Son dönem dünya hegomanyasını eline geçiren Avrupa, kültürel anlamda medeniyetin beşiği olarak algılanıyorsa da, bu kültürün içeriğini oluşturan unsurların tanımlanması gerekir. Roma geleneği, Hıristiyan kültür, Yunan Felsefesi, Rönesans, Reform, , demokrasi, insan haklarına saygı ve bireysel özgürlükler, akla ilk gelen unsurlar olarak Avrupa’nın pozitif hanesinde sıralansa da . Ancak tarihe bakıldığında Avrupa’daki gelişmelerin yalnızca demokrasi ve insan haklarını ortaya çıkarmadığı, faşizm, soykırım, ırkçılık, sömürgecilik ve otoriter/totaliter rejimlerin ideolojilerinin de Avrupa’da ortaya çıktığı görülür. Avrupa, liberalizmin olduğu kadar Marksizm ve komünizmin de çıkış noktasıdır. Hatta ırkçılık ve kölelik gibi bugün Avrupa’ya yabancı görünen kavramlar, Avrupa’nın üstünlüğü ve medeniyet yayma misyonu adına yürütülen sömürgecilikle yakından ilişkili kavramlardır. Aslında Avrupa medeniyeti tamda birbirini yiyip bitirecekken tarihin cilvesi mi desem yoksa kaderin bu şekilde tezahürümü bu bizim bilgilerimizin dışında tabi ki. Fakat bu antropolojik sıçramayı kendi adına tesadüfler eseri kazandığı kesindir. Biraz açacak olursak Avrupa nüfus popilasyonunun artması sonucu yaşadığı arazi paylaşımının insanları zora sokması neticesinde o zaman yeni bir miras yasası çıkarmıştır. Ney di o yasa bütün araziler ilk doğan erkek çocuğundur. Peki ikinci üçüncü doğan erkek çocuklar ne yapsın aç mı kalacaklar bir çözüm yolu üretmeleri gerekiyordu. İşte tam o sırada yeni başlayan yeni coğrafyaları keşif etme kafilelerine katıldılar doğal olarak bu zaruretin neticesinde Avrupa açısından keşfedilmemiş Amerika kıtası ve Afrika’nın el değmemiş kaynakları bir anda önlerine serildi işte yokluk dan bir anda hammadde zenginliğine ve uçsuz bucaksız topraklara sahip oldular. Avrupa, somut coğrafi, tarihsel ve kültürel temelleri olan, ancak ayrı dış politika hedefleri nedeniyle ülkelerin bu temelleri farklı yorumlaması sonucu kendisine farklı anlamlar yüklenebilen bir kurum ve uygulamalar bütünüdür. Tabi her şey bununla bitmesi gerekiyor fakat Avrupa kazanmış olduğu bu hammadde ve servetin vermiş olduğu şımarıklık bütün dünyaya sahip olma cüretini göstermekte o günden buyana. Açlık dan neredeyse birbirlerini yiyecekleri pozisyondan dünyanın kanını emen bir vampire dönüştüler. Tüm bu sömürgecilik hikayelerinin suçlusunu da öne sürdükleri Siyonist Yahudiler yapıyor algısı ile yapıyorlar. Ama sonuç da Dünya’yı bir avuç siyonist Yahudi ile beraber ağırlıklı olarak Avrupalı hırıstiyan ya da ataistlerin oluşturduğu bir gurup yönetiyor. Mevcut dünya maden, petrol ve gıda kaynaklarını sömürüyorlar. Bugün Dünya’da yaşanan kan ve gözyaşı bunlar tarafından yapılan olaylar sebebiyledir. Tam burada Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” sözünde kristalize olan Avrupa’nın Dünyayı yöneten egemen güçlerin yürüttüğü düzene eleştiri budur.Bu düzenin tarif ettiği, ülke temsilcilerinin artan şiddete, savaşlara ve yoksulluğa karşı fiyakalı laflar ettiği; ama aynı ülkelerin ya kaosu el altından manipüle etmek için yollar aradığı ya da hiçbir şey yapmadan oturduğu bir Dünya yaşanabilir ve sürdürebilir düzeni barındırmamaktadır. Peki ne olmalı bu problemlerin kalkması için. Ya bu düzen tamamıyla değişmeli ya da insanoğlu bir antropoljik sıçrama daha yapmalıdır. Yeni keşfedilecek kıta kalmadığına göre yeni Dünyalar arama zamanı geldi sanırım. Hayırlı işler dileği ile rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Atilla YEĞİN
Antropoloji̇k Sıçrama
- Atilla YEĞİN
- 25 Temmuz, 2018, Çarşamba 14:24
- 2130
Baş Yazar
Köşe Yazarları
İstanbul
İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Facebook Yorum
Yorum Yazın