Tüm liderlerde olduğu gibi güçlendikçe yalnızlaşma liderliğin kaçınılmaz aşamalarından sanırım. Tarihe iz bırakmış liderlerin tamamı dönemlerinde muhakkak etraflarından itiraz ve karşı çıkışlara karşı mücadele ettiler. Fakat saltanat ve darbe ile gelen liderlerden farklı olarak Erdoğan sandığın gücünü ve etkisini Türkiye tarihine bir vazgeçilmez şekil ve yol olarak kanıtladı.
İstanbul’dan başladığı siyaset yolu, kurduğu ve domine ettiği siyasi partiyle beraber ülkenin kaderinde geleceğinde en önemli yere oturdu. 2001 yılından bu yana Türk siyasi hayatına adapte olan Ak Parti girdiği bütün seçimler de ipi göğüsleyerek iktidarda ülkeyi yönetmeye devam ediyor. İktidar da kaldığı sürece ülke adına çok ciddi ve yapılamayacak projelere imza atan Ak Parti iktidarının bunlarla beraber yapamadığı veya başaramadığı birçok ülke sorunları var muhakkak. Hem de çok ciddi ve kronikleşiyor. Özellikle eğitim. Bana göre zapt edilememiş bir kale ve bir an önce bu kale zapt edilmeli. Fakat bundan daha önemlisi iktidara yerel yönetimde seçim kazanıp buradaki başarılarını diğer seçimlere taşıyıp buradan yürüyen bir partinin yerel yönetim bazında yapmış olduğu ciddi hataları, yolsuzlukları, kişisel insan hataları ve nobran tavırlarını bir an önce gözden geçirip cerrahi müdahale gerektirmektedir.
Bugüne kadar tüm partiler ve yönetim dönemlerinde iktidara yakın duran herkes kadro nimetlerinden sonsuz bir şekilde yararlandı. Fakat farklı bir yol üzerine inşa edilen Ak Partinin politikası son aşamada uygulama açısından diğer partilerden farklı olmamakla beraber daha fazlası ile icra edilmekte. Özellikle KPSS şartı aranmayan doğrudan atama iş imkânları sayesiyle kadrolar belediye üst bürokratlarının akrabaları ve parti yönetiminin akrabaları ve eş dostlarıyla dolduruldu. Bu hiyerarşi ve ortam nedeni liyakatten uzak kadrolaşma Ak Parti siyasetinde görev yapmaya matuf adayları doğrudan etkiliyor. Dolayısı ile köşe başları bu tür zihniyete sahip vatandaşlar tarafından işgal ediliyor. Neticesinde hizmet arzusuyla göreve talip adaylar devre dışı bırakılmakta ve mevcut sahnede yer alamamaktalar.
Tüm bunlar halkın içinden gelen bu kadronun halktan uzaklaşması ile neticeleniyor. Bu gidişat son kertede devlet başkanlığının yanında partinin de başında olan Erdoğan’ın izin verip vermeyeceği ile direk bağlantılı bir durum.
Erdoğan’ın en iyi yaptığı; kendisine kitlelerin sevgi ve desteğini sağlayan şey ise ne bir strateji ne de bir siyasettir. Tamamen bir doğallıktır. Erdoğan kitlelerin sevgi ve desteğinden ‘doğan enerjiyi’ doğru yerlere kanalize ederken ustalıklı stratejiler uygulayıp, sonuç veren etkili siyasetler takip etmekte. Ancak bu enerjiyi elde etmek için Erdoğan, kendisi olmaktan yani kitlelerin kendisine bağladığı umudu, o kitlenin bir ferdi olarak kendisi de taşımaktan başka hiçbir şey yapmıyor. Tam da bu sahicilik sayesinde Erdoğan toplumu ve siyaseti yönetmenin ötesinde, toplumu ve siyaseti dönüştürecek bir etkinliğe sahip. Tüm bu vasıflarla kendini donatmış olan Recep Tayyip Erdoğan beraber yürüdüğü arkadaşlarını da ya bu vasıflarla donatmak ya da değiştirmek zorundadır. Buna Türkiye’nin çok acil ihtiyacı vardır. Türkiye’nin kaderi artık döndüğü yön ve yol açısından Erdoğan’ın yolu ile kesişmekte ve bu mihval üzere Erdoğan’ın yolu üzerindeki engellerin bir an evvel kaldırılması gerekmektedir. Bu kaçınılmaz bir zarurettir.
Hayırlı işler dileği ile rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Facebook Yorum
Yorum Yazın