Referandum ve sonrasında içeriden ve özellikle Avrupa’dan gelen hezeyanları anlayabilmek için Hristiyan teolojisi üzerinden Avrupa siyasetini en iyi analiz eden rahmetli Aytunç Altındal’ı ve enfes eseri ‘Gül ve Haç Kardeşliği’ isimli kitabını tekrar inceledim bu konuları şu şekilde izah ediyordu: “Türkiye’yi asla Avrupa Birliği’ne almayacaklar ve Türkiye asla Avrupa Birliği’nde olmayacak, vakit kaybetmeyin.”
Ona göre, Türkiye Avrupa’nın tarihinde var, ama kültüründe yoktur. Avrupa tarihi Türkler olmadan yazılamayacak olan bir tarihtir. Ama kültür olarak Türkler’in kültürü ile onlarınkinin uyuşmasının mümkün olmadığını, ikisinin arasında bir doku ve kan uyuşmazlığının var olduğu şeklinde izah etmeye çalışmaktadır. Ayrıca, Yasama, Yürütme, ve Yargı’nın üçünün bağımsızlığı ama bir arada bulunmasının, aslında Hristiyanlığın temel itikadı olan “Baba-Oğul-Kutsal Ruh” inancından ortaya çıkmış olduğunu da öne sürmektedir. Avrupa’nın demokrasiyi kurarken, Yargı, Yasama, ve İcrâ’nın üçününde bir arada ama birbirinden bağımsız olarak bulunmasını öngörmüş olduğunu dile getirmekte, ve Hristiyan-Avrupa’nın burada aynen “Baba-Oğul-Kutsal Ruh” inancında olduğu gibi kendi dinini gördüğünü iddia etmektedir. Kendi ifadesiyle: “Türklerin dininin monolitik olması ve üçlü bir tanrı inancının bulunmaması nedeniyle, Batı demokrasisindeki bu üçlü mekanizmanın Türkiye’ye bir türlü uymadığını dile getirmektedir. Türklerin doksan yıldır cumhuriyet olarak bunun mücadelesini verdiklerini, yapı olarak da İslâmî gelenek içerisinde yetişmiş olmaları nedeniyle hep monolitik olanı, yani tevhid yolunu aradıklarını ifade etmektedir.”
Bu görüşleriyle, olayların Türkler için vahdet ve tevhid yoluyla hep monolitik olması gerektiği görüşünü savunmaktadır. Ona göre, Avrupa Birliği ise: “Kuralları gnostik ve seküler Hristiyanlar tarafından belirlenen masonik bir yapılanmadan başka bir şey değildir. Hattâ o kadar masonik bir teşkilâtlanmadır ki, inşa edilen binalar bile masonik sembollere göre yapılmıştır. Dolayısıyladır ki orada yürüyen bütün yasaların hepsi, seküler ve gnostik Hristiyanlığın getirip koyduğu kurallardan oluşmaktadır.”
İşte tüm bunların ışığında yürütmenin nasıl olacağını yine bize batının dayattığı parlamenter sistemden çıkıp bize uygun olan belki de coğrafi konumumuz ve tarihi mirasımız tarafından bize en çok yakışan başkanlık sistemini geçen günlerde oyladık sonuçta evet olarak tarihe geçti. Akabinde çok yakında önümüze gelmesi muhtemel diğer bir referandum da AB’ye girip girmeme konusunda vereceğimiz kararı da rahmetli üstad Aytuç Altındal’ın bu konudaki yukarıda alıntıladığımız anlatımları bize yol gösterecektir.
Hayırlı işler dileği ile Allah yar ve yardımcımız olsun.
Facebook Yorum
Yorum Yazın