Barınma konusu sosyal-kültürel anlamda farklı değişkenlerle mutlaka birlikte irdelenmesi gereken bir konu. İnsanlık bu gereksinimini yerine getirirken aile yapısını, kültürel yapısını, ekonomik konumunu, sosyal düzeyini göz önünde bulundurarak yuvasını oluşturacağı yeri seçiyor yahut yapıyor. Temelde bu kadar basit ve somut olan gerçekler, yukarıda da bahsettiğimiz gibi bin yıl öncesinde ne ise aslında bugün de aynı ilkelere dayanıyor.
Şehirlerimizi tehdit eden fay hatları ve depremler, heyelan, aşırı yağışlar ve sel, v.b. kavramlar aslında yeryüzündeki doğal oluşumlar olup, insanlar tarafından bunların değiştirilmesi, ortadan kaldırılması mümkün olmadığı gibi, bunların zaman zaman aktivitelerini gerçekleştirmeleri de oldukça doğal bir durumdur. Doğanın bu dirilişi karşısındaki yanlış ve azgın şehirleşme politikalarımız afetleri oluşturuyor.
Şehirlerimiz, oluşan ekonomik büyüme imkânları ve yeni istihdam alanlarının açılması ile son yıllarda önceki on yıllara oranla daha fazla göç almaya başladı. Gelinen noktada bu kontrolsüz yapılaşma ve sağlıksız büyüme, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kenti yenilemek yani dönüştürmek fikrini ortaya çıkardı. Özellikle İstanbul gibi büyüme aksları tıkanmış ve zorlanmış şehirlerde, daha fazla kontrolsüz büyümenin olmaması adına bu konunun önemi açıkça ortadır. Bunun yanı sıra, konutların deprem güvensiz ve denetimsiz olarak yapılması da ileride oluşabilecek afetler için herkesi diken üstünde tutmaktadır.
Kentsel dönüşümün gerekliliğini sadece birkaç konuya indirgemek elbette mümkün değildir. Günümüzde kentsel dönüşüm gerekliliği onlarca farklı sebep sonuç ilişkisiyle açıklanabilmektedir. Kısaca bahsetmek gerekirse, altyapı sorunları, otopark gereksinimi, yeşil alan azlığı, sosyal donatıların giderek azalması, deprem ve diğer afetlerin risk düzeyinin artması, insanların sosyal ihtiyaçlarının değişmesi, toplum beklentilerinin artması, ülke ekonomik düzeyinin gelişmesi gibi konular başlıca nedenler arasında sunulabilir.
İstanbul; kozmopolit, hareketli, genç nüfuslu, derin ve büyük bir tarihi geçmişi olan, uyumsuz gelir seviyeleriyle sosyal açıdan karmaşık bir yapı sunuyor olsa da prestijini sadece kıtalar arasında değil aynı zamanda medeniyetler, fikirler, dinler ve insanlar arasında bir köprü oluşturmasından alan bir şehirdir. Dünya ve Türkiye için önemli bir şehir olan İstanbul’un geleceğini tehdit eden muhtemel bir depremin büyüklüğünü, muhtemel zamanı gibi tartışmaları bir yana bırakıp; sosyal, ekonomik, psikolojik, hukuki ve idari yetki sınırları göz önüne alarak çözümler oluşturulması, bu konuların mühendislik, kentsel dönüşüm ve planlama ile birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Olası depremlere karşı en üst düzeyde hazırlıklı olma ve en az kayıpla atlatma hedeflerine ulaşabilmek için başarılı bir “Afet Risk Yönetimi” sürecinin uygulanması gerekmektedir. Bu süreçte; fiziki üst ve alt yapının, daha güvenli yaşam ve yerleşim alanlarının üretilmesi, hasar görebilirliğin azaltılması, toplumun ve bireylerin bilinç, eğitim ve hazırlık seviyesinin artırılması gerekir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın