Akademik Zeka(IQ) ve Duygusal Zeka ( EQ) birbirlerine karşıt değil, birbirinden ayrı yetilerdir. Hepimizde akıl ve duygusal hassasiyet birlikte yer alır.
Duygusal zeka insanların anlaşılması ve onlara yardım edilmesi yoluyla daha verimli çalıştırılmalarını sağlama konusunda önemli bir role sahiptir.
Bir kişinin okul hayatındaki üstün başarısı ve elde ettiği dereceler, kendi alanında dünyaca tanınan uzmanlardan biri olması onun iş hayatında başarılı olacağını garanti altına almaz. Bir kişi başkalarının neler hissettiğini anlamıyorsa,kendini beğenmiş ve kırıcıysa insanları küçük düşürüyorsa, insan ilişkilerinde başarısızsa, sahip olduğu yeteneklerin iş dünyası açısından önemi yoktur. İş dünyasında insanlar diğer insanlarla birlikte çalışmak zorundadır. İnsanların dilinden anlamayan ve insanlarla birlikte çalışamayan kişilerin iş hayatında başarılı olmaları mümkün değildir.
İnsan duygularıyla insandır ve hayatın her noktasında duygulara ihtiyaç vardır. Duyguların yapıcı olacağı kadar yıkıcı olması da mümkündür. Burada önemli olan, duyguları yönetebilmektir. Yanlış olan duyguları tamamen hayattan çıkarmaktır.
Sadece ne kadar akıllı olduğumuz,eğitim ve uzmanlığımız değil, kendimizi ve diğer insanları idare etmekte ne kadar başarılı olduğumuz dikkate alınmalıdır.
Sokrates’in ‘’kendini bil ‘’öğüdü, duygusal zekanın bu temel taşına, yani kişinin duygularının farkında olabilmesini ifade eder.
Goleman’ın tercihi ise, kişinin iç dünyasında olup bitenin sürekli farkında olması anlamındaki özbilinçtir. Bu kendine yönelik bilince sahip olan zihin, duygular da dahil olmak üzere, yaşananları gözlemler ve inceler.
Özbilinç, kişinin kendi deneyimine içe dönük, kendine dönüşlü bir dikkatle bakmasına atıf yapmaktır; bazen buna düşüncelilik de denir. Özbilinç, yoğun duygular içinde bile kendine yönelik olabilmeyi sürdüren tarafsız bir haldir.
Goleman’a göre insan, akılcı, duygusal olmak üzere iki zihne sahiptir. Biri düşünür diğeri ise hisseder. Akılcı zihin,çoğunlukla bireyin farkında olduğu bir kavrama tarzıdır; bilince daha yakındır, düşüncelidir ve tartıp yansıtabilir. Bunun yanı sıra fevri ve güçlü, bazen de mantıksız olan bir kavrama sistemi daha vardır; bu da duygusal zihindir.
Meslek hayatında rekabet edilen insanlar, bireyin çalıştığı alana girmek ve orada kalmak için gereken zekadan yoksun olanlar değildir.Başlangıçta,o alana girebilmek için eğitim,giriş sınavları ve diğer bilişsel zorluklar gibi engelleri aşmayı başarmış olanlardan oluşan daha küçük bir grupla rekabete girer.
Duygusal zeka bu tür alanlara gireceklerin seçiminde akademik zeka kadar büyük bir etken oluşturmaktan henüz uzak olduğu için,söz konusu mesleklerde çalışanların bu ‘’soyut’’ bölgede gösterdiği değişkenlik, akademik düzeyindeki değişkenlikten daha fazladır. Duygusal zeka ölçeğinin üst ve alt uçlarında yer alanlar arasındaki fark çok büyüktür ve zirvede olmak ciddi bir rekabet üstünlüğü kazandırır. Dolayısıyla ‘’soyut’’ becerilerin ‘’ somut’’ alanlardaki başarı açısından önemi çok daha fazladır.
Bireyin entellektüel potansiyeli ne olursa olsun, onu belirli bir işi yapabilecek ustalığa eriştiren şey, ihtisaslaşmış bilgimizin ve pratik becerilerimizin toplamı olan uzmanlığımızdır. Yaptığı işe vakıf olan birinin, o işin özelliklerini kavrayışı, yani işin nasıl yapılacağına ilişkin, yalnızca deneyimle kazanabilen somut bilgisi olarak kendini gösterir.
Deneyim ve uzmanlık akademik zeka gibi, bir dereceye kadar önemlidir; ama mükemmellik söz konusu olduğunda işin içine daha pek çok şey karışır. Duygusal zeka becerileri, bilişsel becerilerle sinerji halindedir. Üstün performans gösterenler her ikisine de sahiptirler. İş ne kadar karmaşıksa, duygusal zeka o kadar önem kazanır. Bu yetilerdeki eksiklik, kişinin sahip olabileceği teknik uzmanlık ya da üstün zekanın kullanımını engelleyebilir. Kişiler arası ilişkilerde beceri sahibi olmak, birlikte çalıştığı kişiler tarafından hoşlanılmak, duygusal zekanın varlığıdır.
Facebook Yorum
Yorum Yazın