VaroluÅŸ ve yok oluÅŸları ile tarihe altın harflerle geçmiÅŸ medeniyetleri, kültürleri veya milletleri tanıyabilmek için onlara ait yazılı ve görsel unsurları okumak ne kadar önemli ise o medeniyetlerin neÅŸvü neva bulduÄŸu coÄŸrafyaları, yerinde ve doÄŸru okumak da aynı öneme sahiptir. Özellikle Ä°slam medeniyeti açısından dünyada birçok örneÄŸine rastladığımız kültürel mirasımızın birer parçası olan bu coÄŸrafyaları dolaÅŸmak, bizim için ayrı bir öneme haizdir. Bu anlayışı önemseyenlerin, batıda özellikle Avrupa’da Ä°slam medeniyetinin izlerini yerinde görmek isteyenlerin ilk tercihi, 800 yıl Güney Avrupa’da Ä°ber Yarımadasında varlığını sürdürebilmiÅŸ Endülüs coÄŸrafyası olmalıdır mutlaka.
Yaklaşık 5 asır önce haritadan silinen, hazin bir ÅŸekilde kaybedilmiÅŸ bir coÄŸrafyadan miras kalan eserleri yerinde görmek ve gözlemleme yapabilmek, en doÄŸru okuma olacaktır.
Endülüs’ün 711 yılında fethi, Emevi Halifesi 1.Velid’in emrindeki Kuzey Afrika genel valisi Musa Bin Nusayrin ve muzaffer komutanlarından Tarık Bin Ziyad’ın gemileri yaktığı yürekleri ferahlattığı Ä°slami bir fetihtir. Bugün hala kullanıyor olduÄŸumuz “Gemileri Yakmak” deyimi 1300 yıl öncesine dayanan bu fetih hareketinden kalmadır.
Fetih öncesi dönemlerde Ä°spanyol topraklarında yaÅŸayan Vizgotlar ile Papazların güdümündeki Hıristiyan haçlı zihniyetinden - zulmünden bölge halkı bıkmıştır. Fitnenin yeryüzünden kaldırılması uÄŸruna düzenlenen fetih hareketi ile bölge insanı; insani ve vicdani hürriyetlerine kavuÅŸacaklarını, sosyo ekonomik refaha ulaÅŸmalarının mümkün olabileceÄŸini Müslümanlarla olan çeÅŸitli münasebetler nedeni ile bilmektedirler. Ä°slam’ın yeryüzünde adaleti tesis ettiÄŸini bilen bölge halkı adeta fethin kolaylaÅŸtırılması için gayret sarf etmiÅŸtir diyebiliriz. Dolayısı ile sayıca Hıristiyan ordularından az olmasına raÄŸmen Cebeli Tarık boÄŸazından Ä°spanya topraklarına çıkartma yapan Ä°slam Orduları, haçlı ordularını güney Fransa’ya kadar püskürterek Ä°spanya topraklarını ve gönülleri kısa zamanda fethetmeyi baÅŸarmışlardır. Endülüs’te Müslümanlar; 711-1492 tarihleri arasında 780 yıl boyunca Ä°ber yarımadasında hüküm sürmüÅŸ, bu dönemde tüm Avrupa'yı ilim ve medeniyet ile tanıştırarak Rönesans hareketinin baÅŸlamasına öncülük etmiÅŸlerdir. Özellikle Endülüs Bölgesi’nin önemli üç ÅŸehri, Granada,Cordoba ve Sevilla; Endülüs Ä°slam medeniyetinin izlerini günümüze kadar taşıyabilmiÅŸlerdir.
Granada
“Gıranada'nın en eski mahallelerinden biri olan El Beyazin mahallesinde dolaşırken kendinizi Bursa'da ya da Cidde'de bir Müslüman mahallede sanırsınız.” (Prof.Dr.Nazif GürdoÄŸan)
Gerçekten Avrupa’nın bazı ülkelerinde dolaşırken yabancılık hissetmemize raÄŸmen Endülüs sanki ruhumuzda iz bırakmış bizden bir parça gibi gelir. Endülüs sokaklarında veya meydanlarında kendimizden izlere rastladıkça sanki bir hatıramız canlanacakmış gibi olur. Gırnata'yı, bir kere görüldükten sonra sürekli hatırlanacak ÅŸehir olarak nitelendiren Yahya Kemal belki de aynı hissiyatı bir adım öne götürenlerdendi.
Ä°spanya'nın özellikle Endülüs bölgesinin neresine giderseniz gidin, en güzel eserlerin Müslümanların döneminde yapılmış olduÄŸunu görürsünüz. Müslüman egemenliÄŸinin son bulmasından sonra meÅŸhur olan ''Quien tiene moro tiene oro'' yani ''kimin bir maÄŸriplisi var onun altını vardır'' sözü; bilgileri, becerileri, teknikleri ve çalışkanlıklarıyla Endülüslü Müslümanların Hıristiyanlardan kat kat üretken olduklarını en iyi ÅŸekilde vurgulamaktadır.
Gıranada’da bulunan Elhamra Sarayı; nefes kesen güzelliÄŸi ile Ä°slam medeniyetinin adeta bölgeye kazınmış mührü gibi binlerce yıl sonra bile hala parıldamaktadır. Su ve bahçe kültürünün en nadide örnekleri ile güneÅŸin duvarlarında kırmızının en güzel tonu ile buluÅŸtuÄŸu Elhamra Sarayı, gerçekten görünmeye deÄŸer kültür varlıklarından biridir. Unesco’nun kültür varlıkları listesine aldığı bu ihtiÅŸamlı eser dünyanın 7 harikası yarışmalarına sürekli aday gösterilmektedir. Ayrıca onca savaÅŸa, istilaya ve iktidar mücadelelerine raÄŸmen sarayın duvarlarına iÅŸlenmiÅŸ “Allah’dan baÅŸka galip yoktur” sözü de tüm zenginliÄŸe veya acizliÄŸe karşın sürekli hatırlanası bir düstur olarak yüzyıllardır önemli bir ikaz olarak Elhamra’da karşımıza çıkmakta ve zihinlerde silinmez yer edinmektedir.
Sırtını Sierre Nevada daÄŸlarına dayamış Elhamra sarayı, tarihin derinliklerinden Ä°slam medeniyeti ve Müslüman kimliÄŸi ile geçmiÅŸin izlerini taşıdığı gibi günümüz Endülüs’ünde ise aynı samimiyete eÅŸ deÄŸer ancak daha dar bir alanda Es Sufi Cami diye de bilinen Mezquita de Granada•(Granada Camii); El Beyazin Tepesindeki Müslüman mahallesinde aynı izleri sürdürmenin çabasında sanki. Ä°skoç asıllı Müslüman düÅŸünür Abdulkadir Es Sufi (Ä°an Dallas)’ın gayretleri ile 1993 yılında yıkılmış bir kilise iken satın alınarak dönüÅŸtürülen camii, Endülüs’te kilise ve katedrallere dönüÅŸtürülen camilerin sızılarına bir nebzede olsa varlıkları ile ferahlık vermeye devam etmektedir.
Endülüs Medeniyetinin son toprağı olarak da bilinen Granada’da dolaşırken Müslümanların güçlerini kaybederek fitne ateÅŸi ile kavruldukları ve ihtiÅŸamlı devletlerinin son bulmasının hüznünü yaÅŸayabilirsiniz. Yine sokaklarda hatta binalarda zorla HıristiyanlaÅŸtırma ve sürgünlerle yapılan zulümlerin çığlıklarını hissedebilirsiniz. Granada’da bir binanın açık kapısını görseniz aklınıza zorla vaftiz edilen Müslümanların kontrolü için koyulan kurallardan evlerin kapılarının açık bulunarak yaÅŸamaları aklınıza gelir de bu ve benzeri zulümden insanlık adına utanç duyabilirsiniz.
Her ÅŸeye raÄŸmen Endülüs; tarihe ve bizlere muhteÅŸem ibret alınabilecek bir miras bırakabilmiÅŸtir, tıpkı Amerikalı yazar Washington Irwing’in dediÄŸi gibi..
“Bir Hıristiyan toprağının baÄŸrındaki Müslüman sarayı; Batı'nın gotik binaları arasındaki Åžark âbidesi; fetheden, yöneten ve yok olup giden yiÄŸit, zekî ve seçkin bir halkın zarîf kalıntısı Elhamrâ…”
Cordoba
Romalılar döneminde kurulan Cordoba, Guadalquivir (Vadi ul Kebir – Büyük Vadi) nehri üzerindeki stratejik yeri sebebi ile ticaretinin merkezi olmuÅŸtur. Roma Köprüsü olarak da bilenen ve ÅŸehrin simgelerinden olan El Puento Romano da adından anlaşılacağı gibi Romalılar devrinde inÅŸa edilmiÅŸtir. Cordoba’yı asıl önemli kılan uzun zaman Endülüs Emevi devletinin egemenliÄŸinde kalmasıdır. Endülüs Emevi Devleti hâkimiyeti sırasında Cordoba’da Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler dostça yaÅŸayarak bu ÅŸehirden önemli bilim adamı, filozof ve sanatçılar yetiÅŸtirerek Ä°ber yarımadasının ve Avrupa’nın bilim ve sanat merkezi haline gelmiÅŸtir. Uzun zaman halifeliÄŸin de merkezi olan Cordoba, Avrupa’daki ilk üniversiteye ve ilk ÅŸehir aydınlatma sistemine sahip olması ile ünlüdür.
Her dine inanç özgürlüÄŸü tanıyan ve özgürce beraber yaÅŸaması için bir ortam oluÅŸturan MaÄŸribiler (Emeviler) fetihten sonra devrim sayılabilecek bir sosyal sistem oluÅŸturdular. Özel tarzlarda düzenlenen saraylar ve yapılan icatlar ile bilim ve sanatın zirvesine çıktılar. Endülüslü Müslüman âlimlerin yazdığı birçok kitap Latinceye çevrildi ve bu sayede matematik, kimya, fizik, mimarlık ve felsefe ile ilgili kitaplar Avrupa’ya yayıldı. Tarih araÅŸtırmacılarının bir çoÄŸu Rönesans’ın temelini Endülüs Medeniyetinin attığına dair hem fikir. Ayrıca günümüzde önemli yeri olan kağıt, ipek, barut, ve pusula gibi icatlar da tüccar Müslüman Araplar tarafından dünyaya yayıldı.
Endülüs Bölgesine yapılacak gezilerde mutlaka görülmesi gereken ve UNESCO’nun 1984 yılında Dünya Kültür Mirasına aldığı Cordoba ÅŸehri, eski çaÄŸlarda dünyanın en büyük camisi olan ve günümüzde de 3.büyük cami/kilisesi olan muhteÅŸem La Mezquita’ya ev sahipliÄŸi yapar.
Cordoba’da bulunan 600 camiden ayakta kalabilen tek cami olan Cordoba Cami, 26 bin metrekarelik bir alana yayılmış olup, yapımına 786 yılında baÅŸlanmış ve 200 yılda tamamlanabilmiÅŸtir. Cordoba; 1236 yılında Hristiyanların eline geçtiÄŸinde camiinin büyük bir kısmı kiliseye çevrilmiÅŸtir. Yapı 16. Yüzyılda V.Carlos tarafından camiyi ortadan ikiye bölmek sureti ile katedrale dönüÅŸtürülmüÅŸtür. Ä°slam mimarisinin gelmiÅŸ geçmiÅŸ en muhteÅŸem eserlerinden biri olan Cordoba camii’nin maalesef ortasına katedral yerleÅŸtirmek maksadı ile yaklaşık 150 sütun yıkılmış camiye ait 19 kapıdan 15’i ÅŸapele dönüÅŸtürülmüÅŸ ve mistik ortam bozulmuÅŸtur.
Hıristiyanların yeniden fetih hamlesi ile ele geçirdikleri tüm ÅŸehirlerdeki Ä°slami eserlere karşı kendi kültürleri ve inançlarına ait eserler oluÅŸturma hırsları Cordoba Mescidinde de gördüÄŸümüz gibi nadide eserlere karşın kondurulmuÅŸ soÄŸuk izler gibi her yerde karşımıza çıkmaktadır.
La Mezquita (Cordoba Camii)’yı dolaşırken veya camii etrafındaki mahalleleri arşınlarken her an ders veren bir Ä°slam âlimine veya ilim tahsili için kitapları elinde talebelere rastlayacakmış gibi bir his kaplar içinizi. Ä°bn-i RüÅŸd’ün,Ä°bn-i Haldun’un, Ä°bn-i Bacce’nin, Ä°bn-i Arabi’nin ve Ä°bn-i Tüfeyli’nin yaÅŸadığı, ilim ve irfan yaydığı topraklarda dolaşırken hem Ä°slam dünyasına hem de Avrupa kıtasına nasıl bir miras bırakarak tüm toplumların kalkınmasına katkı saÄŸladıklarını hatırlayarak gurur duyabilirsiniz. Ve fakat aynı zamanda Ä°spanya’nın yeniden HıristiyanlaÅŸtırma sürecinde yakılan çok deÄŸerli kitapların, katledilen ilim adamlarının, kaybedilen kültür ve medeniyetin de yüreklerde bıraktığı acıyı da hissedebilmeniz mümkün.
Bu anlamda Cordoba’da Ä°slam Medeniyetinin seviyesini anlatabilmek ve ÅŸehri ziyaret edenlere aktarabilmek için vakıf kurarak (Roger Garaudy Foundation) Roma Köprüsü’nün hemen başındaki kuleyi Ä°spanya Kültür Bakanlığı izni ile düzenleyen ünlü Fransız asıllı Ä°slam düÅŸünürü Garaudy’in Torre de la Calahorra adlı Ä°slam eserleri müzesi; görülmeye deÄŸer mekânlardan biridir.
Yıkılan eserler, yakılan kitaplar bir medeniyetin barbarca yok edilmeye çalışılmasından öte deÄŸildir. Avrupalı ünlü fizikçi Pierre Curie’nin yakılan kitaplar ile ilgili tespiti insanlık adına nelerin kaybedildiÄŸini açıkça ortaya koymaktadır;
“Müslüman Endülüs'ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Åžayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.”
Sevilla
Endülüs özerk bölgesinin baÅŸkenti, Ä°spanya’nın 4.büyük ÅŸehri Sevilla; geleneksel mimari yapısını modern ÅŸehircilik ile bütünleÅŸtirmiÅŸ geçmiÅŸte çeÅŸitli kültür ve dinlerin bir arada yaÅŸadığı Avrupa’nın suriçi bölgesi en geniÅŸ ÅŸehirlerinden biridir.
Sevilla’da bu gün koruma altına alınmış turizm öncelikli bölgelerinde dolaşırken bazen Arap mimarisi ile tasarlanmış cumbalı evlerdeki Müslüman yaÅŸam kültürüne, bazen Santa Cruz mahallesindeki duvarları saksılar ile süslenmiÅŸ Yahudi evlerinin estetiÄŸine, bazen de demir doÄŸramalı pencerelerinin sağına veya soluna yerleÅŸtirilmiÅŸ azizlerin ikonları ile Hıristiyan evlerinin sakince karşılamalarını hissedebilirsiniz.
Ancak tarihi bölgede hissedebildiÄŸimiz bir arada yaÅŸam kültürünün inceliklerini, yaÅŸanan tarihin derinliklerinde her zaman hissedemiyoruz maalesef. Bugün Sevilla’da bulunan Avrupan’nın en büyük Cadetrallerinden biri olan Santa Maria Catedrali; yıkılan bir medeniyetin kültürel mirası üzerine kurulmuÅŸ muhteÅŸem abide gibi görünse de kimi için kaybedilmiÅŸ bir mirasın acısı, kimi için yeniden fethedilmiÅŸ, dinsel zaferin gurur verici sevinci olmuÅŸ. Bir medeniyetin çöküÅŸü ile tarihe bıraktığı izler maalesef silinmeye çalışılmış.
Sevilla’nın görmeye deÄŸer kültür varlıklarından sayılan Santa Maria Katedrali’nin yıkılan Ä°slam medeniyetinin kalıntıları üzerine inÅŸa edildiÄŸini duvarlarındaki atnalı ÅŸeklindeki revaklardan ve hemen yanı başında bulunan bugün Giralda kulesi olarak adlandırılan minareden anlamak mümkündür.
Ä°spanyolların Giral’da kulesi dedikleri minare (Ä°ÅŸbiliyye Cami Minaresi), yüzyıllarca Ä°slam medeniyetine ev sahipliÄŸi yapmış kente bırakılmış tevhidi simgedir aslında. ÖrneÄŸine dünyada çok az sayıda rastlanan Arap mimari tarzına sahip kare tip kule 98 mt yükseklikte olup yarıçapı 12.5 metredir. 35 kattan oluÅŸan kule -minareye müezzinler atlarla çıkar ve güney Avrupa coÄŸrafyasında Allah’ın birliÄŸini seslenerek insanları kurtuluÅŸa çağırırlardı.
Hıristiyan egemenliÄŸi sırasında Sevilla’da yaptırılan Ä°spanyol Meydanı, geniÅŸ alana yayılmış yüzlerce sütun arasından, yıkılan yakılan Cordoba ilim merkezine nazire gibi Üniversite binası ve kültür sanat merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sevilla kentinde Endülüs medeniyetine ait günümüze kadar ulaÅŸan çok fazla tarihi eser bulunmamaktadır. Birçok tarihi eser ya yok edilmiÅŸ ya da dönüÅŸtürülerek asli hüviyetinden mahrum edilmiÅŸ ya da asimile edilen yaÅŸam kültürü gibi tarihin derinliklerine gömülmüÅŸ. Yok edilen veya dönüÅŸtürülen eserlerin yanı sıra müdajer (doÄŸu batı sentezi ) yapıların örneklerini de Sevilla’da görebilmek mümkün. Katolik kralların Endülüs Arap mimarisinden etkilenilerek Endülüslü sanatkâr ve mimarlara yaptırdıkları temeli Endülüslü emirler tarafından atılan El Cazar sarayı, müdajer yapıların belki de en önemlisidir. Sarayın; geniÅŸ bahçeleri, botanik zenginliÄŸi, su kültürünün zarif örnekleri ile taÅŸ iÅŸçiliÄŸinin nadide örneklerinden oluÅŸan süslemeleri, Endülüs stilinin en önemli özelliklerini yansıtmaktadır.
Atlas Okyanusundan 90 km içerde bulunan iç liman kenti Sevilla; Romalılardan Vizigotlara, Emevilerden Ä°spanyollara bir çok krallığa baÅŸkentlik yapmıştır. Tarih içindeki en kozmopolitik kentlerden biri olan Sevilla’da kimi zaman geçmiÅŸin izleri silinmeye çalışılarak belirli bir kültür ve gelenek yaÅŸatılmaya çalışılmış, kimi zaman da AlCazar sarayının duvarlarında, Kur’an ve Ä°ncil’den alıntılarla yapılan tezyinatlarda gördüÄŸümüz gibi bölgeye damgasını vuran kültür ve inançlar yaÅŸatılmaya çalışılmış. Ancak bugün Sevilla’da dolaşırken maalesef korumaya alınmış az sayıdaki tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra geçmiÅŸin o ÅŸanlı izlerini yaÅŸayan toplum arasında görememenin hüznünü de yaÅŸabilmekteyiz.
Endülüs’e gezi planlaması veya geziyi yapmak aslında Endülüs’ü okumaya baÅŸlamak demektir. Endülüs ve Endülüs Ä°slam Medeniyeti denince cevabını arayan yüzlerce soru, merakınızı celbeden veya öÄŸrenmek isteyeceÄŸiniz onlarca konu karşınıza çıkacaktır. Örneklendirmek gerekirse, DoÄŸuda yok olan Emevi hanedanlığının batıda nasıl bir medeniyete imza attığını, Emevi Abbasi hanedanlığı arasındaki iliÅŸkileri, Endülüs Müslümanlarının Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta DoÄŸu ile olan iliÅŸkilerini, Avrupa kıtasındaki bir krallığın fethini, farklı bir toplumda yeni bir medeniyet inÅŸa etmeyi, barış içinde bir arada yaÅŸama kültürünün nasıl geliÅŸtirildiÄŸini, Endülüs Medeniyeti’nin ortaçaÄŸdan yeniçaÄŸa geçiÅŸ sürecindeki katkılarını, Ä°slam dünyasına karşı düzenlenen haçlı seferlerinin nasıl baÅŸladığını, Hıristiyanlığın ve kilisenin gerçek yüzlerini, Müslüman toplumların ve idare mekanizmalarının zaaflarını, siyasi ihtiraslarını, dini taassuplarının bedellerini, makam ve mevki uÄŸruna düÅŸman ile nasıl iÅŸbirliÄŸine girilerek acziyete düÅŸüldüÄŸüne, iktidarın el deÄŸiÅŸtirmesi ile nasıl bir kıyımın yaÅŸandığını, insani ve vicdani hak ihlalleri ile bir toplumun nasıl zorla din deÄŸiÅŸtirilmeye zorlandığını, kin ve nefretin öfkeye dönüÅŸerek zorla gasp ve göç tehdidi ile insanların nasıl sürgün edildiÄŸini, tüm yapılan zulümlere ve kıyımlara karşın ümmetin Endülüslü Müslümanlara ne kadar yardım edebildiÄŸini, Endülüslü Müslümanların Kuzey Afrika savunmalarına katkılarını ve dolayısı ile haçlı ordularının ilerleyiÅŸinin nasıl durdurulduÄŸunu, göçe zorlanan Müslümanların hangi ülkeler tarafından kurtarıldığını, Endülüs’ten günümüze kalan kültürel mirasa nasıl ve ne kadar sahip çıkılabildiÄŸini, Avrupalı Ä°slam ve Avrupa’ya damgasını vuran bir Ä°slami Medeniyeti ne kadar ve nasıl tanıyabildiÄŸimizi gibi soruları ve merak edilen konuları çoÄŸaltabiliriz.
Unutulmamalıdır ki Endülüs medeniyeti üzerine aklımıza takılan her soru veya konu, geçmiÅŸin derin izlerinin doÄŸru okunmasına ve düÅŸünce ufkumuzun geniÅŸlemesine vesile olacaktır. Tarihi olayların ve oluÅŸan kavramların yaÅŸandığı coÄŸrafyayı ziyaret ve bir nebze de olsa aynı havayı teneffüs edebilmek ÅŸüphesiz Endülüs Ä°slam medeniyetine olan hayranlığımızı arttıracak ve yaÅŸadığımız dünyaya olan katkılarını bir kez daha hatırlamamıza vesile olacaktır.
Facebook Yorum
Yorum Yazın