresini Dünya bulmuş. Ya başkanlık sistemi ve onun altında çalışan meclis, senato vs.. oluşturuşunuz ya da iki turlu seçim yaparsınız ve tek başına iktidarı yine sağlarsınız.
Yani sorun aslında seçim sistemi ve idari yapı sorunudur. Tekrar bir anayasa ve seçim sistemine ihtiyacımız var. Her kesimin temsil edileceği ama güçlü iktidara da sahip bir ülke. En ideali herhalde bu olsa gerek…
Facebook Yorum
Yorum Yazın