Ä°kinci Dünya Savaşı bitiminden beri süre gelen uluslararası siyaseti biçimlendiren düzen kırılıyor. Çin ve Rusya gibi revizyonist güçler, küresel kuralları kendi avantajlarına göre yeniden ÅŸekillendirmek istiyor. Brezilya ve Hindistan gibi geliÅŸmekte olan güçler, büyük iktidar statüsünün avantajlarını benimsiyor... BaÅŸta Türkiye, Ä°ran, Venezuella ve Kuzey Kore gibi ülkeler baÅŸkalarının belirlediÄŸi kurallara karşı çıkıyor. Bu arada BM gibi uluslararası kurumlar, çözebileceklerinden daha hızlı çoÄŸalan sorunları ele almaya çalışıyorlar.
Amerika’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı hatalardan kaçınmak için, Truman ve halefleri kolektif güvenlik, açık pazarlar ve demokrasiye dayalı bir düzen inÅŸa ettiler. Rekabet üzerindeki iÅŸbirliÄŸine deÄŸer veren radikal bir stratejiydi.
SoÄŸuk SavaÅŸ sırasında, Amerikan etkisinin eriÅŸimi çok fazla deÄŸildi. Amerika BirleÅŸik Devletleri zaman zaman dar çıkarları veya yanlış yönlendirilmiÅŸ politikaları takip etmek için kendi yüce söylemini görmezden geldi. Ancak tüm eksikliklerine raÄŸmen savaÅŸ sonrası düzen, tarihi bir baÅŸarıydı. Avrupa ve Japonya yeniden inÅŸa edildi. Özgürlük ve demokrasinin eriÅŸimi geniÅŸletildi. Ve Sovyetler BirliÄŸi’nin çöküÅŸüyle, ABD liderliÄŸindeki savaÅŸ sonrası düzeni herkes benimsedi...
Ancak bu baÅŸarı da yeni stresler yarattı. Daha fazla ülke kurallara dayalı düzene girerken, ürünlerin, paranın, insanların, fikirlerin, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸinin ve kitlesel göç gibi yeni sorunların ortaya çıkması sonucunda ulusal hükümetlerin verdiÄŸi zorlu mücadeleler ortaya çıktı.
Brezilya, Çin ve Hindistan gibi ülkeler ekonomik ve politik iktidar açısından, açık pazarları benimsedi. Fakat bu ticaret, terörizmle mücadele ve diÄŸer birçok konuda ortak zemin bulma çabalarını zorlaÅŸtırdı.
ABD’nin 2003 yılında Irak’ı iÅŸgali ve 2007-8’deki küresel mali kriz, ABD liderliÄŸinin kalitesi ve yönü konusunda ÅŸüpheler uyandırdı.
ABD BaÅŸkanı Barack Obama, 2017’de görevden ayrıldıktan sonra, halefini ABD liderliÄŸinin vazgeçilmezliÄŸini kucaklamaya davet etti. Obama, “SoÄŸuk SavaÅŸ’ın sona ermesinden bu yana istikrarlı bir ÅŸekilde geniÅŸleyen uluslararası düzeni ve kendi zenginliÄŸimizin ve güvenliÄŸimizin baÄŸlı olduÄŸu uluslararası düzenin sürdürülmesi gerekli bir eylem” diye ekledi...
Trump tam da bunun zıttı bir yaklaşım gösterdi. Küresel liderliÄŸin, BirleÅŸik Devletler’in sorunlarının kaynağı olduÄŸu bir platform üzerinde kampanya yürüttü...
Trump’ın iÅŸbirliÄŸi konusundaki rekabet tercihi, ABD’nin güçlü ve güçlü olduÄŸu dünyadaki diÄŸer ülkelerden daha iyi ve daha fazla para toplayacağı inancını yansıtıyor. Fakat diÄŸerlerinden daha iyi olmanın, daha iyi bir ÅŸeyler yapmakla aynı ÅŸey olmadığı gerçeÄŸidir.
Aslında ABD’nin dünya düzeninden elde ettiÄŸi birçok avantajı kaybediyor olması, Capitol Hill elitleri arasında kaygıyla karşılanıyor...
Daha da kötüsü, müttefikleri yabancılaÅŸtırarak ve bugüne kadar düÅŸman gördüklerini kucaklayarak Trump, Çin’in küresel düzenin kurallarını Çin’in lehine yeniden yazması için bir açılım saÄŸlıyor. Çin’in küresel anlamda geri çekildiÄŸi düÅŸünüldüÄŸü an Çin ortaya çıkıyor... Pekin, ticaret kurallarından yararlanıp daha fazla ekonomik güç oluÅŸtururken ve Güney Çin Denizi’ndeki kontrolünü geniÅŸletirken, küresel ticaret sisteminin, çevrenin ve uluslararası hukukun savunucusu olarak kendini konumlandırdı. Tüm bunlara karşın Çin’in yaÅŸlanan bir iÅŸ gücü, derin bölgesel ve ekonomik eÅŸitsizlikler ve potansiyel olarak kırılgan bir siyasi sistem de dahil olmak üzere az sayıda müttefiÄŸi ve uzun süren iç zorlukları var. Ancak, Avrupa’nın trajik tarihinin ortaya koyduÄŸu gibi, birden fazla rekabet gücü olmayan bir dünya kendi tehlikelerini ortaya koymaktadır. Amerika BirleÅŸik Devletleri böyle bir dünyaya dönüÅŸ için bedelini ödeyen tek ülke olmayacağı kesindir...
ABD’nin küresel liderlikten vazgeçmesinin sonuçları diÄŸer ülkelerce gözardı edilmedi... Trump’ın politikaları, diÄŸer ülkelerin kurallara dayalı düzende ne kadar yatırım yaptığını ve çöküÅŸüyle birlikte neyi kaybedeceklerini vurguladı. Kanada dışiÅŸleri bakanı Chrystia Freeland, “Dostumuzun ve müttefikimizin, küresel liderlik mantosunun deÄŸerini sorgulamaya baÅŸladığı gerçeÄŸi, geri kalanımızın kendi net ve egemen seyrini belirleme ihtiyacını daha net bir ÅŸekilde ortaya koymaktadır” dedi. DiÄŸer bir yanda da Alman DışiÅŸleri Bakanı Heiko Maas geçtiÄŸimiz Temmuz ayında Tokyo’da verdiÄŸi bir demeçte, “Güçlü yanlarımızı birleÅŸtirirsek dünyanın acil ihtiyaç duyduÄŸu uluslararası düzeni tasarlayan ve yöneten “kural ÅŸekillendiriciler” gibi bir ÅŸey haline gelebiliriz” dedi...
Büyük çaplı anlaÅŸmazlıklara raÄŸmen ortak bir zemin arayışına girdiler... Ancak ÅŸimdiye kadar, bu uzlaÅŸma çabaları pek de bir iÅŸe yaradığı söylenemez.
Bu arada,
Rusya’nın ve Çin’in eylemleri ABD liderliÄŸindeki küresel düzene karşı çıkmaya devam ediyor... GeçtiÄŸimiz ay Çin, SoÄŸuk SavaÅŸ’tan bu yana ülkenin en büyük askeri tatbikatlarını yürütmekte olan Rusya’ya askeri katılımda bulundu... SavaÅŸ oyunları baÅŸladığı sırada, Rusya Devlet BaÅŸkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet BaÅŸkanı Xi Jinping, Vladivostok’ta votkalarını yudumladılar. GeliÅŸmiÅŸ askeri iÅŸbirliÄŸine ek olarak, iki ulusun uluslararası kurumlarda iÅŸbirliÄŸi yapması ve dikkat çekici derecede yüksek seviyeli katılımları, dünyanın nasıl sıralanması gerektiÄŸine dair artan anlaÅŸmalarını yansıtmaktadır. ABD’ye göre bu paylaşılan görüÅŸün merkezinde demokrasiyi zayıflatmanın Batı etkisinin azalmasını hızlandırabileceÄŸi ve hem Rusya’nın hem de Çin’in jeopolitik hedeflerini ilerletebileceÄŸi düÅŸüncesi yatmaktadır.
Neticede,
ABD’ye göre, Rusya ve Çin, Batı demokrasileriyle mücadele ediyor. Moskova ve Pekin, ABD ile iliÅŸkilerini ölçtükleri için, Batı demokrasisini kendi ayaklarını güçlendirmek için bir araç olarak zayıflatıyorlar. Rus ve Çin dış politika taktikleri yeni ve sinerjik yollarla birleÅŸiyor.
Facebook Yorum
Yorum Yazın