Cambaza Bakarken Treni Kaçırmak

Son dönem ülkemizde olan olayları ve paralelinde dünya siyasetini takip edenlerimiz dünyanın ağırlık merkezlerinde ki kaymaları fark etmemesi mümkün değil. Görev değişiklerini, istifaları, suikastları ve bundan dolayı oluşan refleksleri bunun neticesi olarak görebiliriz.

Bu ayki yazıma başlıyordum ki ajanslara flaş haber olarak düşen Papa’nın istifası haberi dikkatimi çekti. Her zaman olduğu gibi kuşkucu tavırla karşılayıp dünyada ve burada neler söylendiğini dikkatle takip ettim. İstifa eden Papanın biyografisine baktığımızda 16.Benediktus Alman asıllı Hristiyan Teolojisinine çok iyi bilen dindar bir bilim adamı fakat ciddi İslam düşmanı idi. Peki neden bıraktı veya bıraktırıldı? Bu meseleyi son günlerde Türkiye’de dillendirilen Hilafet yeniden gelmeli söylemleri ile beraber değerlendirdiğimizde anlaşılan birileri Müslüman ve Hiristiyan camiayı yeniden şekillendirme peşinde. Petrol, doğalgaz için köprü olan Ortadoğu ve buraların sahibi Müslüman halklar. Para’nın finans sektörünün hakimi Vatikan ve Papalık üzerinden Hiristiyan halklara şekil verme çabası gibi geliyor. Bekleyip göreceğiz.
 
Türkiye’de ise özellikle Pkk ile yapılan görüşmeler Oslo ve  sonrasında İmralı süreci ile başlatılan süreçte tam bir ümit ışığını görür gibi olmuşken Paris cinayetleri akabinde ve özellikle ana muhalefet partisindeki ulusalcı kanadın çıkışlarına rağmen sanırım bu sefer başaracağız. İttihat Terakki’den Chp’ye oradan günümüze ülkenin sahibinin kendileri olduğuna inanmış bir avuç azınlık ulusalcılık ve milliyetçilik üzerinden ülkenin önünde sürekli takoz olmaktalar. Bu coğrafyaya ekilmiş olan en zehirli tohum olan ulusalcılık ve milliyetçilik akımlarını incelediğimizde fikir babalarının hepsinin sabetaycı kripto şahsiyetler olduğunu  görüyoruz. Osmanlıda ilk milliyetçilik akımları Polonya Yahudisi Konstantin Palkoviç diğer adı ile Mustafa Celaleddin Paşanın 1869 yılında yayınladığı ‘Eski ve Yeni Türkler’ kitabı bu işin başlangıcıdır. Bu kitap Doğu’da yalnızlaşmış Türklüğü Avrupa ile birleştirme stratejisini benimseyen başta Mustafa Kemal ve diğer İtthatçı subayların başucu kitabı idi. Daha sonra devam eden milliyetçilik akımları hep benzeri unsurlar tarafından bayrak yapılmış ve milletin önüne konmuştur. Türkiye’de Türkçülüğün fikir babaları Mohiz Kohen(Tekinalp) Yahudi, Ziya Gökalp (Bedirhani Kürt) vb. diğer ideologlar tarihin cilvesi olarak Türk olmadıkları halde Türkçülük yaptılar.
 
Ulusalcılık ve milliyetcilik akımlarını en iyi anlatan Benedict Anderson.•’ Hayali Cemaatler İmagined Communities‘’  adlı kitabında insanlari ülkeleri adına ölmeye, baska insanları öldürmeye, hatta onlardan nefret etmeye iten şey nedir? Günümüzde var olan ulus-devletlerin doğuşlarını araştırmış. Bu ulus-devletlerin kökenlerinin yalnızca 150 yıl kadar öncesine dayanmasına rağmen milyonlarca kişiyi geçen yüzyıl içerisinde bu ulus devletler için ölmeye iten sebepleri incelerken, ulusların hayal edilmeleri ve bunun sonrasında da modellenmeleri, uyarlanmaları ve dönüştürülme süreçlerinden bahsetmektedir. Bu süreçlerin kökeninde yatan gerçekleri  incelerken de toplumsal değişime uğramış bilinç biçimlerini konu edinmiştir.
Andersonun çıkış noktası, milliyetin ve milliyeçiliğin özel bir kültürel yapım türü olduğu düşüncesidir ona göre millet hayal edilmiş bir topluluktur. Ulus hem sınırlı hem de egemen olacak şekilde hayal edilmiş bir topluluktur diyor. İşte  bugünde Millet Meclisinde kürsüye çıkıp söz alan Chp’li bayan milletvekili Türk Ulusunu öven  inciler dizerken  Boşnak olması bizi  şaşırtmıyor. Arkasından benzer açıklamalar yapan devrik Chp başkanı Deniz Baykal’ın Çerkez kökenli olması gibi. Sadece milliyetçilikmi  köminizimde Türkiyede belli gurubların tekelindedir. Merak edenlerimiz Mahmut Çetin’in ‘Boğazdaki Aşiret’ kitabını okuyabilir. Kitabın ismi dikkatinizi çekti değil mi benimde çekmişti yanlış değil kominizmin ideologları boğazda yalıda oturur oradan ezilen halkları savunurlar. Kimler mi? Nazım Hikmet’den, Mehmet Ali Aybar’a hem yalıda oturur birbirleri ile akrabadırlar ne tesadüfdür ki kriptodurlar aynı milliyetçiler gibi. Lütfen bu ekiplerin dolmuşana gelmeyelim yıllarca geldik zaten yanlış trene binmeyelim. Yanlış tren diyince bir Kaberdey fıkrası ile yazımı bitireyim.

Üç Kabardey tren garına giderler. Bilet alınır. Ancak trenin saatine henüz vakit vardır. Üç kabardeyde garın yanında bulunan kahveye giderek treni beklemeye başlar. Çaylar, kahveler gelir, gider. Sohbet muhabbet derken trenin sesi duyulur. Kabardeyler hemen fırlarlar ama treni kaçırırlar. Tekrar bilet alınır ancak tren saatine yine vakit vardır.Tekrar kahveye giderler. Yine aynı muhabbet derken tren sesi duyulur. Hemen fırlarlar ama treni yine kaçırırlar. Bilet tekrar alınır. Trenin kalkmasına yine bi vakit var.Tekrar 'kahveye gidelim ancak bu sefer UYANIK olalım' derler. Kahvede yine sohbet muhabbet derken trenin sesi duyulur ve kabardeylerden ikisi atik bir şekilde koşarak trene yetişir ancak biri yine garda kalır ve başlar kahkahalarla gülmeye. Durumu gören gar görevlisi merak eder ve kabardeyin yanına giderek 'ya hemşerim, üç seferdir bilet alıyorsun ve treni kaçırıyorsun. Birde kahkaha atarak gülüyorsun.Senin derdin nedir' diye sorar. Kabardeyde cevap verir. 'Az önce trene binen iki arkadaşım var ya, onlar buraya beni yolcu etmek için gelmişlerdi' (Kaberdey Kafkas halklarından Çerkez’ lerin bir boyudur).

Rabbim yâr ve yardımcımız olsun hayırlı işler dileğiyle.