Edep

Girdim ilim meclisine / Eyledim taleb
Dediler ilim geride / İlla edeb illa edeb..

Epeydir televizyon seyretmiyordum. Haberlere, saçma sapan dizilere, amaçsız ve onur kırıcı yarışmalara tepki benimki…

İnsanlar beyinleri uyuşmuş, koca bir lapa haline gelmiş şekilde bakıyorlar ekrana. Hani çok meraklısı değilim elalemin namusuyla uğraşmaya ama bu dizi-haber-yarışma üçgeni ve hatta reklamlar gerçekten edebten uzak geliyor artık bana. Türk kültüründen uzak ve yozlaştırıcı yaşam tarzları dayatılıyor, gençler yanlış örneklerle büyüyor. Edeb, en olması gereken yerlerde yok sayılıyor.

Oysa, Hacı Bektaş’a göre “eline, diline, beline!...” sahip çıkmak yani ilk harflerine bakıldığında “edeb” ‘li olmaktır insana yaraşan.

Eskiler edeb üzerinde çok durmuş ve mutmain olmanın ilk şartının edeb olduğunu söylemişlerdir. Günümüzde bu kavram el etek öpmek, karşısındakine yalakalık derecesinde hürmet etmek değildir elbet. Sıradan insanlar olarak nefsi silmek değil nefsi bilmektir yerli yerince…

Akıllılık, usluluk, hal, tavır ve davranış güzelliği veya insanlara iyi muamelede bulunma ma'nalarına gelen edeb, aileden ve çevreden verilse de medyanın etkisi unutulmamalıdır gençler üzerinde. İşte yazımın başında da dediğim gibi bu noktada başlıyor zaten isyanım.

Yüzyıllar öncesinde, Mevlana Mesnevisinde öyle güzel söylemiş ki edebli olmayı, aslında bu satırları yazıp susmak düşer bize;

Ez hudâ cûyîm tevfik-i edeb
Bî edeb mahrum u geşt lutf-i rab

“Hudâ’dan edeb hususunda yardım dileyelim. Çünkü edebi olmayan, Rabbin lûtfundan mahrum kalır.”

Edeblilik asilliktir, zarafettir, inceliktir, kemâle ermektir, töresel ahlaktır, nesline mirastır.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerden biridir…

Sözü çok olanın, yalanı çok olur imiş, edeb diye geldik edeblice çekilelim huzurdan… şimdilik izninizle,
Aşk’ınız daim olsun, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...