Bir Yanlış, Bin Doğruyu Götürür.

Değerli okur, bu sayımızda hocalardan veya büyüklerimizin Kur’an-ı Kerim’in tanımını az çok duyduk ve tanıdık. Gelin bir de kitabı yazarından yani Cenab-ı Allah’dan dinleyelim. İstisnalar hariç ama duyduklarımızdan bazılarının Kur’an tanımına ne kadar zıt düşündükleri veya söylediklerini eleştiri getirerek daha doğrusuna ulaşmaya çalışalım.

Hep şu sözü duymuşuzdur; Kur’an-ı Kerim de her şeyi bulamazsın! Peki ya yaratan bu konuda ne söylüyor, ayetten dinleyelim.

“Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”(EN'ÂM – 38)

“Rabbi’nin kelimesi (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (EN'ÂM - 115)

Hiçbir şeyi eksik bırakmadık diyen Allah’a rağmen insanlar, neyi arayıp bulamadılar? İnsan araştırma yapmadan, kitabı okumadan, akıl etmeden ve düşünmeden ortaya atacağı iddialarla yüzleşecek!

Kitabı bilip ve duyduğu halde hala atalarının, imamlarının, papazlar ve hahamlarının sözlerini birinci plana alıp Kur’an-ı Kerimi ikinci plana atan kimselere Allah şöyle buyuruyor;

“Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.”(ANKEBÛT – 51)

İnanan bir kimse, ben anlamam hocam bilir mantığı ile Kur’an-ı Kerim’e uzak kalırsa, Kur’an-ı Kerim’de ona uzaklaşır. İnsanlar manasının üzerine durmadığı zaman okudukları, kafiye ve hece düzenlerine dikkat etme gayretin de iseler bile, okudukları şeyin bir kafiyeli şiirin ötesine geçemeyeceklerini bilmeliler. Oysa Allah’ın öğretisi öğüt ve nasihat olmalı ki yararlanalım, yanlışa sürüklenmeyelim. Oysa Allah üzerine düşeni yaptı, ya biz! Öğüt olsun diye mi okuduk, hayır!
 
Maalesef manası kapalıdır, biz anlamayız diye yanına bile yaklaşmadık, hep duvarda asılı bıraktık. Oysa rabbimiz şöyle buyuruyor;

“Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. “(YÂSÎN - 69)

Kur’an-ı illa Arapça okunması mı lazım! Ya bilmeyenler ne yapsın. Aslında Arapça indirilen bu Kur’an-ı Kerim’den hüküm çıkarmak için tabi ki Arapçayı hem de en iyisinden bilmek lazım. Ama şuna dikkatinizi çekmek istiyorum! İngilizler İngilizce Kur’an okur, Fransızlar Fransızca okuyor ve böylece İslam’ı seçiyorlar. Ya biz! Kur’an-ı ve anlamını okuyup böylemi Müslüman olduk? Hayır maalesef, okumadığımız, araştırmadığımız dolayısı ile zor ve anlaşılmaz diye benimseyip okumadığımız  bir kitaba inanıyoruz. Böyle olmaz ki! Bu din sorgulanmalı. Gerçekten Kur’an o kadar zor mu? Rabbimiz Kamer Suresinde dört defa vurgu yaparak şöyle der;  

“Andolsun biz, Kur’an-ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (KAMER - 17)

Kesinliği olmayan bir bilgi, bizi şüphe içeren bir anlayışa mahkum eder. İçinde şüphe olan bir din, din olamaz. O halde dinimizi öğretecek bilgi ve kaynaklar içinde en ufak şek veya şüpheye yer vermemelidir. Kur’an dışında ki bütün bilgiler bu mahiyettedir. Ancak kainatı yaratan Allah, indirdiği yüce kelamını kıyamete kadar dinin referansı olacak bu kaynağı koruması altına almış ve bizi ona yönlendirmiştir.
 
“Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an-ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”
(HİCR - 9)

“Elif lam mim. Bu kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı sakınanlar için yol göstericidir.”
(BAKARA-1,2)

Buna rağmen hikayelerle din inşa etmek, Allah’ın söylemediği bir şeyi referans göstermek, ona atılacak en büyük iftira olur. Allahtan başka çıkış yolu arayanlar, Allahtan gayrısının fetvasını kabul edenler olur. Oysa ki din konusunda Allahtan başka hiç kimse fetva veremez ve hakemlik yapamaz. Alimler bu konuda sadece yol gösterirler. Fetvanın sahibi bize hakemlik yapandır ki o da Allah’tır.

“Size Kitab’ı (Kur’an-ı) hak olarak indiren O iken ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” (de). Kendilerine kitap verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde, sakın şüphecilerden olma.”
(EN'ÂM -114)

O hakem ki kitabında her şeyi açıklayan, gösteren ve cennete götüren bir kılavuz olmalı ki onu hakem kabul edelim. O kitabını bunun için indirdi de okuyan mı var! Kör olmuş gözlere güneş ne yapsın.

“Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (NAHL - 89)

En doğru yola iletici olan Kur’an-ı Kerim’i okumayan insan iyi işleri yapması düşünülemez. İyi işler Allah’ın öğrettikleridir. O öğretiler ancak Kur’an’dan en doğru biçimde öğrenilmesi gerektiğini ve yaşanılması gerektiğini Allah söylüyor;
 
“Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.”(İSRÂ -9)

Araplara gelen vahiy şayet Türkçe gelseydi ne derlerdi? Araplar; “Biz Türkçe anlamayız ey rabbimiz” der ve kitabı arkalarına atarlardı. Peki Türklere gelen vahiy Arapça olduğu içinmi hiç okumaz ve anlamak istemezler? Diyelim ki öyle! Rabbim sormaz mı ey kulum; sen senin elindekilerle meallerini veya tefsirlerini okudun mu ki mazeretin olsun. Herkesin cevabı hemen hemen aynı, benim dedem veya anam okurdu diye mazeret üretirler.

“Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” (FUSSİLET - 44)

Doktora gidip hastalığı için reçete alan bir kimse, reçeteyi yazdırmakla hastalığı geçer mi? Tabi ki geçmez. Reçete hastayı iyi etmeye değil. Reçeteye göre ilacı almak hastalığa iyi gelir. Kur’an’ın hastalığa, fakirliğe, kısmetsizliğe, korkuya, sınava, yolcuya, savaşçıya, ölüye, diriye, kafire ve müslümana  iyi geldiği iyileştirdiği veya azabını azaltacağı, cennete götüreceği falan yok. Kur’an bir reçetedir, doktoru da kainatın sahibi Allah’tır. Allah’ın yazdığı indirdiği reçeteye göre ilaç alırsak, o zaman iyileşir o zaman rabbimizi razı ederiz. Reçeteyi okuyup sonra su ya üfleyerek şifa arayanlar çok beklerler. 

Kişi imtihana tabi tutulacaksa o kişiye çalışması için bir süre ve soruların sorulacağı bilgi kitapçığı kendisine verilir. İmtihan ona göre başlar ve herkes eşittir. Tek sorumlu olduğumuz kitap Kur’an olduğuna göre okumadan, çalışmadan ve gereğini yapmadan bu sınavdan piyango gibi ya çıkarsa ile kazanacağını hesap ediyorsa takdir onun. Ama şunu da unutmasın, bu sınavda öyle bir madde vardır ki o da şu: bir yanlış, bin doğruyu götürür.

“Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.” (Zuhruf – 44)

Şirk batağından korunmak için, sorumlu olduğumuz söylem ve davranışlarımızı Kur’an-ı Kerim’e sunmak, onun onayını almak herkese bir borçtur. İşi şansa bırakanlar rotasız gemi gibi, limana ulaşmayı rüzgara bırakanlar savrulduklarında onların kurtarıcıları kim olacak? Sorusunun cevabını  Kur’an’dan arayanlar kesinlikle bulacaklardır.

Bir sonra ki sayıda buluşmak ümidi ile selamlar.