Evet, düne takılırsak bugünü de ıskalarız. Kibrit çöpünü gözümüze fazla yaklaştırırsak arkada olan ormanı gözümüzden kaçırırız. Dünü, yani tarihi unutmayacağız ama takılıp kalmayacağız da. Yoksa günümüzde yapılacak olan doğru ittifakları kaçırır ve tarihe karşı mesul oluruz. Son günlerde sıklıkla tartışılan 28 Şubat post modern darbesi ve günümüze tesirleri aktarılırken çok farklı noktalara ulaşan yorumlar görüyoruz. 28 Şubat’ın nasıl bir anti demokratik darbe teşebbüsü olduğunu bilmekle beraber 28 Şubat’ın o gün bileşenleri içerisinde olup bugünse başta 15 Temmuz Glaido-FETÖ askeri darbesine karşı tıpkı Muhafazakâr Milliyetçi mütedeyyin kesimle ( yani 28 Şubat ta mağdur olmuş kesimlerle ) birlikte kora kor - dişe diş mücadele eden sol -Kemalist ve Atatürkçü kesimleri nereye koyacağız?
Bu sualin cevabı mühim! Evet, biraz açayım. Malumumuz 1997 28 Şubat’ında merhum Necmeddin Erbakan başbakanlığında ki Refah Yol iktidarı; Bir MGK toplantısında anti demokratik - anti insani ve anti hukuksal bir formatta, bir kaç hafta içerisinde devrilip yerine ne meclis ne de halk çoğunluğu olmayan, bir azınlık hükümeti kurulmuştu. Yani arkasında RP-DYP ve merhum Yazıcıoğlu liderliğinde ki BBP’nin yüzde 50 civarında ki desteği ile olan kurulmuş müesses hükümetin yerine halk da o esnada % 10 dahi ağırlığı olmayan tamamen dışardan güvenoyu ile destekli bir azınlık Ecevit hükümeti tesis edilmişti.
Yıl 1998 idi. Akabinde 1999 Nisan’ında seçime gidildi ve Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış Genel Başkanı Erbakan ve İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan gibi ileri gelenleri budanmış yasaklanmış Refah Partisi’nin yerine Recai Kutan liderliğinde Fazilet Partisi ile giren Milli Görüş çatısı altındaki mütedeyyin kesim bir önceki 1995 seçimlerine göre oy kaybederek % 15,4 civarında bir oy almıştı. Yani 28 Şubat 1997 de ki MGK toplantısı hedefine ulaşmış ve Refah Partisinin tabelası altındaki Milli Görüşün yükselişi geçici de olsa durdurulmuştu. Geçici olarak diyorum zira bu dibe vuruş ile gözüken oy oranı aslında çok yukarılara çıkacak olan tabelası farklı ama gönüllerinden geçenleri ise aynı olan yeni bir siyasi teşekküllün adeta tohumlarını atmıştı. Başı kopmuş bir tavuk gibi sersemlemiş vaziyette 1999 Nisan seçimlerine katılan ama aslında Milli Görüş ve tüm Siyasi İslami söylem sahibi kesimler adeta yayından fırlamayı bekleyen bir ok gibi yeni oluşumu yeni partisinin teşekkülünü bekliyordu. O fırsat halkın önüne Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde; daha kuşatıcı ve sağ kesimi de kucaklayıcı söylemlerle Ak Parti olarak geldi.
Evet, 28 Şubat 1997’de 9 saatten fazla süren MGK toplantısında hedef Refah Yol iktidarının devrilmesi idi ama bu dönemin Genelkurmay başkanı Sayın Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun söylediği gibi 1000 yıl değil sadece 5 yıl bile sürmemişti. Yalnız her ilacın etkisi yanında var olan yan etkisi burada da kendini göstermişti. 28 Şubat’ta önü kesilen, Milli Görüş ve ona yakın eğitim müesseseleri olan İmam Hatip Liselerinin önüne engeller konulurken başka bir meşrebin ekolün adeta önü açılmıştı. O meşrep ve ekolün adı Fetullahçılık namı diğer Nato Tipi Glaido - örgütlenmesi idi.
Evet, Emperyalizm Türk Milletini hiç boş bırakmıyordu. Salt milli politikalar güttüğü için, D-8’leri kurup bugünün Asya -Avrasya şekillenmelerinin önünü açtığı için, denk bütçe getirip Holdinglerin hortumunu kestiği için, olmayan bir irtica tehlikesi peydah edip yıkılan Milli Görüş - Refah Partisi’nin yerine yine onun bağrından çıkmış Erdoğan liderliğindeki Ak Parti ezici çoğunlukla gelmişti ama bu kez de aynı vesayet yine demokratik iktidarın tepesinde benzer metotlarla boza pişirmeye devam ediyordu.
Hatırlayalım Ak Parti’nin ilk geldiği ayları Her MGK toplantısında adeta boğazına süngü saplanmış bir şekilde icraat yapmaya çalışan bir Ak Parti. ‘’ bak akıllı ol yoksa senin de sonun Erbakan ve Refah Partisi gibi olur .‘’Hatta daha ileri gidip ‘’ senin de sonun Adnan Menderes ve Demokrat Parti gibi olur ‘’ diyen bir Ana muhalefet (tabii ki CHP) ve onun sırtını dayadığı askeri vesayet vardı. MGK da ki çok sert tartışmaları basına sızdıkça biz de öğreniyorduk. Hatta bir keresinde dönemin Jandarma Genel Komutanının o an Başbakan olan Sayın Erdoğan a ‘’Karınızın başını açamaz mısınız? ‘’ deme küstahlığını dahi Sayın Abdulkadir Selvi’nin daha sonra yazdıklarından öğreniyorduk.
Tabii ki bu küstahlıklara cevap veren adeta bir demir leblebi bulmuştu MGK da ki bu despot kişilikler. Sayın Erdoğan ne kadar demir leblebi olsa da yapabilecekleri çok sınırlı idi. Önünde anti demokratik ve 12 Eylül artığı bir anayasa, başında eski Türkiye’nin sembolü jürostokrasiden gelme, tüm atılımları frenleyici bir Cumhurbaşkanı Sezer, karşısında ‘’ Ordu Göreve ‘’ diye yırtınan faşizm artığı bir ana muhalefet ve MGK da adeta mütareke yıllarında ki sanki İşgalci İngiliz Kuvvetlerinin Generali Milne’si, General Harrington’u ve Amiral Cartholpe lerden oluşan bir Milli Güvenlik Kurulu.
Evet, bu şartlarda ki bir Türkiye den bahsediyoruz. Üstelik yanına sağına soluna yerleşmiş 40 yıldır devlet içerisinde örgütlendirilmiş Glaido Yapılanması FETÖ de işin cabası. Tabiri caiz ise bu kadar takoz hasıma bir de kurtarıcı destekçi lazımdı değil mi Sayın Erdoğan’a ve Ak Parti’ye? İşte o da o günlerde ki adı ile Hizmet Hareketi. Bugünkü adı ile FETÖ idi o destekçi ve kurtarıcı.
İşte ‘’ ne istediler de vermedik ‘’ dediği için eleştirilen Sayın Erdoğan başbakanlığında ki icracı Erdoğan hükümetlerinin hali. Ne yapacaktı bu kadar şirret tarafından çevrilmiş bir iktidar? O an da kendisine destek veriyor gözüken ama sinsi sinsi Devletin hücrelerine yerleşen gizli bir hareketlenme yani FETÖ kendisine destek veriyor gözüktüğünde ne yapacaktı bu kadar düşmanı olan bir seçilmiş iktidar? Bürokrasi de herhangi bir örgütlenmeye gidememiş. Askeriyede, Yargıda ve tüm Devlet kademelerinde hiç bir örgütlenmesi olmayan bir iktidar! (ki olmaması da normaldir- Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktay gibi örgütlenmeler yapması tabii ki doğru değildi) Yerine gelen sağcı mütedeyyin iktidara da öncekini yıkan sol laik seküler kesimi ( bazı dediklerini misal Irak ta yapmak istediklerini yapmayacakları için ) asker sivil demeden hepsini tasfiye ettirdiler. Bunu da yanlarında gösterdikleri FETÖ eliyle yaptırdılar. (2007-2013)
Yani Emperyalizm o kadar güzel kuruyor ki düzenini. Kim galip gelirse ona istediğini yaptırıyordu. Ne zamana kadar? Kullanıp da atmak istedikleri Erdoğan liderliğinde ki Ak Parti’yi tasfiye ettirmek istedikleri FETÖ eli ile 2013 ( Gezi-17-25 Aralık ) ve 15 Temmuz 2016 da ki Darbe teşebbüslerine kadar. Ne oldu bu teşebbüslerden sonra? Emperyalizm son 144 sene içerisinde ilk defa eli boş döndü bu topraklardaki darbe teşebbüslerinden birinde. Ne olmuştu 144 sene evvel tam da bugünlerde yani 1876’nın Mayıs ayında? O günün Emperyalist Devletinin içimizde ki işbirlikçileri olan Mithad Paşa ve celladı Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın dediklerini yapmayan ( bugünün Sayın Erdoğan ı gibi ) o günün Türk Devlet Başkanı Müslümanların Halifesi Sultan Abdülaziz Han’ı bileklerini kesip indirdiklerinden beri, 1908-1960-1971-1980-1997 ve nihayet 2007 e-muhtıra denemelerinden sonra yegâne mağlup olduğu darbe teşebbüsü 15 Temmuz da gerçekleşmiştir.
15 Temmuz son askeri Gladio-FETÖ darbe teşebbüsü Tayyip Erdoğan liderliğinde Milli Güçler ve Büyük Türk Milleti tarafından bertaraf edilmiştir... Burada ‘’ Milli Güçler ‘’ ibaresine dikkat çekmek istiyorum. ‘’ Milli Güçler ‘’ kimdir? Milli Güçler gece saat 24 olmadan yani daha Sayın Cumhurbaşkanımız halkı sokağa çağırma imkânı bulamadan (CNN TÜRK te ...) Hiç sağına soluna bakmadan kimler halkı sokağa çağırdılarsa ve FETÖ darbe teşebbüsüne karşı çıktılarsa işte onlar ‘’Milli Güçler’’ dir.
Evet, Milli Güçler 15 Temmuz gecesi gösterdikleri Milli Duruşu ve vatanseverliği aynen devam ettirmek mecburiyetindedirler. 144 senedir gerçekleşmiş olan tüm Darbelerde farklı görüşte olunabilir. 1876 Mayıs, 1909 31 Mart ve 1960 27 Mayıs için farklı düşünmüş olabilirler. Dün hata yapılmış olunabilir. Farklı ideolojilere veya siyasi fikirlere, partilere de sahip olabilirsiniz. Ama 15 Temmuz gecesi verilen mücadeleye gölge düşürülmemelidir.
O gün verilen ortak milli mücadele Cumhur İttifakını oluşturmuştur. Bugün de Cumhur İttifakı genişleyerek devam etmelidir. O gün Ülkemizin işgal planına ve seçilmiş meşru iktidarın devrilmesine karşı çıkan tüm milli demokratik kesimler Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu bu ittifakın gölgesi altında buluşmalıdır.
Zira karşı hiç boş durmuyor. Onlarda ittifak içerisindeler. Bakın Masa çağrıları, geçmişi kaşıma ve ihtilafları körükleme çabaları devam ediyor. Eğer Milli Güçler bir araya gelemezse ya da gelenler bu birliklerini koruyamazlarsa ‘’Gayri Milli Güçler’’ hazır kıta kendilerini Emperyalizme kullandırtmaya çoktan hazırlar. Hissiyatlar ve bazı gereksiz hassasiyetler göz ardı edilmeli ve tüm ‘’ Milli Güçler ‘’ ortak payda olan Vatanseverlik Çizgisinde buluşabilmelidirler.
Facebook Yorum
Yorum Yazın