Şimdi başa dönelim, Toki Kurumu, Sayın Başbakandan aldığı ultra yetkilerle faaliyet gösteren bir yapıya dönüşmüş durumda. Samsun da Toki konut yapmak için yer seçtiğinde, İnşaat Mühendisleri Odası, Toki idaresine uyarı yapıyor ve seçilen alanın yanlış olduğunu, riskli bir bölge olduğunu ifade ediyor. Toki ise yapılan uyarıları dinlemeden, hatta muhatap bile olmadan işlerine devam ediyor. Ardından çalışmalar başlayınca, aynı mühendis odası yetkilileri, bu defa “Bu riskli bölgeye bina yapılmamalı, ama madem yaptınız, dere ıslahını yapın, eğer onu da yapmıyorsanız, binalarınıza Bodrum katı koymayın” diyorlar. Eee tabi koskoca Başbakandan yetkili olan Toki idaresi sizi dinler mi?
Sayın başbakanın annesi vefat ettiğinde, hıçkırarak ağlayan, Çevre ve şehircilik bakanı Sayın Erdoğan BAYRAKTAR, 10 vatandaşımız sel sularında boğulduklarında acaba hüzünlendi mi? İçinde bir yerler acıdı mı? Yada çocukları ölen anne babaların yerine koyabildi mi kendini?
Bunları yapabildi mi bilmem ama kendi beceriksizlikleri yüzünden 10 vatandaşının öldüğü gün, kendini savunmaya kalkan bir bakanın, halk nezdinde itibarı bitmiştir.
Yahu insan hayatı neden bu kadar ucuz bizim ülkemizde. Kendisini, bölgesinde süper güç gibi gören bir ülke olduk olmasına ama Suriye’nin düşürdüğü uçağımızdaki askerlerimizi çıkaracak gemimiz bile yok. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda Lübnan’daki Hizbullah örgütü iki İsrail askerini kaçırmıştı. Buna karşılık, İsrail devleti, rehin olan askerlerini geri alabilmek için öyle bir cevap verdi ki, neredeyse Lübnan’ın başkenti Beyrut’u haritadan sileceklerdi.
Birde bize bakın, İsrail dokuz vatandaşımızı Uluslar arası sularda katletti, Suriye askerleri, bizim topraklarımızdaki mülteci kampına ateş açtılar, sınırımızda tam burnumuzun dibine PKK bayrağı diktiler, yetmedi uluslar arası sularda, silahsız bir şekilde uçan uçağımızı düşürüp iki pilotumuzu şehit ettiler. Peki, biz ne yapıyoruz, sadece kuru sıkı tehdit içeren, çatık kaşlı cümleler kuruyoruz.
Bu söylediklerimden kastım savaşmak değil, elbette bende savaşa girmeye karşıyım ama madem savaşa girmeye niyetimiz yoktu ne diye bu kadar uğraştık Suriye devletiyle, Esad’la. Suriye kendi halkını öldürüyor diye kıyamet koparıyoruz ama kendi elimizle otuzdört vatandaşımızı Uludere de yine biz katlediyoruz. Demezler mi adama “önce kendine bak” diye.
Ey Bakanları yağmurda ıslanmaya çekinirken, Vatandaşları Bodrum’da sel sularıyla boğulan Başbakanım, Siz değilmiydiniz miting meydanlarında “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın” diye haykıran. Ne oldu da on insanınız boğularak öldüğünde sessiz kalıyorsunuz, neden bu rezalete çanak tutan, sebep olanları kapı önüne koymuyorsun. Madem bakanlık yapacak kapasiteleri yok, neden bakanlığa getiriyorsunuz?
Malum İç İşleri Bakanımız, vatandaşın samimiyetini ölçmek için takla attırıyordu, Acaba Sayın Tayip Erdoğan da Bakan seçerken buna benzer bir yöntem kullanıyor mu merak ediyorum.
Son olarak bir uyarıda bulunayım, Bu ülkede bodrum katında oturuyorsanız, mutlaka çocuklarınızı yüzme kursuna gönderin. Çünkü ülkemizde Resmi olarak hizmet veren kırkbeş “Kadın Sığınma Evine” karşılık altmış Resmi “genelev” bulunmaktadır. Ayıp karşısında kimse bir şeyler yapmıyorsa, kimse konuşmuyorsa afetlerde boğulmakta yasaklanabilir, bellimi olur…
Facebook Yorum
Yorum Yazın