Prof. Dr. İHSAN IŞIK / Rowan Ün. Öğr. Ü., ATCOM Başkanı
İletişimin demokratikleşmesi dünyanın demokratikleşmesini getirecek mi? Facebook bugün 500 milyon kullanıcısıyla “evrensel bir ülke”. Tunus ve Mısır’da yarım asırdır çektikleri zulümleri sadece fısıldaşabilen sessiz yığınlar teknolojinin imkanlarıyla günden güne cesaretlendi, haberleşip örgütlendi ve bir devrin sonunu getirdi.
Tunus ve Mısır’da yarım asırdır çektikleri zulümleri ancak kendi arasında fısıldaşabilen sessiz yığınlar ilerleyen teknolojinin verdiği imkanlarla günden güne cesaretlendiler, seslendiler, haberleştiler, örgütlendiler ve korku devletlerinin sonunu getirdiler. Bu demokratik uyanış bir yerde küreselleşme ve teknolojik ilerlemelerin bir eseridir. Hatırlanırsa, dünyanın küreselleşmesi üç safhada gerçekleşti. 1492-1800 yılları arasında devletler, 1800-2000 yılları arasında şirketler, 2000 yılından bu yana da kişiler küreselleşti. İlk safha büyük dünyayı orta boy, ikincisi orta boy dünyayı küçük boy, üçüncüsü de küçük dünyayı ufacık bir köy yaptı.
Kişiler bu yenidünya düzeninde artık büyük devletler ve şirketler gibi küresel birer oyuncu haline geldiler. Bıyıkları yeni terleyen bir delikanlının kurduğu Facebook adlı site bugün 500 milyon kullanıcısıyla “evrensel bir ülke” oldu. Renk, dil, din ve ırk gözetmeyen bu gibi sosyal platformlarda, sıradan insanlar “hayranlarıyla” ve “kamuoyuyla” fotoğraflarını, mesajlarını ve videolarını paylaşmakta ve bir zamanlar sadece devletlere, medya organlarına, şirketlere ve şöhretlere mahsus propaganda, örgütlenme ve haberleşme imtiyazlarına kavuşmaktadır. Teknolojiyle güçlenen özel ve sivil güçler, artık dünyanın her yerinde otoriter devletlerin baskısına sismik direnişler göstermektedir.
Teknolojinin efendilere ettiği
İletişimin demokratikleşmesi zamanla dünyanın demokratikleşmesini getirmektedir. Citi Bank’ın eski genel müdürü Walter Wriston “Bilgi teknolojileri zaman ve mesafe tanımamaktadır. Artık devlet babanın vatandaşları gözetlediği kadar, vatandaşlar da devlet babayı gözetlemektedir. Söndürmesi zor özgürlük ateşi iletişim ağlarıyla bugün bütün dünyayı sarmaktadır” demiştir. Dünyada hâlihazırda 5 milyar cep telefonu, 2 milyar internet kullanıcısı bulunmaktadır.
Cep telefonu, mesajlaşma, internet ve sosyal paylaşım siteleri gibi iletişim teknolojisindeki gelişmeler vatandaşların birbirleriyle ve dış dünyayla fikir teatisinde bulunmasına, sınırların ve sınırlamaların önemini yitirmesine neden olmaktadır. Otoriter devletlerin bekası bir anlamda bilgi ve propaganda cihazlarına egemen olmalarına bağlı olduğundan, teknolojiyle gece sanal alemde olgunlaşan fikirler ve güçlenen bireyler sabah gerçek alemde “efendilerine” beklenmedik sürprizler yapabilmektedir.
Vatandaşların haberleşme ve organize olma kabiliyetleri arttıkça, otoriter yönetimlerin bir ahtapot gibi toplumları sımsıkı saran kolları gittikçe çözülmektedir. Son yıllarda bunun örneğini her coğrafyada görmekteyiz. Örneğin, 2001 yılında Filipinler’de protestocular birbirlerine text mesajlar göndererek organize olmuşlar ve şiddetli gösterilerle otokratik Devlet Başkanı Joseph Estrada’yı koltuğundan etmişlerdir.
Aynı şekilde, 2004 yılında Ukraynalı muhalif lider Viktor Yushchenko taraftarlarının cep telefonlarına gönderdiği mesajlarla kitlesel yürüyüşler düzenlemiş ve anti-demokratik güçleri alaşağı eden Portakal Devrimine imza atmıştır.
2005 yılında, elektronik posta ve telefon mesajlarıyla örgütlenen 1 milyon Lübnanlı yaptıkları protestolarla 30 yıldır ülkelerinde bulunan Suriye ordusunun çekilmesine sağlamıştır.
Değişik bir vaka da 2008 yılında Kolombiya’da gerçekleşmiştir. Bu kez isyan devlete değil, bir terör örgütünedir. Oscar Morales adında işsiz bir mühendis Facebook ve Skype hizmetlerini kullanarak Devrimci Silahlı Güçler adlı terör örgütüne karşı kitle protestoları düzenlemiştir. Bu gösteriler, bir terör örgütüne karşı tarihte düzenlenen en büyük gösteriler olmuş ve terör örgütünün mukavemetini o tarihe kadar hiç bir devlet başkanının yapamadığı bir şekilde kırmıştır. 2009 yılında Moldova’da yapılan hileli seçimler sonrasında kızgın ve işsiz gençler başkent Chisanau sokaklarını akın ettiler. Twitter sayesinde mesajlarını dünyaya duyurdular. Bunun sonunda artan uluslararası baskı nedeniyle, hileli seçimler yenilendi ve halk 50 yıldır ülkeyi yöneten komünist yönetimden kurtuldu. Benzer şekilde, Burma, Zimbabwe ve İran’da halk kendilerine yapılan haksızlıkları dış dünyaya iletmek için sık sık YouTube, Twitter ve Facebook gibi siteleri kullanmaktadır.
Her direniş devrim değildir
Teknolojik imkânlar hürriyet milislerine açık olduğu gibi, otoriter rejimlerini sürdürmek isteyen hürriyet karşıtlarına da açıktır. Ancak, ilahi adalet gereği, hakla batıl mücadelesinde kazanan er veya geç hak olmaktadır. Mesela Çin, interneti kendi propagandası için kullanmaktadır.
Belli sitelere erişimi yasaklamakta, Google’a araştırma kalemlerinde etki etmeye çalışmakta, rejim muhaliflerini sanal ortamda takip etmekte, 50 Kuruş Partisi dediği gönüllülere Komünist Partisinin sanal propagandasını yapmaları şartıyla ödemeler yapmaktadır. Ancak bu tür kısıtlamalar kısmen fayda etmektedir. Zira, yanlışın propagandası kamuoyunda makes bulmaz. O yüzden her direniş devrim demek değildir. Arkasında haklı bir mücadele yatmalıdır.
Google Hong Kong üzerinden yönlendirme yaparak kullanıcılarına istedikleri sitelere serbest erişim sağlamaktadır. Temmuz 2009’da Uygur Türklerinin gösterileri dünyanın dikkatini çekince Çin otoriteleri bölgede internet erişimini engellediler.
Fakat Uygur Türkleri yine de sosyal networkler ve mikro-bloglar sayesinde seslerini ve olup bitenleri yurt dışındaki Uygur diasporası ve dostlarına ulaştırmayı başardılar. Mısır devleti Tunus’ta olup bitenlerin yakından bildiğinden, gösteriler tırmanınca halkın Twitter ve Facebook’a erişimini kaldırdı.
Ancak Google Mısırlılara telefonla erişim olanağı sağlayarak mesajlarının Twitter’a ulaşmasına aracı oldu. Mısır hükümeti ayrıca gösterileri yerinden canlı yayınlayan El-Cezire kanalına kızıp Kahire bürosunu kapattı. Bununla da kalmadı olaylar; kanalın büroları kimliği bilinmeyen saldırganlar tarafından ertesi gün ateşe verildi. Ancak El-Cezire yine vazgeçmedi, Mısırlı göstericilerden çektikleri resim ve videoları göndermelerini ve kanal için gönüllü muhabirlik yapmalarını istedi. El-Cezire bununla da kalmayıp, Mısırlı muhalif İslam Âlimi Yusuf El-Kardawi’ye kapılarını açtı. Kardawi yaptığı programlarda göstericileri Hürriyet Meydanında direnmeye davet etti ve zalimlerin sonu için dua ettiğini duyurdu.
Google Earth ile gelen adalet
İnternet ortamında artık duvarların da kilitlerin de pek bir önemi kalmadı. Financial Times’ta çıkan bir habere göre, Bahreyn 2006 yılında ilginç bir olaya şahit oldu. İran Körfezinde küçücük bir ada olan Bahreyn’de muhalifler kısıtlı toprakların adil paylaştırılmadığından, kral ve ailesinin adanın en az yüzde 80’ini işgal ettiğinden şikâyet ediyordu. Ancak kimse saray duvarlarının ötesini göremediğinden iddiaları teyit etmek mümkün değildi. Ta ki Google Earth çıkıncaya dek. Muhalifler Google Earth’le uydudan çekilmiş adanın fotoğraflarını halka dağıttılar. Bu resimlerde, bazı kraliyet saraylarının etraflarındaki dört köyden daha fazla yer işgal ettiği, balıkçıların denize erişimlerini engellediği görüldü.
Bu gelişmeler hiç bir şeye değilse, 2006’da yapılan seçimlerde demokrasi yanlıların ülkede önemli mevziler kazanmasına vesile oldu. Meşhur bir söz vardır. En büyük anti-septik güneş ışıklarıdır. Wikileaks gibi sitelerin devlet sırlarını ortaya sermesi, artık seyircilerin sadece sahnelenen oyunları değil, bu oyunların perde arkasını da görmesine vesile oluyor. Bütün bunlar şunu gösteriyor aslında. Gizliyi de açığı da bilen Yaratan’dan hiç bir kötülüğün saklanamayacağı gibi, artık kullarından da saklanmıyor.
Kaynak:stargazete
Facebook Yorum
Yorum Yazın