Bir Bilim Adamı, Bir Duygu İnsanı: Hayyam

Dedim ki sayfa benim sayfam ne istersem yazarım. Sonra kendime sordum: ne yazmak istiyorsun? Ve kendime cevap verdim: Ömer Hayyam’ı yazacağım. Yaz o zaman dedi içimdeki ses…


Aslında matematikçi Ömer Hayyam. Hem de önemli bir matematikçi. Kime sorsak şair der, ozan der. Matematikçiliği bilinmez. Oysa Hayyam, Tıp, fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları ile “zamanın tüm bilgilerini bildiği” söylenir.


Kendi ne olarak hatırlanmak isterdi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Öyle güzel dörtlükleri var ki, ben onun o kelimeleri bir araya getirişini, her satırda duyguyu hissettirişini seviyorum. Ben bazen sayfalar dolusu yazıyorum da onun bir satırda söylediği duyguyu ifade edemiyorum.


Ey çark-ı felek bil ki çöküşüm senden.


Ezmek senin eski huyun, cilven.

Ey toprak eğer deşsek bağrın, içine baksak


Nice cevher görürüz ki silinip giden.


Hayyam 1048 yılında İran’ın Razavi Horasan Eyaleti’nde Nişabur şehrinde doğmuş. Yaşadığı dönemde Ibn-i Sina’dan sonra Doğunun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul edilmiş. Ancak Hayyam’ın felsefe, tasavvuf, fıkıh, tarih ve tıp konularında yazdığı bilinen birçok yapıtı bugüne ulaşamamış.

Size bir bilgi daha vereyim. Sizce Hayyam ne demek? Hayyam Farsça’da “çadırcı” demekmiş. Muhtemelen Ömer Hayyam’ın büyüklerinin mesleği buydu diye düşünüyorum.


Kim senin yasanı çiğnemedi ki, söyle?

Günahsız bir ömrün tadı ne ki, söyle?


Yaptığım kötülüğü, kötülükle ödetirsen sen.

Sen ile ben arasında ne fark kalır ki söyle?


Hayyam’ın bugün kullanılan Celali Takvimini oluşturduğunu ve cebir gibi matematik konularında yazdığı kitapları şimdi yazmayacağım. 


Onun yerine neden bir matematikçi değil de bir yazar olduğunun kanıtı olan Rubaiyat’dan bahsetmek istiyorum. Evet, Ömer Hayyam’ın yüzyıllar sonra Batı dünyasında tanınmasını ve belki de en çok okunan, en çok sevilen Doğulu yazar olmasını sağlayan yapıtı Rubaiyat’tı.


Ah, Diyorlar ki benim hesaplarım.


Yılı insan pusulasına uydurdu, ha?


Eğer öyleyse takvimden


Doğmamış yarını ve ölü dünü koparalım.

Büyük İngiliz ozan Edward Fitzgerald’ın 1859 yılında Londra’da yayımladığı çevirisinin ardından tüm edebiyat dünyasının ilgisi Hayyam üzerinde yoğunlaştı. Başta İngiltere, Amerika ve Fransa olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde, birçok dilde Hayyam’ın rubailerinin çevirileri birbirini izledi. 1892 yılında Londra’da bir de Hayyam Kulübü kuruldu. İngiliz edebiyatçı ve gazetecilerin öncülüğünde kurulan kulüp, resmi bir törenle Hayyam’ın mezarından getirtilip üretilen iki kırmızı gül dalını Fitzgerald’ın mezarına dikti. Hayyam Kulübü’nün kapısında da şu rubaisi yazıldı.


Var eyledi yetmiş iki millet yaradan.


Ben sevgi için doğmuşum ancak anadan.


Kafir ya da İslam ne imiş, sensin amaç!


Din ayırımını, kaldır tanrım aradan.


Çok uzattığımı biliyorum ama söz konusu bir bilim adamı ve duygu insanı olunca kelimeler de onun yazdıklarını size iletme isteği de bitmiyor.


Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin derken son bir dörtlük de yazmak istiyorum...


Cenneti ve cehennemi arıyordum, 

Dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde.


Görkemli bir ses yankılandı göklerde:


“Ne arıyorsun? Cennet de sendedir, cehennem de!”