Küresel müesses nizamın baronları 50 yıldır durmadan ekonomik, siyasi, kültürel, eğitim ve aile birliğine yönelik topyekûn saldırılar düzenliyor. Birinden kurtulsak diğerine yakalanıyoruz.
İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde bu kadar tehdit altında olmamıştı.
Buna rağmen, bu kirli, kirletilmiş kötü zamanda millet olma şuuruyla bu topraklarda kalıcı olduğumuzu yeniden ilan etmek için mücadele ediyoruz. Bu öyle basit, sıradan bir mücadele değil.
Düşünün, dışarıdaki sömürgenlere karşı önce içimizdeki satılmış kemirgenlerden başımızı alamıyoruz. Tarla fareleri gibi sürekli karşımıza çıkıyorlar.
Suriye’nin kuzey bölgesinde kurulmak istenen bir terör devletini engellemeye çalışıyorsunuz ilk tepki içeriden geliyor. O dakika düşman safında yer alıyorlar.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını korumak amacıyla 109 yıl sonra Libya’ya gidiyoruz. Türkiye’de yayın yapan bir kanalın spikeri bizi emperyalist olmakla suçluyor.
Her biri 15,75 milyar metreküp doğal gaz taşıma kapasitesine sahip iki hattan oluşan Türk Akımı’nın açılışı yapılıyor. Burun kıvırıp, basarız bir proje diyorlar.
17-25 Aralık’ta Amerika’nın projesi FETÖ eliyle İran ambargosunu delen Türkiye’ye operasyon tertiplendiğinde Amerikancı olan tayfa bugün İrancı bir le bürünerek fitne yaymaya devam ediyor.
Kanal İstanbul projesine ihanet, hastanelere israf, havalimanlarına düşman, milleti aptal, liderini diktatör gören bir muhalefet var karşımızda.
Oysa bizler tarihin bu evresinde, eşref-i mahlûkat olan insanı değersizleştiren ve onu küresel finans çarkının işleyen bir cıvatası konumuna getiren küresel mafya düzenine karşı mücadele ediyoruz.
Hazmedilmeyen ve de endişe edilen tam olarak budur.
Köşe yazılarımda sıklıkla vurguladığım gibi;
“Bu savaş; içimizdeki Amerikanlaşmış devşirmeler, kripto ajanlar, profesyonel CIA beslemeleri, güce tapan, küresel çetenin oyuncağı olmuş, hafızası yitik, duyarsız, duygusuz korkak, satılmış uşak ruhlu, emperyalizmin gönüllü cariyesi olan vatansızlarla; aklıselim, kalbiselim, ahlak, erdem, irfan sahibi bağrı yanık, hafızası güçlü, cesur, anlı şanlı tarihimizin şerefli insanlarıyla yapılan bir savaştır.”
İşte ben Erdoğan için; “düşmanlarının ortasına otağ kurmuş bir fatihimiz” var derken bunu kastediyorum.
2003 yılından beri bu böyle.
Son olarak Davutoğlu, Gül ve Babacan’ın yalnız bıraktığı bir Erdoğan… Neydi mesele?
Geçenlerde ifade etmiş; “Gezi’ye götürmek istediğinde gelmemiş, 17 Aralık’ta Yüce Divan’a engel olmuş, ‘barış bildirisi’ imzacısı akademisyenler için ‘teröristleri savunuyorsun’ demiş.”
İnsan bir ihaneti bu kadar pişkince nasıl itiraf eder akıl alır gibi değil. Düşünebiliyor musunuz? Amerikan emperyalizmine biat etmedi diye Erdoğan’a küsmüşler. Küskün dedikleri tayfa da böyle bir şey!
İçeriden bölmeye, dışarıdan yıkmaya çalışsalar da Türkiye, tarihi misyonunu er ya da geç tamamlayacaktır.
Cihan imparatorluğunu yıktıklarında Anadolu’yu CHP adlı bir parti marifetiyle batıcı sisteme eklemlenmeye çalıştılar. Zorla şapka giydirmenin adını inkılap koydular örneğin!
Sonra Irak, Afganistan ve Libya işgal edilerek iç savaşa sürüklendi. Sudan ikiye bölündü, Mısır’da askeri darbe yapıldı. Suriye ise üzerinde güç savaşı verilen kanlı bir ülke durumunda. Bugün İran ve Irak üzerinden yeni senaryolar kurgulanıyor.
Lakin hiç endişeniz olmasın. Mirzabeylioğlu’nun dediği gibi “Şartlar Türkiye’yi tarihi misyonunu üstlenmeye zorluyor.” Tam da öyle bir evredeyiz.
Hatırlayınız, Moğolların doğudan batıya, Haçlıların da batıdan doğuya doğru yıkım ve imha faaliyetlerini yürüttüğü, yani Anadolu’nun her iki taraftan da sıkıştırıldığı, Türklerin adeta bir örsün üzerinde çekiçle dövülen kılıç gibi baskılara maruz kaldığı bir dönemde küçük bir aşiret 2000 çadırlık obasıyla yaklaşık 3000 km’lik bir yola revan olmuştu.
Allah, Süleyman Şah oğlu Ertuğrul’u böylesi kritik bir dönemde Bizans’ın sınırına yerleştirerek, ona bir kader çizdi. Çadırdan imparatorluğa doğru giden bir yoldu bu.
Bugün de Batı’dan Doğu’ya, Doğu’dan Batı’ya doğru gelen yıkıcı güçlerin arasında beka mücadelesi vermekteyiz. 2.Fatih olarak gördükleri Erdoğan’dan tam da bu yüzden korkuyorlar.
Türkiye, yüzyıldır hiçbir büyük savaşa girmedi. Tıpkı Osman Gazi gibi “Ben Müslüman kardeşime kılıç kaldırmayacağım.” diyerek kardeş kavgasına da girmedi. Dolayısıyla Batı, tarihin tekerrür edeceği korkusunu yaşarken içimizdekiler meseleyi henüz idrak edemedi.
Bu mesele; Büyük Türkiye’dir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın