Avrupa Birliği (Ab) Kader Değildir

Türkiye 1967 yılında Avrupa Birliğine başvurduğundan beri (o zamanki ismi Avrupa Ekonomik Topluluğu- AET idi) AB’ye girmek iyi mi kötü mü tartışmaları hiç bitmedi, biteceğe de benzemiyor. Türkiye gibi sadece Anadolu’da 1000 yıldır özelde Avrupa ile genelde Batı ile kavga halinde olan bir toplumun Batı ve Avrupa tarafından hemen kabul görmesi zaten imkansızdı. Halen de imkansız gözüküyor. Yalnız son günlerdeki gelişmeler çok ilginç DEP kökenli milletvekilleri Zana ve arkadaşlarının serbest bırakılması, yerel lehçelerdeki yayınların TRT’de serbestçe yapılabilmesi bir çok demokratik halkların önündeki engellerin kalkması insanımızı AB konusunda iyimserliğe sevk etti.

Şahsen ben Türkiye’nin mutlaka AB’ne girmesine inanan bir insan değilim. ancak girmesine şiddetle karşı da değilim. Türkiye’nin Müslüman kimliği içinde Avrupa’da yer alabileceğine ayrıca inanıyorum. Ancak durum böyle bir hale geldi. Sanki Türkiye için AB olmazsa olmaz gözükmeye başladı. Halbuki AB gibi girilmesi çok riskli bir topluluğu hedef haline getirmiş ve adeta tek taraflı aşk yaşıyor bir halde. Halbuki bu tip topluluk katılımları şekilden ileri olmalı. Toplumların örf-adet ve kültürleri uyum sağlamalı. En az 1000 yıldır savaşan iki topluluğun hemen evliliği tabii ki çok zor.

Benim burada dikkatimi çeken konu AB’nin sahip olduğu standartlardır. Bu standartları yakalamak için mevcut AKP hükümeti çeşitli uyum yasaları çıkartıyor. Bunlar çok güzel. Bu standartlar insanlık aleminin ve tarihinin ulaşmış olduğu son standartlar ve son noktalar Manga Carta bildirgesi, Helsinki Nihayi Belgesi, Paris Şartları vs… Sonuçta insanlığın ve AB’nin ulaştığı normlar. Bunlara kimsenin itirazı yok. Bu ulaşılan normlar fazlasıyla M.S. 632 yılında tüm insan halklarını da içerecek biçimde Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından ilan edilmiştir. Ama biz yeni öğrenmiş olalım. Bu standart ve normları insanlık alemi AB ve Batı dünyasının şahsında yeni keşfetmiş olsun. Bizde bunları alalım. Ama bunlar iyi normlar ve iyi standartlarsa biz uygulayalım. Yoksa AB istediği için değil, Türk milleti buna layık olduğu için bunları uygulayalım. Türk milletinin geçmişin de barbarlık, işkence ve tecavüz olmamıştır. Zencilerin ve Kızılderililerin kanları ve canları üzerine medeniyet kurmamıştır. Bu necip millet herkesten fazla insan haklarına layıktır.

Cezayir’de 50’li yıllarda halkı katleden Fransız sömürgecileri, Trablus ve Bingazi’de İtalyan sömürgecileri, yedi düvelde İngiliz sömürgecileri, Kırım ve Kafkasya’da Rus mezalimini bu millet unutmadı. Bugünde Avrupalı ikiyüzlü müttefiklerimiz hem bizdeki insan hakları ihlallerini gündeme getiriyorlar ama kendi ülkelerinde (bazısı için söylüyorum) başörtülü kız öğrencilerin okumasına izin vermiyorlar. Burada terör hadiselerinden dolayı insan hakkı ihlallerine gündeme getiriyorlar.

Ama Amerika’nın, Avrupa’nın işkencelerini, insan hakları ihlallerini Irak’ta, Filistin’de, Eritre’de, Mora’da, Lübnan’da akan müslümanların kanlarından, Ebugarip zindanlarındaki işkencelerin neticesi olarak hiçbir batılıya ambargo uygulanmıyor. Bize öz ve öz hakkımız olan Kıbrıs topraklarına yerleştik diye yıllarca ambargo uygulayan Batı, Gazze, Batı Şeria ve Golan tepelerini 1967’den beri işgal altında tutan, kemikkıran ve evyıkan işkenceci İsrail’e niye ambargo uygulanmıyor? Hatta Birleşmiş Milletler tarafından niye kınanmıyor? İnsan hakları herkese lazım. Bugün Ortadoğu’da mazlumlara lazım olan adalet yarın Batıya da lazım olabilir. 100 yıllık, 200 yıllık süreler insanlık tarihi için kısa sürelerdir. Tarihin seyri mutlaka değişecektir.

Batı bu kafa ve standartlarda olduğu müddetçe AB bizi ne kabul eder, ne de kabul etse bir hayrı olur.

“Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır.” (Rum Suresi, 22)

Sayı 43
Haziran 2004