Her yaz adaya geldiğimde buradaki tabiata, el değmemiş yerlere bakıp keşke hepsi benim olsa diye içimden geçirdiğimi itiraf etmeliyim. Denizle birleşen vadilerin o yemyeşil görüntüsü, güneşten sararmış tarlaların bir sonraki hasata yapılan hazırlığı, tepelerden görünen uçsuz bucaksız deniz manzarası beni benden alır.
Tepelerde güneşten bunalarak gezerken bir anda kendinizi yemyeşil bir vadinin başlangıcından bulursunuz. Keşfetme duygusuyla heyecanlanıp indiğinizde, daha önce kimsenin adım atmadığı yerleri görüp iyice heyecanlanırken karşınıza birden kuş uçmaz kervan geçmez yerde bir hayrat karşılar. Nasıl olur diye hayretler içinde kalırsınız. (İki gün önce eşimle yaşadığımız bu an’da karşımıza çıkan hayrat sahibini de analım. Kendisi Galatasaray Lisesinin ilk mezunlarından Hasan Tazcan’mış.)
Velhasıl, gezip gezip keşke benim olsa diye düşünürken Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü whatsapptan telefonuma düştü. İbretlik bir hikâye durup tekrar düşünmemi sağladı. İşte o öykü;
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.
Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek ya da koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” der.
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir takati. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der:
“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Ben bu hikâyeyi çok beğendim. Her daim anlatılası bir öğreti. Şimdiden herkesin bayramını kutluyorum. Gelecek ay buluşmak üzere Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın