Arap Baharı Ne Getirecek Ya da Ne Götürecek?

1991 Ocak ayında başlayan ve çok kısa süren birinci körfez savaşında A.B.D. Irak’ı mağlup etmişti. Bu savaş sonrası Fransız Müslüman filozof Roger Garaudy’nin şu açıklaması hâlâ hafızalardadır; “Bu gerici ve krallıkla yönetilen arap ülkelerindeki rejimler çok kısa zamanda devrileceklerdir.”  Bu sözü 1991 baharında veya yazında söylemişti Roger Garaudy. Ben kendisini ciddiye almış ve Fas’dan, Yemen’e kadar tüm arap rejimlerinin değişmesini beklemiştim. Bu bekleyişim tam ondokuz yıl sürdü. Ta ki 2010 Aralık’da Tunus’da bir tezgahtar (üniversite mezunu) kendini yakıp arap baharının fitilini ateşleyene kadar. Tunus diktatörü Zeynel Abidin’in devrilmesi ile domino taşları gibi diğer arap rejimleri bunu takip etti. Mısır, Yemen, Libya, vs. bir anda karıştı. Mısır bu işi hemen başardı. Başındaki diktatörü devirip yargı önüne çıkardı. Yerine gelen askeri vesayeti de tekrar Tahrir’den uyardı ve seçim sandığını halkın önüne getirdi. Bu ayaklanmalarını daha doğrusu Arap özgürlük Hareketi en kritik dönemeci Suriye oldu. Suriye her bakımdan kritik bir kavşaktı. Alınması zor bir dönemeçti. Benim kanaatimce birde bu şekilde Suudi Arabistan vardır. Suriye’de olan muhalefet veya kalkışma şayet Suudi Arabistan’ da olursa Allah muhafaza çok daha fazla kan dökülebilir. Suriye’de de durum çok hassas. Zalim Baas rejimi kırkiki yıldır halkına kan kusturuyordu zaten. Çin ve Rusya’nın da desteğini yanında hisseden Suriye 1979 İslam Devriminden beri İran’ın da yegâne dünyadaki müttefiği idi.

Geçtiğimiz ay yazarımız Necmi Hilaloğlu bu konuya çok net olarak değinmişti. Ben aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum. Ama Suriye’de kanımız ve canımız akmaktadır. Sakın Libya ile kıyaslamayalım Suriye’yi. Libya’da Nato’nun hava desteği olmasa asla Kaddafi rejimi devrilmezdi. Libya ancak yerle bir edildikten sonra muhalifler Kaddafi rejimi devirebilmişlerdir.

Suriye’de durum çok farklı. Bir defa Rusya ve Çin’in vetosundan dolayı BM. Suriye’ye müdahale kararı alamamaktadır. Üstelik İran da Suriye’ye tam destek vermektedir. Bu şartlarda Suriye’nin savaşla, işgalle devrilmesi çok zor gözükmektedir. Orada mazlum insan kanının dökülmemesi gerekir. Bir defa muhalifler asla silaha ve şiddete başvurmamalılar. Şiddetin ve silahın âlâsı Suriye rejiminde vardır. Sivil masum gösterilerle ancak muhalefet yapılabilir. Aksi takdirde bugüne kadar katledilen beşbin kişiye yeni beşbinler ilave olabilir Allah korusun.

Burada yapılacak olan Suriye’ye ambargo uygulanması ve Dünya’da yalnızlaştırılmasıdır. Ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel olarak tüm kaynakları kurutulmalı ve her yönden ablukaya alınmalıdır. Barışçı tüm yollar denenmelidir. Suriye muhalefeti de daha fazla kırılmadan gerekirse ayaklanmayı sona erdirmelidir. Dünya siyaseti ile işbirliği yapıp Suriye rejimi bu şekilde çökertilmelidir. Elleri dirseklerine kadar kanlı zalim Esad rejiminin hiçbir acıması yoktur. Daha fazla kan dökülmemelidir.

İşte arap baharı bunları getirmiştir. Yazımın başında bahsettiğim Roger Garaudy’nin tüm arap rejimleri çökecek sözüne katılıyor ve inanıyorum. Ama bu geçişler inşallah kansız olur. İnşallah en az zayiatla olur. Zira 1918 – 1922 yılları arasında adeta İngiliz komiserler tarafından cetvellerle çizilmiş sahte Ortadoğu ve Kuzey Afrika rejimleri halklarına (istisnalar hariç) sadece kan-gözyaşı ve zulüm getirdiler. Bunların yerine gelecek olan hiç olmazsa demokratik rejimler halka biraz nefes aldıracaktır. Artık tek kişilik diktatörlüklerin halklarına karşı söyleyebilecekleri yalan kalmamıştır. Ancak mazlum arap halkları bir zulümden kurtulurken başka zulme de düçar olmamalıdır. Kapitalizmin ve Emperyalizmin esiri olarak yeni hükümetler değil; bağımsız, bağlantısız kendi kararlarını başkentlerinde alabilen gerçek halk iktidarları kurulmalıdır. Arap Baharı’nın getireceği bu olmalıdır.