Uzun kış gecelerinde dedemin şefkatli elleri başımdayken, dizlerinin dibinde heyecanla beklediğim bir sonraki hikayenin heyecanı ile sobaya atılan bir kürek kömürün ardından sobanın, tavandaki ışık huzmesini izlemek, içimizi ısıtmaya yetecek kadar sıcak ve gerçekti. Bu sohbetlerde çocukların yeri daima büyüklerin dizinin dibi olunca, masal kahramanlarından farksız hissederdim kendimi. Küçük ama sıcacık bir göz odada geçen hayatlarda, samimiyet vardı, tecrübeler vardı, nasihatler vardı. Bizi bir araya toplayan, ortadaki soba mıydı yoksa, birlik ve beraberlik duygusu mu? Yoksa kış gecelerinin vazgeçilmezi kestane veya patlamış mısır mı? Hangisi olduğuna karar veremesem de, sebeplerden ziyade sonuçlar doğurdu bu duyguları. Sanırım ‘tek’ olmak ‘bir’ olmak, bir arada olmak demekti o zamanlarda. Tek bir televizyon, tek bir soba, tek bir gaz lambası yerini, kaloriferli ve her odası TV’li, Wi-Fi’li evlere dönüşünce mertlik bozuldu adeta. Teknolojik ayrıştırma da görevine başladı.
Aile kavramı, yerini giderek anne, baba ve çocuktan oluşan toplumun en küçük yapı taşı formülüne bırakıyor. Bu yapı, ne kadar sağlam, ne kadar sevgi dolu şimdilerde? Bırakın bir odada olmayı, bir evde yaşayan yabancılar haline geldik. Bizi bir araya getiren yemek masasında bile gönül birliği kuramıyoruz. Gönüllerimizi nerede unuttuysak, bedenler vazifeye adanmış görev adamı gibi her yerde ama ‘bir’ değil.
Bizim çocukluğumuzda diye başlayan birçok cümle, çocuklarımızın anlayamayacağı ve bizim de anlatamayacağımız kadar güzel hasletlerle dolu.
Edeb, saygı, hoşgörü, sabır, kanaat, şükür, samimiyet, güven gibi insani değerlerimizin, atasözleri gibi tarihi alıntılarla aktarılacağı bir yüzyılda yaşıyoruz. Biz bunları görmeseydik, yaşamasaydık, bugün her şey farklı olur muydu? Birisi bize edepli ol yahut saygılı ol dediğinde, bunun nasıl olacağını bilmesek, zamane çocuklarından ne farkımız olurdu? Çocuklarımızdan sadece başarı bekleyerek hayata hazırlayamayız, en önemlisi hayata kazandıramayız. Başarının anahtarları sayılıyor okul sıralarında. Planlı programlı olmak, hedef koymak, özdisiplin vs. Hayattaki en büyük başarının ‘insan olmak’ olduğu göz ardı ediliyor. Salt başarının insanı mutlu edemediği; beraberinde, paylaşmanın, hoşgörünün, kanaatin, sabrın, şükrün de olması gerektiğini çocuklarımıza okul değil aile örneklemeli. Tabii ki bu örnekleme için sağlam bir aile, ebeveyn ilişkisi de kaçınılmaz. Dedesini veya ninesini sadece bayramdan bayrama gören bir örneklemeden bahsetmiyorum. Kaldı ki bunu bile yapmaktan aciz duruma geliyoruz git gide... Ne acı!
2011’in uzatma dakikalarında, çoğumuz yılbaşı programlarımızı tamamladık, tatili fırsat bilerek...İçimizden kaç kişi, çocuklarıyla, torunlarıyla, kuzenleriyle, yeğenleriyle, aile saadeti yaşayacak kimbilir? Ya da özgürce yaşamak adı altında bir eğlence çılgınlığının ortasında yapayalnız kaç beden, kaç can yeni gelen yıldan umut besleyecek.
"Unutmayın! Dünyada yaşamıyorsunuz, dünyadan geçiyorsunuz.." diyen Hz. Mevlana gibi, bu dünyadan geçerken iz bırakanlardan olabilmek duasıyla, herkese barış, mutluluk, sağlık, bereket dolu nice yıllar ve hayırlı ömürler diliyorum.
Kalbi selamlar
Facebook Yorum
Yorum Yazın