BEŞİKTAŞ GÜZEL AHLAKTIR

Bugün cumartesi. Milli maçlar nedeniyle ligde ara var ve futbol yok. Düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum. Nerdeyse Estonya ve Ermenistan dışında takım yenemedik.

Yazımı pazartesi teslim etmeliyim. Tam konu kısırlığı var derken "Milliyet Spor" da bir başlık dikkatimi çekti. Bu ayki yazımın konusu da şekillenmiş oldu. Mustafa Hoca futbolcularını toplayarak "Aman tuzağa düşmeyin." demiş. 1 5 gün önce oynanan önemli bir maçı defalarca seyrettirerek "Özellikle ev sahibi ekibin rakibe yaptığı oyunlara gelmemelerini" istemiş. Evet, son yıllarda derbileri çoğunlukla 10 kişi tamamlıyorduk. Bunun tek nedeni rakiplerin tezgahıydı. Tezgaha gelmemek de  futbolcunun görevlerinden biridir. Yazıyı tekrar okuyunca, ülkem adına utandım. Hoca, teknik, taktik veya oyun şeklinden ziyade ahlaki bir soruna karşı mücadeleyi, ön plana çıkarmıştı. Futbol sadece futbol değildir. Ama futbol hiç bu kadar, tüm ahlaki değerleri yok edip, örf, adet ve geleneklerle bu denli kavgalı olmamıştı, bu kadar kirlenmemişti. Hocanın belki maçtan birkaç dakika önce uyaracağı konular nasıl taktik öncesi ve ilk sırada önem kazanabilir? Bu ahlaki erozyonun arkasındakiler, hırs uğruna bu milletin, nerdeyse tek zevki olan futbolun tüm etik değerlerini nasıl yok sayabiliyorlar?

Evet, o maçı hatırladım maç başlamadan önce daha pasaport işlemlerini bile tamamlamadığını düşündüğüm bir futbolcu, ayağının tozuyla milli takımımızın en önemli futbolcusuna tokat atabilmişti. Bu cesareti nasıl bulabilmişti? Maç boyunca kahredici bir kavga, gürültü, patırtı ve Türk futbolunun stadın çimlerine  gömülmesi…Bir tarafta futbolun güzelliğiyle beraber eğitici yönlendirici ve birleştirici faaliyetler öbür tarafta kavga, nefret, kin, hırs ve her türlü kirlilikler. Bu ülke bunu hak etmiyor ve halk artık bu gafleti kaldıramaz.

Show TV'de "Devler Ligi'ni" izliyorum. Sergen'in ve Nouma'nın takımını. Onlardaki özgüveni, ahlaki ve samimi duruşu hemen fark ediyorum. Ardından İbrahim Üzülmez'i, Toraman'ı, Kaş'ı, Ekrem'i, Rüştü'yü, Yusuf'u, Ferrari'yi, Delgado'yu, Ernst'i ve diğerlerini düşünüyorum. Yıllarca uğraşsanız bu denli kişilikli, düzgün, içten ve sevecen insanları bir araya getiremezsiniz gibi geliyor insana. Amcamın bir arkadaşının Türkiye-Bosna maçından hemen önce "Maça yetişmeliyiz." Sözüne istinaden verdiği cevapta “iki futbolcudan nefret ediyorum, o kadar iticiler ki milli maçı bile seyredemiyorum “dediğini hatırladım. Amcam” bu milli maç”  deyip ikna etmişti arkadaşını. Böyle bir şey ile karşılaşmış olmak beni son derece üzmüştü. Amcama Beşiktaş'ta bu tip kişilikte bir insan olup olmadığını sordum. Amcam "Beşiktaş halkın aynasıdır. Beşiktaş'ta ahlaki değerleri veya kişiliği sorunlu bir futbolcunun oynaması mümkün değildir. Beşiktaşlılığın yazılı olmayan yasalarından ilki güçlü karakter ve yüksek ahlaktır. İnsanlara "Sevmediğiniz takım hangisidir?" diye sorulursa Beşiktaş bu listede olmaz Bu listede olabilecekler dikkatlice düşünüp halka rağmen başarılı olmalarının mümkün olmadığını bilmelidir. Halkın örf-adetini, geleneğini, moral ve ahlaki değerlerini hiç sayanlar bu listede en üstlere yerleşirler. İnsanlar çocuklarının etik değerleri hiçe sayan bir zihniyetin temsilcileri olmasını istemez." dedi.

Tüm bunlar konuşulurken babam da yanımızdaydı. O da eklemeler yaptı. "Hiç unutmam, yıllar önce Beşiktaş ligde bir takımı tarihe geçecek şekilde farklı yenmişti. Maçtan sonra tarihe not düşmek adına gazeteciler toplu resim çektirmek istedi. Halkın takımının futbolcuları "Rakibe ayıp olur." diyerek nazikçe reddetmişti resim çektirmeyi. Nerden nereye geldik. Futbolu bu noktalara getirenler galip gelmek için ahlaki çürümeyi göze alanlar vicdanen nasıl hesap verecekler? Rakibe ayıp olur diye toplu fotoğraf çektirmeyen hassasiyet  sonunda mutlaka galip gelecektir, bundan eminim; ama o zaman gelene kadar oluşacak tahribatı ve yıkımı nasıl onaracağız?

Düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum. Peygamberimiz hadisinde "En hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır”. demişti Atatürk "Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim." demişti. Kim bu ifadelere ne kadar sadık kalabilmiş bunun kararını yine halk verecek.

Halkın Takımı, bu fazilet mücadelesinde yine yalnız ve arkasında güvendiği halk var. Halkın kazanacağından eminim, bunu görebiliyorum. Yazımı rahmetli Necip Fazıl'ın” kaldırımlar “şiirinden bir dörtlükle bitiriyorum:

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum,
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.