Dua Yerini Bulur

Pencere önünde sırtı hafif kambur, dizinin teki karnına çekilmiş, diğerinin üstüne oturmuş, saçları sakalı ak bir adam Kur’an-ı Kerim okumakta. İçinden okuduğu surelerin  mırıltıları kulağa yumuşacık nağmeler gibi  değip, okşayarak oradan kalbine iniyor insanın. Parmaklarının izlediği harfler su gibi akıyor onun dilinde. Çok yanında oturup dinlenilmese de, odaya her girip çıkıldığında mutlaka kulaklarda kalıyor sessizce okunanlar. Başını kaldırıp su istiyor ara sıra kuruyan dilini ıslatıyor, eğer söyleyeceği bir şey varsa onu da sıkıştırıp araya devam ediyor okumasına.

Günlerden Cuma. Her Cuma sabah namazıyla başlayan gün öğlen namazına kadar aynı devam etmekte. Sabah erken yapılan banyo,  mis gibi kokmak adına sürülen kolonya peşine kahvaltı ve cam önünde Kur’an-ı Kerim hazırlıkları. Cuma namazı saatine yakın ince uzun parmaklarının olduğu ellerini gökyüzüne doğru açıp, yine fazla sesli olmadan dualarına başlıyor. Yüzüne sürdüğü elleri uzun, uzun kalıyor yüzünde, dileklerin kabul olmasını yürekten diler gibi. Yeşil askılı bez çanta değerli Kur’an-ı Kerim’in  kılıfı. Öpüp baş üstüne değdirildikten sonra takılıyor duvardaki yerine.
   
Ve………. Babam ağrı ağır cami yoluna cumayı kılmaya gidiyor.

Her yaz Kur’an kursu var mahallede  az bir para karşılığı veriliyor, o zaman ücretsiz değil. Baştan  götürüyor parası olanlar. Ben iki hafta oldu götüremiyorum. Evde söylesem  hoca parayı istiyor desem, biliyorum ki yok denilecek. Sıkıntıdan ellerimde parmak aralarımda sivilceler çıkıyor, kaşımaktan ölüyorum. Hevesim var öğrenmek istiyorum Kur’an okumayı, babamda istiyor yazları gidip öğrenelim okuyalım. Kimsenin kalmadığı sokakta aylak, aylak oturalım istemiyor.
Hoca gençten bir adam. Her  içeri girdiğinde besmelenin ardından ağzında tekerleme gibi ‘’getirdiniz mi paraları’’ sözleri. Bunu birde benim suratıma bakarak söylediğinde yerin dibine giriyorum. Parayı getirmediğimden olsa gerek, bana çok bir şeyler öğretme isteği de yok. Her gün verdiği duaları sular seller gibi ezberleyip geliyorum. Ama onun bana dua okuttuğu da yok.. O öyle yapınca ben daha bir küsüyorum Kur’an okumaya bir şeyler öğrenmeye. Parmak uçlarımı birleştirip cetvelle vurduğu gün, Kur’an aşkım orada bitiyor.

Bir çok duayı ezberlemişim, namaz duaları bilip kendi kendime kılıyorum.. Artık her gece yatarken  bildiklerimi  peş peşe önce babam sonra annem sonra kendim sonra kardeşlerim için okuyorum. Yeni öğrenmenin hevesiyle herkes için okumak istiyorum. Gece başım yastığa değdiği an  süphanekeyle başlıyor, diğerlerini sıralıyorum ard, arda.. Zaman geçip öğrendiğim duaların sayısı fazlalaştıkça yarısında uykum geliyor herkese dua edemiyorum. Başlıyorum kendimle pazarlığa hepsini  bir kere okusam herkese tek bir kerede dua etsem olmaz mı derken vicdanımla mücadele edip duruyorum. İçimde tek tek okumazsam kabul olmaz korkusu.

Babamdan kalma  dua etmelerimiz. Küçükken gördüğümüz o tablo yerleşmiş olmalı hafızalarımıza..Öyle kuvvetli yerleşmiş ki, bugün halâ duaların gücüyle ayakta kalabildiğimizi biliriz. Evden çıkarken koruma dualarım vardır yada öfkeden kurtulma. Her duanın yerini bulacağını bilir, bol, bol eder rahatça beklerim. Yalnız yaşamayı seçtiğim zaman içerisinde iki evimde mezarlık yanında geçilerek gidelen bir yoldadır. Bu bana ölmüşlerimize dua etmek için  verilmiş fırsattır aslında.

Beddua bilmeyen babam, edene kızar dua edin derdi beddualar sizi bulmasın dualar bulsun. Çocuk aklımla  babam o kadar dua ediyor neden halâ  zengin değiliz derken, dudaklarından dökülenlerin bizi hayata karşı koruduğunu büyüdüğümde anlayabilmiştim. Ve zenginliğin  sağlık, güzelliğin kalpte olduğunu.

Ortaokul zamanlarım, yol üzerinde Sümerbank var o zamanlar. Vakit erken diye girip içini geziyoruz. Bir kot ayakkabı.. benim için vurulmak gibi bir şey. Eve geliyorum aklımda o, okula gidiyorum aklımda gözümün önünde o. Hayal dünyasındayım benim olsun diye her gece ettiğim dualara onu da ekliyorum. O kadar para bulmam  imkansız. Babamın verdiği bir simit parası birikene kadar ayakkabının izi kalmaz.. Gece gündüz  kavuşmak için dualarıma dua katıyorum. Yengemle paylaşıyorum bu derdimi, abim o zaman  Arabistan’da. Sessizce dinliyor yengem bende de yok ki diyor  vereyim. Ertesi gün okul dönüşü  yengem karşımda gülüyor aç avucunu, ve avucumda ayakkabı param. ’’Annemden aldım, abin gönderdiğinde veririm ona’’ diyor.

Sümerbank yolu öyle uzun, öyle bitmez geliyor ki koşarken..Yol boyu  dilimde ’’teşekkürler Allah’ım’’…O zaman anlıyorum bir şeyi yürekten isteyip dua ettiğinde kabul olduğunu.. Öğrendiğim dualarının işe yaradığını.. İlk defa orada keşfediyorum duanın gücünü..

Pencere önünde ömrünü Kur’an okumaya adamış, beyaz sakallı adamın dualarıyla başlayan hayat yolculuğum, yine onun okuduğu duaların kalkanıyla koruyor  biliyorum.. Şimdi bakarken geçmişe ne kadar değerli şey öğrettiğini en büyük zenginliğin bu olduğunu   anlayabiliyorum.

Yürekten iste, dualar et, bekle. İmkansız değil   hiçbirşey………