Televizyonla ilk tanışmam çocukluk yıllarıma 7-8 yaşlarıma rastlıyor. O yıllarda biz İstanbul dışındayız. Oturduğumuz mahallede yalnız bizim evde kocaman siyah çevirmeli •(manyetolu) bir telefonumuz vardı. Bir gün babam “İstanbul‘dan size televizyon getireceğim” dedi ve mahallenin ilk “televizyonu“ bizim eve geldi. Heyecanımızı ve sevincimizi anlatamam size. O günlerde tüm mahalle bizim evde toplanırdı. Karşısında saatlerce oturur, televizyonun açılışını ve kapanışını heyecanla beklerdik.. Herşey bir kutu içinde olur ve belli saatlerde İstiklal marşı ile açılır ve kapanırdı. Hiç unutmam bizlerde ayakta söylerdik marşı. Karşısından hiç ayrılmazdık. Müzik, sinema ve anlaşılamayan çizgi filimler, hatta sessiz çizgi filmler, programlar sayılayacak kadar azdı.
Siyah beyazdı her şey. Okul ve aile dışında tek bilgi kaynağımızdı televizyon. Tüm öğrendiklerimiz o kutunun içindeydi. Sahip olabildiğimiz oyuncaklarımız ise belki bir tane bez bebek, bir tane oyuncak araba idi o kadar… Anlayacağınız bizim çocukluğumuzun oyuncakları bu kadardı…
Şimdi çevreme bakıyorum cep telefonları, diz üstü bilgisayarlar, tablet bilgisayarlar çocukların ellerinden düşmüyor. Onların oyuncakları da bu iletişim araçları. Bizler için değerli olan televizyonların artık yüzüne bile bakılmıyor. Çünkü her şey değişti artık. Teknoloji ve bilgi çağı hızla ilerliyor ve gelişiyor. Bizler artık bu hıza yetişemiyoruz. Daha doğmadan teknoloji ile tanışan bu çocuklar ve teknolojiyi hızla kullanan gençler için durum farklı tabiî ki. Bilgiye tek tuşla anında erişim artık onlar için çok kolay.
Evet aslında en önemli yenilik okullarımızda başladı. Çünkü “TABLETLİ EĞİTİME” merhaba dedik. Ufak tefek eksiklerimiz olsa da biz eğitimciler gerekli eğitimlerimizi aldık. Birçok okulda çocuklarımıza bu eğitimleri vermeye başladık bile. Henüz pilot uygulamalarla devam ediyoruz ama bu eğitimleri verirken ne kadar donanımlı isek, ne kadar öğrenmişsek o kadarını verebiliyoruz. Fakat inanılmaz ve sonu olmayan bir derya gibi her şey. Her gün yeni bir şeyle karşılaşıyor ve öğreniyoruz. Çocuklarımızın ellerinden neden bırakmadıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. (Tabi kii oyunlar dışında?)
Önceden eğitim tek taraflı idi. Öğretmen daha aktif ve daha merkezde olan kişi idi. Şimdi ise bizler öğrencilerimizden ve çocuklarımızdan çok şey öğreniyoruz. Öğrenci daha merkezde ve hatta eğitim herkes odaklı. Yani herkes bilgisini paylaşarak bilgisine bir yenisini ekliyor artık.
Henüz yeni ve alışmakta olduğumuz bu sistemin inanılmaz kolaylıkları da var aslında. Sınıflarımızda kullanılan akıllı tahtalar sayesinde öğrencilerimiz daha az kitap taşıyacaklar. İlgili ve yönlendirilen web sitelerine bağlanarak istedikleri bilgiye anında ulaşabilecekler. Tabi ki öğretmen kontrolünde ve sınırlamalarla …Bunların çalışmaları da hala devam ediyor..
Böylece öğretmenler akıllı tahtada yer alan herhangi bir deneyi, konuyu, soruyu ya da eğitsel içerikli bir görüntüyü öğrencilerin hepsiyle ya da birkaçıyla etkileşimli olarak paylaşabilecek.
TABLET ’li eğitimleri sayesinde öğretmen, isterse her öğrenciye özgü ders içeriğini öğrenci ile özel olarak paylaşabilecek. Başka bir deyişle öğretmen, öğrencinin öğrenme eksiğine göre gerekli bilgi beslemesinde bulunabilecek.
Kulak, göz gibi farklı duyu organlarına aynı anda seslenen eğitim çalışmalarının daha kalıcı olduğunu herkes biliyor. iPad’ler de sesli, görüntülü ve hareketli eğitim içerikleri ile öğrencilere eğitsel bir yaşam zenginliği ve farklı öğrenme deneyimleri sağlayacak. Böylelikle, öğrenciler tablet bilgisayar sayesinde deney videolarına, hareketli haritalara, çeşitli görsel materyallere daha kolay ulaşabilecekler..
Bunlar olumlu taraftan baktığımızda olması gereken, belki de duymak istediğimiz güzel şeyler.. Bir de diğer taraftan bakalım. Bu konuda velilerimizin ve öğretmenlerimizin de önyargıları var. Bu ön yargıların yıkılması öğretmenlerin eğitimde tablet kullanımına yönelik bakış açısını değiştirebileceği gibi, eğitim öğretimin nasıl olacağına dair de çok iyi ipuçları verebilecektir. Tabletler, akıllı telefonlar ve dizüstü bilgisayarlar arasında yer alan cihazlardır. Bu nedenle biz öğretmenler, tablet cihazlardan bir masaüstü ya da dizüstü bilgisayar performansı beklememeliyiz. Tabi ki konu ve derse ait uygulamalar henüz yetersiz. Ders anlatımı ile ilgili örnek çalışmalar Türkçe olarak çok az. Dolayısı ile her öğretmenin dersini tablet cihazla nasıl farklı bir hava da oluşturabileceğini doğru planlaması, internet üzerindeki web araçlarını iyi tanıyıp, bunları dersine iyi adapte edebilmesi gerekmektedir. Bu durum doğal olarak zaman ve dil ile ilgili problemi de açıkça ortaya koyuyor.
Şunu unutmamak gerekir ki, öğretmenler her derste bu cihazı kullanmaya mecbur değildir. Derse veya konuya ait, kazanıma yönelik uygulama varsa kullanabilmelidir. Tabii bunların hepsi önceden düşünülmesi ve planlanması gereken şeylerdir. Burada iş yine öğretmene düşmektedir. Rehberliğinin yanında yenilikçi, hızlı, okumaya - araştırmaya daha çok vakit ayıran, yabancı dil bilen biri olmalıdır.
Sonuç olarak iletişim içerisinde oldukça, işbirliği yaptıkça herkes daha iyi öğrenir ve daha çok mutlu olur. Bu cihazlar sadece birer araçtır.
Öğretmenlerin işi daha da hafifleyecek gibi görünsede aksine, öğretmenlerin bu sistemde planlamaya daha çok vakit ayırması gerekmektedir.
TABLET’ li eğitimde herkese başarılar diliyorum…
Sevgiyle Kalın….
Faydalanılan Kaynaklar:
http://techcrunch.com/2013/05/15/with-google-play-for-education-google-looks-to-challenge-apples-dominance-in-the-classroom/
Facebook Yorum
Yorum Yazın