İlk konuyla ilgili elektronik postama gelen bir yazıyı size aktarınca demek istediğimi anlayacaksınız.
Ünlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlanıyordu. Futbolcu yakalanmıştı. Ama karısının cesedi ortada yoktu. Duruşma Amerikan filmlerindeki gibiydi. Futbolcu sanık sandalyesinde oturuyordu. Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı da jüriyi ikna etmeye uğraşıyordu: "Sayın jüri üyeleri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum. Buna az sonra sizler de inanacaksınız. Neden mi?
Bakın, şimdi 1' den 10' a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karisi bu kapıdan içeri girecek... 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10... Bütün jüri kapıya döndü. Kimse girmedi içeri. Avukat bir savunma dâhisiydi, öldürücü hamlesini yaptı: 'Bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz. Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız. İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum.'
Jüri, ünlü futbolcuyu suçlu bulduğunu bildirdi ve dava bu şekilde sonuçlandı
Mahkeme çıkışında avukat, bayan jüri başkanına yaklaştı:
'10' a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız. Neden böyle bir karara imza attınız?'
'Doğru' dedi jüri başkanı ;
'Ben de kapıya baktım, ama müvekkiliniz kapıya bakmıyordu !'
NOT: En iyi analist herkes bir noktaya bakarken, o noktaya yönelen bakışları izleyen kişidir.
Şimdi ikinci konuyu anlatayım.
Uzun süredir zatürre teşhisiyle yatıyorum. Öyle meret bir şey ki hasta olmak, hem yaşamın felç oluyor hem de halsizlikten dolayı olaylarla başa çıkma gücünü kaybediyorsun. Bütün günün yatıp tek bir noktaya bakmak gibi asalak halde gelince de iş sadece düşünmeye kalıyor.
İşte o düşünme noktasında hayatımı analiz etmeye bol bol vakit buluyorsun.
Fark ettim ki, gerçekten yanımda olan ve her gün sağlığım için endişe eden gerçek dostlara sahibim. Fark ettim ki aldığım kararlar saçma sapan bile olsa, asla kabul edemeyecekleri şeyler bile olsa yine de yargılamadan destek olacak insanlar bu dostlarım. Ve fark ettim ki vaktimin çoğunu bu insanlarla değil, günübirlik insanlarla geçiriyorum. Fark ettim ki benden beklentisi olanlar çevremde, beklentisiz sevenler ise ömrümde varlıklarını sürdürüyorlar.
E e e e ne değişti bunları fark ettin de diyorsunuz, biliyorum. Ne değişti biliyor musunuz? Bakış açımı değiştirdim. Yine günübirlik arkadaşlarım olacak ama beklentisiz, değersiz, umursamaz… Bir söz vardır ve ben o söze bayılırım: 3 kuruşluk insana 5 kuruşluk değer verirsen o insan seni aradaki 2 kuruşa satar. Yıllarca bu sözü sever ama uygulayamazdım. Çünkü insanlara değer verirsem onlara kendilerini iyi hissettirip daha kaliteli olacaklarını düşünürdüm. Ne büyük yanılgı! Ne büyük hata.
Her zaman yazdığım formatın dışında bir yazı oldu. Biliyorum. Affedin. Ama içte bir yürek açma olarak algılayın. Benim gibi “aşk ki gerisi vesaire” diyen biri bile böyle serzenişe gerek duyduysa, içimdeki fırtınanın dozunu hayal edin ve sürçi lisan ettimse affedin.
Şimdi izninizi alıp yine dinlenmeye çekiliyorum. Ömrünüz dostlarınızla ve sağlıkla geçsin, kazancınız bereketli olsun.
Facebook Yorum
Yorum Yazın