Ülkemiz çözüm süreci ile feraha erecek kan duracak diye sevinirken Reyhanlı patlamasıyla üzüntülere gark olduk millet olarak. Suriye meselesi bizim meselemiz mi? Suriye ile savaşa mı gireceğiz soruları sorulmakta. Basında ve sosyal medyada çıkan asılsız haberlerden kendimizi sıyırıp olaylara objektif baktığımız da durum gerçekten böyle mi? Toplum mühendisliği laboratuarların da hazırlanan süzme haberlerle nasılda zihnimiz karışıyor. Savaşa mı gireceğiz? Ben bu soruyu soranlara soruyla cevap vererek soruyorum. Ne zaman savaştan çıktık ki? Kökleri Asya’da dalları Anadolu’da meyveleri Avrupa ve Afrika’da yeşeren dedeleri Kafkaslar da, dayıları Balkanlar da, Halep’de doğup, Selanik’de evlenen, Kırım’da yaşayıp İstanbul’da ölen milletin çocuklarıyız. Bu kadar geniş bir coğrafyaya kırılma ve çatışma noktasına yayılmış olan bizler dünya medeniyetlerinin merkezinde savaşmadan nasıl yaşamımızı idame ettireceğiz. Bu pratikte olmayacak bir durum.
Türkler 1071 Malazgirt savaşında Kürtler ve Ermeniler’in yardımı ile Bizansı altedip Anadolu coğrafyasına girerek bu coğrafyada yayılmış ve hemen devletlerini kurmuşlardı. Şimdi bunu yazınca kimilerimiz Kürtler’i anladıkta Ermeniler nerden çıktı demeye başlayacaksınız. Önce Kürtlerden başlayacak olursak tarihi kaynaklar da Romen Diyojen komutasındaki 200 bin kişilik Bizans ordusu ile Sultan Alparslan komutasındaki 50 bin kişilik Selçuklu ordusu arasında geçen savaşı. Alparslan'ın 'Eğer 10 bin Kürt süvarisi olmasaydı ben bu savaşı kazanamazdım' sözü bu topraklarda kardeşliğe ve sadakata verilen önemi en iyi şekilde açıklamaktadır. Ermeniler’e gelince kendi tarihimizi ve yakın halkların tarihini gerçekten ciddi okuyup analiz edersek Anadolu’da yaşayan diğer Hıristiyan halklarla birlikte Gregoryan Ermenilerin Bizanstan ne çektiğini apaçık göreceğiz. Kısaca bahsedecek olursak Malazgirt savaşında Diyojen’in ordusunda geri kuvvetlerde yer alan Ermeniler bütün bu yaşadıklarının neticesiyle savaş sırasında geri çekilip Diyojen kuvvetlerini zayıplatıp moral bozukluğuna sebeb vermişlerdir. İhanet gibi gözüken bu ayrışma neden meydana gelmiştir? Biraz Hıristiyan Teolojisi ile ilgili gözüksede kendi dini akidelerindeki bölünme sonucudur. Ermeniler Diyofizit-Monofizit çekişmesinde aktif olarak yer almamışlar ve 451yılında Kadıköy Konsili'nde temsil edilmemişlerdi. Ancak yaklaşık 50 yıl sonra bu konsil kararlarını reddetmişler ve o tarihten itibaren Monofizit akideye tabi olmuşlardı. Bu süreçler Ortodoks mezhebini benimseyen Bizans’la olan çekişmeleri acı olaylarla ve kötü mazilerle doludur. Bu yüzden Bizansla sürekli çatışma içinde olmuşlar. Bizans’dan zulüm görmüşlerdir. Hatta bir ara ıslah olmaları ve kontrol altında tutulmaları için yüz binlerce Gregoryan Ermeniyi Trakya’ya yerleştirmişler buradada çatışmalar devam edince Bosna bölgesine dağlara sürmüşlerdir. Çok ilginçtir ki tarihi kayıtlarda buraya sürülen Gregoryan Ermeniler bölge halklarına karışarak Hıristiyan Begomil mezhebini oluşturmuşlar. Daha sonra Osmanlı buraları fethedince baba-oğul-kutsal ruh akidesine inanmayan bu mezhep mensubu Hıristiyanların Müslümanlığa geçmeleri çok kolay olmuştur. Görüldüğü üzere kan, gözyaşı, nefret, bereket, sevgi her şeyi içinde barındıran yaşamın zor fakat gelenin bir daha gitmediği büyülü topraklar da yaşıyoruz. Bu topraklara Asya’nın bozkırlarından gelmiş göçebe bir toplum nasıl oluyor da hükmediyor?
Anadolu Selçukluları 1243 Kösedağı bozgunuyla Moğol esareti altına girdiklerinde Hoca Ahmet Yesevi’nin talebelerinden Ahi Evran, Moğol işgaline karşı durmuş hür ve bağımsız bir devlet fikrini ahi reislerinin tamamına tevarüs (miras bırakmak) ettirmişti. Ahi reislerinden Şeyh Edebali ahileri teşkilatlandırmış, Moğolların Anadolu’daki hakimiyetini sona erdirmek ve Devlet-i Ebed Müddeti için Osman Gazi’nin yanında yer almıştır Osmanlı Devleti’nin kurulmasında emekleri yadsınamaz. Kurucu irade oldukları kesindir. Yazının başındaki Suriye mevzuuna dönersek bizimle ne alakası var diyenlere Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu ve isim babası Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah’ın mezarı nerededir diye sorarım (Suriye’nin Halep şehrindedir). Yazımı sonlandırırken geçenlerde bir yazı okumuştum vatan kelimesi şu cümle ile özetlemişti yazar ‘’insan nerede ölmek isterse orası onun vatanıdır’’ diyordu. Kafkaslardan Balkanlara, Anadolu’dan Afrikaya oradan Kudüs’e hepsi benim vatanım ölürsem beni buralara gömün diyorum.
Yazımı bir Anadolu ozanı olan Dadaloğlu’ndan bir beyitle bitiriyorum. Bir mecliste bu beyiti okurken Dadaloğlu, iki kişi fısıldaşır aralarında. Derler ki güzel söylüyor ama Kürt olmasa iyi idi. Bunu duyan Dadaloğlu bu beyiti söyler onlara: Aslında ozan ne güzel özetlemiş değil mi;
Delma dakma değel, evvelden ağa
Bal sumak çektirir solundan sağa
Umacıya verir atınan deve
Avşar beğ Kürt yeğeni değil mi?
Aşığın dalgası kalman kusura
Bizim eller iskan gittiği yesire
Boğazı çanlı gartal endi Mısır’a
Göveloğlu Kürt yeğeni değil mi?
Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Hayırlı işler dileği ile.
Facebook Yorum
Yorum Yazın