“Doğru dürüst yürüyecek yol bile yapamadığımız halde, tayyareler yaparak semalarda yolcu taşıyacağımızı iddia etmek gülünç bir palavracılıktır”
Bütün bu ümit kırıcı sözlere rağmen Nuri Demirağ yılmadı ve Nu.D.38 diye isimlendirilen ilk Türk yolcu uçağını Beşiktaş’taki fabrikada tamamladı. O dönemde çift motorlu uçak yapmak Avrupa’da da önemli bir işti. Uçak tamamlanınca yanındakilere uçağı göstererek “Beni kösteklemeye çalışanlara en iyi cevap budur” dedi. Pilot ve yardımcısıyla beraber toplam 6 yolcu taşıyabilecek şekilde yapılan Nu. D. 38 tamamen madenden yapılmış tek kanatlı, 1.000 km menzilli bir uçaktı. 5 bin 500 metreye kadar tırmanabiliyor, saatte 325 km. Hız yapabiliyordu. 2. Dünya Savaşı’nın ünlü uçağı Dakota’lar ise ancak 3500 metreye tırmanabiliyor ve azami 250 km. Hız yapabiliyordu.
Yıl 1944. İstanbul gazetelerinde şu haberler yeralıyordu.. "Nuri Demirağ Atölyelerinde yapılmakta olan ilk Türk yolcu uçağı tamamlanmıştır. Tayyarenin modeli Türk mühendisleri tarafından çizilmiş, motorlar hariç tüm aksam Türk teknisyen ve işçisinin elinden çıkmıştır." Türklerin kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendirdi. Özellikle Nu.D. 38’in yapılması dünya uçak sanayicilerinin dikkatini Nuri Demirağ uçak fabrikasının üzerine çekti. İngiliz ve Almanlar’ın yanısıra Amerika’nın endişeleri daha büyüktü. Fakat bütün bunlara rağmen THK siparişlerini iptal etti. Nuri Demirağ, planlamış olduğu faaliyetlerini ve uğradığı haksızlığı dönemin Başbakanı İsmet İnönü'ye yazılı olarak rapor etti. Hava Kurumu'nun 65 planörünü teslim ettiğini, kurum tarafından kabul edilmeyen 12 eğitim uçağı ile ilgili tüm gelişmeleri belgelerle anlattı ve yaptığı toplam masrafın 1,5 milyon lira olduğunu belirttikten sonra cümlesini şöyle bitirmiş. "Hoş karakterim buna müsait değil ama, bu parayla farzı-muhal 15-20 adet han - apartman yaptırır, senede 150-200 bin lira gelir alarak istediğim gibi yaşardım fakat yapmadım." Olabilecek herşeyi tek tek sıralayarak konunun milli politika açısından önemini vurguladı ve isteklerini gayet mahçup bir şekilde duyurdu.
Ancak Ankara Ticaret Mahkemesi, Hava Kurumu'yla ilgili davayı, bilirkişi heyetinin raporunu dikkate almayarak Nuri Demirağ aleyhine karar vermek suretiyle sonuçlandırdı. Bu karardan kısa bir zaman sonra Nuri Demirağ uçuş pisti ve tesisleri istimlak edilerek yıkıldı ve bugünkü Atatürk havalimanı ve Beşiktaş’taki Deniz Müzesi yapıldı. Bu iki karar, Nuri Demirağ'a ait herşeyin bitmesine ve havacılıkla ilgili herşeyin felce uğramasına neden oldu.
O yıllarda uçak sanayinin dışında bir başka Nuri de silah fabrikası kurmuştur. Kimdir bu Nuri Killigil Trablusgarpta savaşmış, Kafkasya İslam Orduları komutanı Azerbeycan fatihi hatalarına rağmen büyük kumandan iyi bir vatanperver Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa. Mondros Mütarekesi sonrasında silahını bırakıp Almanya’ya yerleşir, 1938’de Türkiye’ye dönüp Zeytinburnu’nda kurduğu fabrikada “mutfak eşyaları” üretimine başlar. Ama fabrikada yarı otomatik 9 mm.’lik tabanca ve mermi üretmektedir aslında. Türk Ordusu tabancaları çok beğenir ve siparişler birbirini kovalar. Nuri Killigil, fabrikayı Sütlüce’ye taşır, çünkü gerçek anlamda bir savunma sanayi kurmaktır amacı. Sütlüce’ye taşındıktan kısa bir süre sonra, ordunun havan topu, mermisi, piyade tüfeği mermisi ve kapsül ihtiyacını karşılamaya başlar. Sırada top, top mermisi, ufukta da tank vardır. İşler yolundadır. Nuri Killigil, mühendis arkadaşları ve teknisyenleriyle birlikte gecesini gündüzüne katarak çalışmaktadır. Derken Mısır’dan yüklüce bir sipariş alır. Siparişi teslim edince gelecek parayla top ve top mermilerini devreye sokmayı tasarlamaktadır. Yani Türkiye’de ilk savunma sanayinin temelleri Sütlüce’de, gerçekten de atılmaktadır! Mısır’dan gelen siparişe bir de Ürdün’den piyade mermisi, 9 mm’lik tabanca ve kapsül istekleri eklenir. Tam bu sırada, 1948 yılında kurulan İsrail Devleti’yle Mısır ve Ürdün arasında yer yer çatışmalar başlamıştır. Nuri Killigil aldığı siparişleri yetiştirmeye çalışmaktadır. Maalesef 1949 tarihinde İstanbul müthiş bir patlamayla sarsılır .Türk ordusuna, Mısır ve Ürdün’e (Ne tesadüfdür ki Mısıra Nuri Demirağ da o tarihlerde uçak satmıştır) gidecek piyade havan mermileri yanmaya ardından da patlamaya başlar. Nuri Killigil fabrikadadır. Ve feci bir biçimde, 26 arkadaşıyla birlikte yanarak ölür. Patlamalar sabaha kadar sürer. TBMM’de bazı milletvekilleri hükümete soru önergesi vererek, fabrikanın nasıl ve kimlerce havaya uçurulduğunun açıklanmasını ister. Ve 23 Mart’ta kapalı celsede Başbakan kürsüye gelerek açıklamalarda bulunur; ne anlattığıysa bu gün bile devlet sırrıdır! 1940’ların iki Nurisini İsrailin kaderi belirlemiştir.
Bu olaylar üzerinden günümüze gelecek olursak bugünün Nurileri ne yapmaktadır. Yaşananları basından takip ettiğimiz şekliyle özel yetkili savcıların MİT görevlilerini ifadeye çağırmaları sonucu Oslo süreci ile başlayan PKK ile devletin temasını basına sızdıran odaklar MİT başkanı üzerinden vezir düşürme operasyonu çekmekteler. Yani şah mat dediler Başbakana. Tabi buna muhatap iktidar hamlesini yaptı savcı dosyadan el çektirildi. Olayın dolaylı muhatabı KCK operasyonlarını takip eden Emniyet görevlileri de görevden alındılar. Şimdi her kafadan bir ses çıkıyor vay efendim okyanus ötesinden yönetilen cemaat yapmış, İsrail yapmış falan. Bana göre Oslo sürecini sızdıran o kasetlerdeki sarih İngilizceli şahıs kime bağlıysa operasyonu onlar çekiyor. Peki neden çekiyor ? Bu sorunun cevabı ilginç tabi Cumhurbaşkanının süresi 5+5 yıl mı olacak yoksa 7 yıl mı olacak. İlginç değilmi işte tarih bu ilginçliklerle dolu. Cambaza aldanmayın önümüzdeki aylarda 1940’lara devam edeceğiz. Selametle kalın.
Facebook Yorum
Yorum Yazın