Türkiye'nin 2011 seçimleri Doğu'dan Batı'ya herkesin dikkatini celbetti.
Hatta bu seçim içeriden ve dışarıdan belli güçlerin pozisyon aldığı, gizli ve açık kampanya yaptığı "uluslararası bir seçim" oldu. Erdoğan da tarihi zafer konuşmasında, "Bugün İstanbul kadar, Saraybosna kazanmıştır. İzmir kadar Beyrut kazanmıştır. Diyarbakır kadar, Batı Şeria, Gazze kazanmıştır. Bugün Türkiye kadar, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar kazanmıştır." diyerek bu gerçeği vurgulamıştır. Nitekim akraba yayın organları The Economist ve Financial Times (FT), seçimler öncesi, geleneğin dışına çıkıp, Erdoğan'ın geçmişte çok başarılı olduğunu, ancak anayasa değişikliğine giderken 'tek adamlığı' önlemek için dengelenmesi gerektiğini belirtmiş, Türk seçmenine adres olarak CHP'yi göstermişti.
Gazete sayfalarında haberlere yorum yazmak âdetim değildir, ancak FT'nin "Türkiye'nin Seçimlerine Balans Ayarı" yazısının altına yorum yazmaktan kendimi alamadım: "Niye başarılı olanı cezalandırmayı tavsiye ediyorsunuz? Bu tavsiyeniz, gazetenizin şampiyonluğunu yaptığı 'serbest rekabet' felsefesine yakışıyor mu? Eğer muhalifler başarılı olsaydı, piyasalar (seçmenler) onları ödüllendirir, oy ve paraya boğardı. Erdoğan'ın başarısı ünlü ekonomist Schumpeter'in 'yaratıcı yıkım' tabirine çok uyuyor. Erdoğan'ın başarısı, büyük ölçüde diğerlerinin başarısızlığıdır. Eğer bir şirketin yönetim kurulu olsaydınız, devamlı kaybeden bir müdürün kontratını yeniler miydiniz? Erdoğan'ın önlenemeyen yükselişini dengelemek için, diğer partilerin liderlerini acilen değiştirmelerini ve kendi Erdoğan'larını çıkarmalarını tavsiye etmeniz daha doğru olmaz mıydı?"
Erdoğan kuşkusuz çok başarılı bir politikacı. Uluslararası camia bunu gittikçe daha çok ikrar ve itiraf ediyor. Yüzde 50 seçim zaferinden sonra FT bile Erdoğan'ı artık kimsenin göz ardı edemeyeceği 'abidevi bir şahsiyet' olarak niteliyor. PEW Araştırma Merkezi'nin küresel anketine göre, Erdoğan'ın popülaritesi Türkiye'de yüzde 62 çıkarken, Arap âleminde yüzde 78'leri bulmaktadır (Lübnan yüzde 64, Ürdün yüzde 72, Mısır yüzde 78). Anlaşılan, Erdoğan bu coğrafyada artık tartışmasız en büyük lider. Erdoğan'ın başarısının sırrını belki ekonominin 'yaratıcı yıkım' kavramı ile açıklayabiliriz. Yaratıcı yıkım, dinamik girişimcilerin yeni bir ürün, yeni bir teknoloji, yeni bir kaynak, yeni bir organizasyonla [daha düşük maliyetli ve daha yüksek kaliteli ürünler icat etmeleri sonucu] eski ve hantal rakiplerinin sadece kârlarını değil, varlıklarını da tehdit etmeleridir. Böylece, 'demode eskilerin', 'yaratıcı yeniler' tarafından bertaraf edilmesiyle, kaynaklar verimsiz ellerden, verimli ellere teslim edilir. Bu, bir ekonominin kendini daha dinamik, başarılı ve çalışkan girişimcilerle yenilemesidir. Rekabet şartlarına müdahale edilmezse bir ekonomi bu sayede en üstün teknoloji ve organizasyona sahip olur. Kısa dönemde birtakım sıkıntılar olsa da, uzun dönemde herkes kazanır.
Halk eskiyi yıktırdı, yeniyi diktirdi!
Aynı şekilde, Erdoğan da, kendinden önceki başarısız politikacıları ve partileri birçok yenilikle adeta silip süpürmüştür. Hem de bunu 2002'de yeni kurduğu iki senelik bir organizasyonla yapmıştır. İki senelik bir partinin bu üstün başarısı, bir yerde eski partilerin de ne kadar çürük ve hantal olduğuna delalet etmektedir. Demek ki, eskiler ekonomik ve siyasi tekellerinin baki olduğuna inanmışlar, gizli ve açık, sivil ve resmi anti-demokratik müttefiklerine güvenmişler, yan gelip yatmışlar, kendilerini yenilememişler, güçlerini tabana yaymamışlar ve sonlarını hazırlamışlardır. Erdoğan gibi dinamik bir lidere malumu ilan kalmış, köhne sisteme küçük bir dokunuşu yetmiştir. Eski sistem ne kadar verimsiz ve hantal ise yenilerin başarı şansı da o kadar yüksektir. Erdoğan, Doğu'nun Selahattin Eyyubi'sidir. PEW araştırmasına göre, Erdoğan'ın popülaritesi Türkiye ve Arap dünyasında Batı'ya nazaran daha yüksektir. (Fransa yüzde 36, İngiltere yüzde 27, Almanya yüzde 25, İspanya yüzde 12) Siyasi nedenleri bir kenara koyarsak, bu sonuç bir yerde Erdoğan'ın getirdiği dinamizm ve yeniliklerin, Doğu için [Batı'ya nispetle] katma değerinin daha yüksek olması demektir. Diğer bir deyişle, dinamik Erdoğan'ın hantal ve verimsiz bir dünya için değeri daha büyüktür. Yaratıcı yıkım süreci döngüseldir. Bugünün dinamik girişimcileri, yarının hantal statükocularıdır. Eğer diğer partiler, Erdoğan'la rekabet etmek istiyorlarsa, akıllarını başlarına devşirmelidirler.
Devlet, asker ve yargı korumasının bu küresel dünyada fayda etmeyeceği artık tecrübeyle sabittir. Güreş esnasında minderden kaçmak, hakemi bağlamak, güvenlik güçlerini ayarlamak artık fayda etmemektedir. Erdoğan'la baş etmek için Erdoğan gibi gece gündüz bu millet için çalışmak gerekmektedir. Bunun için de, yapılacak ilk iş, Erdoğan'la baş edemeyeceği tescillenen liderleri tez elden değiştirmektir. Diğer partilerin, AK Parti'nin başarısından ders alıp bu ülkeyi daha kalkındıracak, özgür ve adil kılacak özgün projeler üretmeleri gerekmektedir. Sistem dışından gelmesine rağmen, bu milletin Erdoğan'a üçüncü defa emaneti vermesi, bu milletin ne kadar adil ve akıllı olduğunu göstermektedir. FT'nin tavsiye ettiği gibi, bu millet çalışkan öğrenciyi başarısından dolayı cezalandırmadı. Zira, bu millet FT'den daha iyi ekonomi biliyor. Erdoğan'a eskiyi yıktırdı, yeniyi diktirdi. Serbest rekabet ortamında, en verimli projeler ve şirketler millet tarafından kaynağa boğulur. Bu ferasetli millet, üçüncü defa Erdoğan'ı oya boğarak politikacıları kendine hizmette yarıştırmaya çalışıyor. Zaten 'çırak Erdoğan'ı ancak 'usta Erdoğan'la değiştirdi. Dolayısıyla, bu seçimlerden kimse değil, 'en iyisini' seçmeyi öğrenen Türkiye muzaffer çıkmıştır. Erdoğan'ın alternatifi daha iyi bir Erdoğan'dır!
Facebook Yorum
Yorum Yazın