Bu ay yazımın konusunu aslında Mehmet Akif Ersoy ve 90.yılında İstiklal Marşımız olacaktı. Kendimi bildiğimden beri kimi zaman gözlerim bulutlanarak, kimi zaman ise gözyaşlarıma hâkim olamayarak ve her zaman aynı şevk ve heyecanla okuduğumuz marşımızı ve o muhteşem marşın hikâyesini yazacaktım size.
Aldığım notlarda şöyle bir bölüm vardı: Mehmet Akif Ersoy o sırada parasızlıktan paltosuz gezmek zorunda olduğu halde ödül parası olan 500 lirayı Sarıkışla Hastanesi'ndeki yaralı gazilere ve fakir kadınlara örgücülük öğreterek meslek kazandırmaya çalışan bir hayır kurumuna bağışlamıştır… (lütfen yazımı okuyup bitirince, bu satırları tekrar okuyun…Ruhu şad olsun.)
Devamını ha bugün ha yarın yazarım derken günler geçti ve gündem değişmeye başladı. Hala Mehmet Akif Ersoy’u yazmak istiyordum ama içimde gündeme paralel başka yazmak istediğim duygular belirdi ve ben onları yazmamaya razı gelemedim.
Örneğin deprem oldu Japonya’da. Çok üzüldüm, endişeyle izledim her yayınlanan kareyi. Her yeni haberde dua ettim daha beteri olmasın diye ve başka ülkenin/dinin/milletin insanı olması umurumda bile olmadı acıyı hissederken. Ertesi gün ve daha sonrasında hep yüreğim ağzımdaydı. Sonra bir e-posta aldım ve ardından da bir makale okudum. Japonlar denizi doldurarak topraklarını bilmem ne kadar büyüttü diyordu geçmişten gelen yazı ve gelen e-postada da uzaydan tsunaminin izlerinin fotoğrafı vardı, öncesi/sonrası gösteriliyordu.
Ölümlere, kayıplara, acılara üzüldüm ama doğa kendine ait olanı alıyor eninde sonunda demekten de kendimi alamadım. Resimlerde sonradan doldurulan her yer istisnasız zarar görüp yok olmuştu. Adanın kendine ait olan bölümleri ise yerli yerindeydi. Doğaya bunca müdahale ne yazık ki koca bir hüsrandı…
Dedim ya, gündem hiç durmuyor diye. Bir başka günden oturdu depremin hemen ardından ekranlara ve gazetelere. Malum olaydı yaşanan. 11 kurşun, 4 isabet…
Her gündem, ilk şok etkisinden sonra düşünmeye itiyor beni. Aklımdan bin türlü şey geçiyor. Keşkeler çoğunluktaysa bir sorun var demek ki diyorum. Keşke… Keşke okullar olaydı adına yaptırttığı, keşke yardımları ile gündemde olaydı yıllarca, keşke “kadın” denilince dayakları/kurşunlamaları akla gelmeyeydi de onlara uzattığı el, öpülesi bir el olaydı yazımın başında Mehmet Akif Ersoy’un yaptığı gibi, keşke şifa dağıtılan yerlerde odaları olaydı yaptırttığı… kimbilir… belki var. Belki var ama ya akılda kalanlar? Yine de helal olsun. Çok gönül yaralarına yoldaş oldu o güzel sesiyle.
Lafı çok uzattım bu sefer. Gönüllere derman şiirleri ekleyemedim yazıma. Affola canlar affola.
Sözü çok olanın, yalanı çok olur imiş, o yüzden hemen izin istiyorum,
Aşk’ınız daim olsun, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın