Elektrik Sektörüne Düşen Büyük Sorumluluk

Elektrik sektörü genelde, anahtar – priz sektörü ise özelde; son yıllarda büyük hacimli firma satışları ile çalkalanmışlardır. 2007-2008 yıllarında ilk önce El-Bi anahtar-priz firmasının Finlandiyalı Allstrom Kapital’e oradan da 2013’de ABB’ye satılması ile başlayan furya daha sonra geçtiğimiz yıl sektörün lider firması Viko’nun bildiğimiz kadarı ile %90’lık hisselerinin 460 milyon dolara Japon devi Panasonic’e satılması ile zirve yapmıştır. Bu satışın yani Japon Panasonic’in yaptığı Viko’yu bünyesine katma girişimi tamamlandığında Viko için harcanan-ödenen ücret 520 milyon Amerikan dolarını bulacaktır. Bu arada bir çok firma daha irili ufaklı yabancı sermayedarlara satılmaya devam etmiştir. Ancak en belirgin dikkat çekici satışlar bunlar olmuştur. Bu iki anahtar üreticimizi bu sene itibari ile de sektörün en iyi anahtarcılarından Günsan firmamızın yine bir dünya devi tarafından satın alındığına şahit olmaktayız. Daha konu rekabet kurulunda onaylanmadığını bildiğimizden rakam ve alıcıyı açık yazamıyorum ama hatırı sayılır bir para ödendiğini biliyoruz.


Ülkemizde dünyanın en iyi elektrik anahtar-priz üreticilerinin olduğunu sık sık ifade ettiğimi bu satırların dikkatli okurları bilirler. Yıllık yüz milyon (100.000.000) adeti bulan anahtar üreticilerimiz var. Bu adete çok yakın birkaç üreticimiz var. Ülkemiz dünyanın en iyi fakat ekonomik anahtar-prizlerini üreten markalara sahiptir.


Şimdi Viko ve Günsan’dan sonra başka elektrik malzeme üreticilerimizde satın alınmaya çalışılabilir. Bu çok doğal


Benim üstünde durmak istediğim konu başka bir iki nokta…


Daha önce  Viko’nun yaklaşık 500 milyon dolara satıldığında da yazmıştım. Hiç kimsenin üzülmesine gerek yoktur. Aksine yabancı sermayenin ülkemize girmesi ve çok yüksek bedellerle bizim markalarımızı alması ülkemiz ekonomisi açısından pozitif değerler içermektedir. Fabrikalarımız, markalarımız evet satılıp para ülkemize girerken, kendileri bir yere gitmemektedir. Yine bu topraklarda üretimlerine devam etmektedirler. Bu ülkenin insanını istihdam etmekte ve bu ülkeye vergi ödemektedirler. Hatta daha fazla sermaye artırımında bulunduklarından istihdam ve vergi ödeme de buna bağlı olarak doğrusal bir artış göstermektedir. Bence bu konularda bir problem yok.


Benim üzerinde durmak istediğim konu şu; Uluslar arası firmalar bizim başarılı üreticilerimizi satın aldıklarında o üretimleri eski sahiplerinin yönettikleri ruh-beceri ve konsept ile idare edememektedirler. Biz bunu en çok, en somut biçimde ülkemizin en eski anahtarcılarımızdan Bufer markasında yaşadık. Fransız menşeli Legrand firması tarafından satın alındığında anahtar pazarının en az yarısı Bufer markanın idi. Ama yanılmıyorsam 1991 yılında Fransız Legrand Bufer A.Ş.’yi satın aldıktan sonra en az %50 olan Pazar payı hızla aşağılara düştü ve yerli üreticilerimiz olan Viko, Günsan, ve Makel’in çok gerilerinde kaldı. Bilhassa 2000’li yıllarda anahtar da adeta dibe vurdu. Daha çok endüstriyel malzemelerde cirolarını yaptı.


Benzer bir durumu Demirbağ markasını satın alan Schneider Elektrik’de yaşadık. En az 45 yıllık bir firma uluslar arası bu firmamıza satıldıktan sonra adı, sanı, cismi yok oldu gitti. Benzer bir iki örnek daha var ama bu kadar yeter.


Bunun en başta sebeplerinden biri önceki sahipleri olan yerli üreticilerimiz gibi bayi, tüketici diyaloğunu  sağlayamamalarıdır. Japon Panasonic’in bu hataya düşmediğini en azından şimdilik görüyoruz. Yönetim ve satış kadrosunu özü itibari ile korumakta olduğundan satışlarda çok büyük oynamalar yok. İlk aylar biraz durgunluk sanki oldu ama sonradan tekrar aynı üslup ve format da devam ettiler. Gördüğümüz kadarı ile bir sıkıntı yok.


Şimdi Günsan satılıyor. İyi bir paraya ve iyi bir dünya firmasına. Ama satın alan firmalar, markalara asla dokunmamalılar. Satış biçimlerinin idare şekillerinin genleri ile oynamamalılar. Bunu bilhassa Günsan’ı satın alan firma için söylüyorum. CEO’ları bu durumu çok iyi biliyor. Benzer durumları hem kendisi hem de en büyük refikleri defalarca yaşadılar. Türkiyemiz’in gözde markalarını köreltmeleri bizleri elektrik sektörü olarak üzer.


Şimdi burada geriden gelen ve yeni büyüyen üreticilerimize büyük sorumluluklar düşüyor. Bilhassa yerli ve yeni anahtarcılarımız; Dünya elektrik sektörünün gözü üzerimizde. Kalite, yenilik, Ar-Ge, idari ilişkileri, kurumsal yapınızı bunları hep kendi ruhunuzda ama sağlam ve çağı yakalayan modellerle inşa etmeniz gerekiyor.  Zira bir çok dünya firması sizleri takip ediyor ve yüklü paralar ödeyerek almak için fırsat kolluyor. Büyüyen Türkiye’nin büyüyen ekonomisinin yıldızları arasında elektrik sektörünün yer almaması için bir sebep yok.