Ellere Var da Bize Yok mu?

Başlığa bakınca meşhur şarkımız aklınıza geldi değil mi? Aslında mevzu şarkı değil dünyada 442 çalışan aktif nükleer santral varken bizim bırakın enerji elde etmeyi, bir araştırma reaktörümüz bile yok. Var da yok aslında 1962 yılında faliyete geçen Çekmece TR1 1 MW gücündeki reaktörü ve yanındaki 1982 yılında faliyete geçen 5 MW gücündeki TR2 reaktörü. Ama maalesef şu an faliyette değiller. Geçen günlerde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Çekmece Nükleer Araştırma Müdürü Doç.Dr Ahmet Erdal Osmanlıoğlu’nu  makamında ziyarete gittiğimizde öğreniyoruz bunları. Tabi müjdeli haberide alıyoruz akabinde reaktör tekrar faliyete geçecek çok yakında.

Türkiye’nin  nükleer  serüvenini daha önce başka bir yazımda dile getirmiştim bu sütunlar’da. Son günlerde inşallah nükleerle ilgili çok güzel gelişmeler olmakta. Basından takip ettiğimiz ölçüde Akkuyu’dan sonrada faliyeti planlanan Sinop tesisi için de Kanada, Japon ve Kore firmalarının ilgisi kayda değer ölçüde. Ayrıca  hükümetin ve özellikle Enerji Bakanımız Taner Yıldız’ın  nükleere yaklaşımı oldukça olumlu. Danıştay Başkanı kuruluş yıldönümü kokteylinde, gazetecilerle sohbet ederken söylemişti. Nükleer santrallerle ilgili Danıştay'a dava açılırsa, nasıl değerlendirecekleri sorulmuş, Karakullukçu da, "bundan sonra yürütmeyi durdurma yok" demişti. Bunlar bakış açısının top yekün değişmesi gerektiğini ülkenin âli menfaatleri için baş biryana giderken kıçın başka biryana gitmemesi gerektiğini enerji sorununun Türkiye’nin olmazsa olmaz sorunu olduğunun önemsendiği anlamına gelen açıklamalar. Ülke açısından sevindirici olaylar. Enerji ekonomi, politika, askeri ve toplumsal alanda bir ülkenin geleceği için yaşamsal öneme sahiptir. Burada  ülkemizin enerji sorununun olduğunu ve bunun gelecekte daha ciddi boyutlara ulaşacağını söyleyebiliriz. Bunu bir örnekle anlatmak gerekirse son on yıldır 7’den 70’e hepimizin bir parçası olan cep telefonlarını düşünün ve bunları şarz edemediniz ne halde olursunuz. Düşünemiyorsunuz değimli? İşte o kadar vahim bir durum.

Şimdi okurlarımız Nükleer Reaktör nasıl bir şey tehlikeli mi sorusunu kulaklarımda hissediyorum. Nükleer santraller yüksek teknolojilere dayalı sanayi kuruluşlarıdır. Bildiğim kadarıyla temel olarak nükleer  fisyona (parçalanma) dayalı ısı enerjisi sonucu oluşan su buharı etkisi ile türbinlerin döndürülmesi sayesinde elektrik enerjisi üretilmesi esasına dayanır. Uranyumdan üretilen toryum ya da plütonyum yakıt çubukları (pil) yavaş yavaş kontrollü bir şekilde bünyesinde bulunan kararsız atomlardaki elektronları vererek daha kararlı bir hale gelirler. Bu sırada ortama salınan ışınlar ve ısı bu işlemin yan ürünü olarak ortaya çıkar ve tüm sistemin ısınmasına sebep olur. Yüzlerce çubuktan oluşan reaktör çekirdeğini soğutmak için su kullanılır. Temel olarak bu su kaynama noktasına kadar ısındığı için su buharına dönüşür. Su buharının gücü de türbinleri çevirir. Çok basitçe bir anlatımla odun, kömür veya doğalgaz yerine plütonyum kullanan bir buhar makinası gibi düşünebiliriz.

Ayrıca kuruluş ve işletme maliyetleri açısından Kilowatt başına kuruluş maliyetleri açısından değerlendirildiğinde aşağıdaki tablo ile karşılaşılır. İlk bakıldığında nükleer kuruluş maliyeti açısından maliyetli fakat sonrası için elektrik üretim maliyeti düşük bir yatırımdır.



Nükleer enerjinin tehlikeli oluşu hep abartılan bir durumdur. Dünyada bildiğimiz üç adet büyük nükleer kaza var. Harrisburg Pensilvanya ABD 28 Mart 1979, Çernobil Ukrayna  26 Nisan 1986 ve Japonya depremi sonrası Fukişima nükleer reaktöründe meydana gelen kaza. İlk ikisi insan hatası sonucunda oluşan kazadır diğeri ise her ne kadar deprem sonucunda oluşsada yine insan hatasına bağlı diyebiliriz çünkü yetkililer bina ve sistem olarak eskiyen reaktörün jeofizik etüdleri sonucunda verilen bilimsel raporları dikkete alsalardı bu kaza oluşmazdı.

Dünyada radyasyonun kaynağı sadece nükleer santraller değildir. İlk başta doğal enerji kaynağımız Güneş olmak üzere toprak, su, yol yapımında kullanılan malzemeler, kömür, petrol, tıpta kullanılan röntgen aygıtları, hatta içtiğimiz sigara gibi pek çok şey radyosyon kaynağıdır. Yani işin özü radyasyon hep vardı ve olmaya devam edecektir. Çernobil patlamasından sonra nükleer santraller kapatıldımı hayır. Aksine 144 adet daha yapıldı. Bende diyorum ki ‘’ELLERE VARDA BİZE YOKMU’’ yani şarkının nakaratında dediği gibi BİZEDE…BİZEDE NÜKLEER diyorum..