Dergiler Ölmez

Bu ay da limonata gibi yazı yazacağım. Diyeceksiniz ki bu da nereden çıktı. Hani referandum ayına girdik ya. Bu yazı elinize geçip okumaya başladığınızda 12 eylül 2010’a sayılı günler kalmış olacak ya da bu tarih gelmiş hatta geçiyor olacak. Zaten aylık dergilerin de kaderi budur. Gündemi ya çok önce ya da çok sonra takip ederler. O yüzden dergicilik sorgulanıyor. Bir saniye!! ben daha konuya hemen girmeyeceğim. Hani dedik ya referandum ayındayız. Ben ayağımı tekrar vuruyor ve tekrar ediyorum! diğer yazarlarımız; başta Sayın Reha Mirsad Kartal ve Sayın Necmi Hilaloğlu siyasi yazılar yazıyor ben yazmıyorum…yazının başında da değindiğim gibi yine limonata gibi yazı yazacağım.

Yıllar önce yazmıştım ama yine hatırlatayım bu limonata gibi yazı yazmanın hikayesini...Siyasi yazmayacağım dememin kaynağıda yine bir siyasi hikaye…12 mart 1971 muhtırası verilmiş ve Türkiye yine bir ara rejimi daha yeni yeni atlatmaya çalışıyor. Ara rejim mağdurlarından merhum Uğur Mumcu ve Ali Sirmen tekrar çıkarmaya çalıştıkları YÖN Dergisine yazı desteği sağlamak amacı ile meşhur yazarımız Çetin Altan’a gidiyorlar, diyorlar ki Çetin abi bize yine yazı ver destek ol. Çetin Altan o tanınmış üslubu ile cevap veriyor; YOOOO…BEN ARTIK LİMONATA GİBİ YAZILAR YAZACAĞIM…şimdi fazla bu konulara değinmeden geçeceğim ne de olsa bunlarda siyasi konular. Benim sözüm var referanduma kadar siyaset yazmayacağım. Hep limonata gibi yazılar yazacağım. Ne demiştik DERGİLER ÖLMEZ! Öncelikle hakkını teslim edelim bu başlık veya deyim bana ait değil. Sabah Gazetesi’nin yazarlarından Hasan Bülent Kahraman’a ait.

Bakın internet çıkalı mertlik bozuldu diyenler için ya da evlilik aşkı öldürüyor diyenlere bakın nasıl sesleniyor “yazılı basın öldü. İnternet artık o vadideki her şeyin yerini aldı; diyenlerdenseniz Amerikan dergilerinde yayınlanan bir ilana kulak vermenizi öneririm. Önce ben de atladım. Sonra dergiler; neşriyatın gücü logosu dikkatimi çekti. Metinde ise facebook, you-tube, twetter gibi yeni tutkularının yanı sıra gençlerin dergilere de zaman ayırdığı belirtiliyordu. Yaygın kanının aksine internetin gücü dergilerin pabucunu dama atmamıştı ve 18-34 yaş arasındaki gençler dergilerin en sıkı takipçileri idi. Bu yaş gurubunda olup da dergi okuyanların sayısı 34 yaş ve üsündekilerle ya aynı idi ya da daha fazla.” yazar devam ediyor; “peki dergilerle yeni gelişen sanal medya arasında hiç mi ilişki yok derseniz, var. Dergilere abone olmak için internet kullanılıyor. Geçen yıl tüm dergi aboneliklerinin %22’si internet üstünden gerçekleştirilmiş. Ama internet dergi aboneliğini tahrik eden unsursa tersi de doğru, dergiler de internet araştırmalarını, internet kullanımının verimliliğini, sıkı durun, yaklaşık iki katına çıkarmış. Kısacası, duyurunun sonunda söylendiği gibi, her iki mecra da birbirini büyütüyor.”... Şimdi nereye geleceğim; biz de dergicilik yapıyoruz ya kendi çapımızda. Sektörel olarak ve amatörce de olsa. Ben inanın yıllardır bu fikirdeyim. Şayet hitabet sahanız doğru ise, ürününüzü (yani derginizi) doğru kanallardan dağtıyorsanız dergicilik ölmemiştir ve hatta etkisini daha da artıracaktır...Şimdi bunu biraz açayım; bu yazıyı okuyan herkese soruyorum? içimizde kaç kişi buna bende dahil, kullandığımız arabanın lastik markasını hemen cevaplayabilir? inanıyorum ki çok az kişi. Bu yazıyı yazarken dahi ben bilmiyordum. Birazdan ben de merak ettim, inip aşağıya bakacağım fakat lastik reklamları hiç bitmez ne tv lerde ne yazılı medya da. Demek ki bu reklamlar aslında nihai tüketiciye değil, bu lastikleri arabalara takan servisleredir. Bu iddiamda samimiyim. Lastik reklamları daha çok lastik servis ve satıcıları içindir. Tabii ki nihai tüketiciyi (sizi beni hepimizi) cüz-i de olsa etkiler. Ama aslan payı reklamlardan kasıt servisler ve lastiği takacak olanlardır. Aynı örneği elektrik malzemesi ne de getirebiliriz. (Ben de bu işi yapıyorum ya sözü ne yapıp edip ne doğru bir iş yaptığıma getireceğim. Elektrik ve aydınlatma malzemesi de tıpkı lastiğe benzer. Elektrik uygulamacısı ya da müteahhit neyi önerirse o takılır yapımıza. Bu reklamlar ürüne para veren nihai tüketiciye değil; o ürünü tüketiciye empoze eden servis veya taahhütçüye yapılır. İşte Teknik Elektrik Postası da bunu hedefliyerek çıkmaktadır. Yani elektrikçiyi ve uygulamacıyı esas almıştır. Dergiciliği bu esas üzerine yapmaktadır. Dergicilik ölmez derken kastımız budur…

Evet bu ay da siyasete değinmeden yazacak bir konu buldum. Hem dergimin reklamını yaptım hem de DERGİLER ÖLMEZ konusunu birazcık da olsa tahlil etmiş olduk. Bu yazıma ilham kaynağı olduğu için ve dergiciliğe de destek verdiği içinde Sabah Gazetesi’nden Hasan Bülent Kahraman’a teşekkür ediyorum.