Son 14 yılda ülkeyi yöneten iktidarın en başarılı üç kulvarı nedir diye soracak olursak alacağımız cevap sağlık ve ulaştırma ile beraber en çok tabii ki ekonomi olacaktır. Zaten Ak Partiyi her şeye rağmen 14 yıldır bu ülkenin yönetiminde tek başına söz sahibi kılan en büyük etkenlerinden biri belki de en başlıcasıdır.
Zira diğer en başarılı kulvarlar kabul edilen sağlık ve ulaştırma hatta başka diğer hizmet ve politikalarda bir nevi ekonomideki başarıya bağlıdır. Şayet ekonomide başarı yoksa; kasanız boş ise diğer hizmetleri de yapamazsınız. Bu açıdan ekonomi başat ehemniyettedir.
Pekiyi ekonominin iyi gittiğinin işaretleri ne idi? Ekonomi 14 yıl öncesine göre iyi mi gerçekten? Bu yazının başlığı ne manaya geliyor o halde?
Bu soruların cevabını yani 14 yıl öncesi ile günümüzü kıyas çok kolay. Belirli parametreler var ki bunları göz önüne döktüğümüzde çok kolay bir fikir sahibi oluruz.
Misal 2002 yılında Merkez Bankası’nın ne kadar rezervi vardı şimdi ne kadar var? 2002 Yılındaki asgari ücretle kaç Amerikan doları alabiliyordunuz şimdiki asgari ücretle ne kadar alabiliyorsunuz? Bir öğretmen maaşı 2002 yılında kaç dolar idi şimdi kaç dolara tekabül ediyor. Gayri safi milli hasıla (yani kişi başına düşen milli gelir) 3000 dolardan 11000 dolara mı çıkmış yada Türkiye’nin genel milli geliri yıllık 236 milyar dolardan 800 milyar dolara mı yükselmiş vs. gibi çeşitli parametreler aracılığı ile internetten dahi kolayca öğrenilebilir.
Pekiyi ama bu rakamlara hatta daha iyisine şubat-mart-nisan ve mayıs 2013 yılında da sahip değilmiydik? O halde yazının başlığında da işaret ettiğimiz gibi “Ekonomi neden Patinaj yapıyor?” Öyle ya 2013 Mayıs’ın da 135 milyar dolar olan Merkez Bankası rezervimiz şimdi neden 111 milyar dolar milli gelirimiz neden 800 milyar dolar da ve GSMH miz neden 11000 dolar civarında çakıldı kaldı.
İhracaatımız neden 2013 yılında 157 milyar dolar iken şimdi 143 milyar dolara inmiştir. Bu düşüşlerin veya çakılmaların tabii ki bir değil birkaç sebebi var. Geçtiğimiz ay başlığı “Siyaset ve Para” olan yazımda bu konuyu bir başka tarihi açıdan ele almıştım.
“Siyaset ve Para” yada “Ekonomide İstikrar Siyasette de istikrarı getirir ” başlıklarını hep hatırımızda tutmamız gerekir. Bu tıpkı “tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar” sorusu gibidir. Yani hep birbiri ile simetriktir. Siyaset de istikrarlı bir ülkenin ekonomisi de buna bağlı parası da istikrar içindedir. Para hareketlerini doğru izleyemeyen ülkelerin kendi siyasetlerini de sağlıklı takip etmeleri mümkün değildir.
Mayıs 2013 yılında %4,5’a düşmüş olan ve sıfır IMF dış borcu ile siyasi tarihinin en güçlü döneminde olan Türkiye Cumhuriyeti bir yerden gelen işaretle kendini Mayıs sonunda Gezi Vandalizmi bataklığında bulmuştur. Birkaç ağaç bahane edilerek Türk toplumunun en alt kısmını oluşturan lümpen ve çapulcu takımının sokak vandalizmi sonrası faizler bir günde %10’un üstüne çıkmıştır. Daha da ötesi mayıs ayı içerisinde açıklanan mega projelerimiz 3. Havaalanı, 3. Boğaz Köprüsü, Körfez Köprüsü, Kanal İstanbul projelerinin kredi muslukları dış dünyadan kesiliyordu. Pekiyi bu Türkiye’nin ve mega projelerinin önünü kesebildi mi? Tabii ki hayır! Tüm projeler hızla ilerliyor ve sona doğru geliniyor.
Çünkü artık Türkiye’nin dışa bağımlılığı yoktu. Hemen devreye kamu bankaları girdi ve mega projelere krediler açılarak yapımları başlatıldı. Kısaca 2023 hedefleri olarak da bilinen bu mega projeler yapılmasına yapılıyordu ama faizleri bir türlü %10’un altına düşüremiyorduk. Bu da halkımızın refahının daha az olması ve ekonomik yükselişinin yavaşlaması
demektir.
Buna birde Paralel Devlet yapılanmasının 17-25 Aralık da yaptığı darbe teşebbüsü ve 6-8 Ekim Kobani olayları eklenince ne faizlerin ne de dövizin ateşi hiç düşmedi. Birde kayıp 2015 yılımız var. İki genel seçimde adeta ekonominin üstüne “tüy dikti”. Buna ilaveten Türkiye’nin etrafında en çok ihracaat yaptığımız ülkelerden Ukrayna – Rusya – Kırım – Irak – Suriye – Libya da savaş veya iç savaşla meşgul olunca Türkiye’nin döviz girdileri tabii olarak azaldı.
Pekiyi Gezi Vandalizmi, 17-25 Aralık Paralel haşhaşi çetesi darbe teşebbüsü, Kobani istismarı ile olan eşkıya / PKK ayaklanmaları, çevre ülkelerdeki savaş-iç savaş ve istikrarsızlıklar ülkemizde bir ekonomik krize yol açmasa da döviz girdilerinin azalmasına ve faizlerinde yüksek seviyelerde (%10 gibi) kalmasına yol açıyordu.
Pekiyi yıkamayacaklarını, bölemeyeceklerini bildikleri halde dış güçler içimizdeki işbirlikçileri vasıtaları ile neden bu teşebbüsleri destekliyorlardı. Sebebi çok açık değil mi; “madem Türkiye’yi yıkıp işgal edemiyoruz öyleyse bu ekonomik yükselişini durduralım.” Zira Türkiye 10 yılda dünyanı n en büyük 17., Avrupa’nın 6ncı büyük ekonomisi haline gelmiştir.
Türkiye durdurulmalı idi ve kısmen bunda başarılı da oldular. 2013 mayısından beri yaşadıklarımızın adı bu idi işte.
Facebook Yorum
Yorum Yazın