Yazımızın bu bölümünde; afetlerin ve özelde depreme yönelik olarak bilinenleri, yapılanları, yapılamayanları, yapılamama nedenlerini ve yapılması gerekenleri, başlıklar altında vererek tartışmaya çalışacağız.
BİLİNENLER
Plansız şehirleşmeler sonucu oluşan yoğun nüfus, çarpık ve kaçak yapılaşma, hatalı arazi kullanımları ve yetersiz altyapı nedeni ile afet tehlikelerine karşı direnci zayıf sosyal ve fiziki yapı ülkemiz için bilinen en önemli hususlardan birkaçıdır. İstanbul özelinden örnek verecek olursak, yapılan bilimsel çalışma sonuçlarına göre; can kaybı İstanbul nüfusunun %0.1-%0.2’sine, kullanılamayacak binalar (çok ağır, ağır, orta) ise yapıların %10-%15’ine tekabül etmektedir. Yapılan “senaryo depremleri” çalışmalarına göre dünyadaki bazı büyükşehirler ile İstanbul’un kıyaslayacak olursak aşağıdaki tablo karşımıza çıkar.
- Tokyo Deprem Senaryosu: 1,6 Trilyon Dolar kayıp.
- San Francisco Deprem Senaryosu: 260 Milyar Dolar kayıp.
- Messina Deprem Senaryosu: 17,000 can kaybı, 58 Milyar Dolar kayıp.
- İstanbul Deprem Senaryosu: Max. 30.000 can kaybı, 80-100Milyar TL. Mali kayıp.
YAPILANLAR
17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden sonra afetlere yönelik olarak, farklı kurum ve kuruluşlar tarafından birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan bazıları tarihlerine göre aşağıda sıralanmıştır.
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Deprem Araştırma Komisyonu Raporu(1999).
2) İzmir Deprem Senaryosu, İzmir Büyükşehir Belediyesi-Kandilli Rasathanesi (2000).
3) İstanbul Metropolitan Bölgesi İçin Deprem Risk Analizi. Amerikan Kızılhaç ve Kızılay-B.Ü. Kandilli Rasathanesi( 2002).
4) İstanbul İli Sismik Mikro-Bölgeleme Dahil Afet Önleme/Azaltma Temel Planı Çalışması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi(İBB)-Japonya(JICA,2002).
5) Deprem Master Planı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi
(İTÜ-ODTÜ-YTÜ-BÜ,2003).
6) Zeytinburnu, Fatih, Küçükçekmece, Bayrampaşa, Güngören ve Bahçelievler Bina İnceleme Projeleri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi( 2003).
7) Türkiye İktisat Kongresi Doğal Afetler Çalışma Grubu Raporu, DPT(2004).
8) Türkiye’de Doğal Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu. Japonya (JICA)Türkiye Ofisi(2004).
9) Deprem Şurası. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı(2004).
10) Geçmiş Depremlerde Endüstriyel Hasarlar, Kayıplar ve Endüstriyel Risk, Kandilli R.(2004).
11) Mikrobölgeleme, Deprem ve Tsunami Tehlike Projeleri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi(2005).
12) Okul, Hastane, Güçlendirme Çalışmaları. İSMEP, İstanbul Valiliği (2005).
13) Kentleşme Şurası. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı(2009).
14) İstanbul’un Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi(2009).
15) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Araştırma Komisyonu Raporu(2010).
16) İstanbul Kent Jeolojisi Projesi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi(2011).
17) İstanbul Megaşehir Gösterge Sistemi Projesi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (2012).
18) İstanbul Afet Önleme ve Eğitim Merkezi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi(2012).
Ülkemizde afetlere yönelik olarak; ulusal veya uluslar arası olsun, şura, çalıştay, sempozyum, konferans, her düzeyde toplantı, rapor, master plan, acil eylem planı, zarar azaltma planı, strateji planı gibi yapılmayan bir şey kalmadı.
Yapılması gerekenin artık; yazma, konuşma, tartışma yerine eyleme geçmek zorunda olduğumuzdur. Bizlerden beklenen (uygulayıcılar), bu çalışmaların içeriğinde yer alan hususların bir an önce hayata geçirilmesidir.
YAPILAMAYANLAR VE YAPILAMAMA NEDENLERİ
Birleşmiş Milletler dâhil birçok uluslararası kuruluş, afetler öncesi risk azaltma çabalarına öncelik vermeyi kararlaştırmış olmasına rağmen, Türkiye’de risk yönetimi odaklı afet yönetimi anlayışı henüz mümkün olamamıştır. Bu kapsamda ülkemiz açısından konuyu değerlendirdiğimizde, yapılamayan iş ve işlemleri genel olarak dört temel başlıkta toplamak mümkündür.
a) Ülke veya kent bazında yeterli olabilecek bir risk azaltma stratejisi oluşturulamadı.
b) İdareler bu konuda kamuoyunun güvenini yeterince sağlayamadı.
c) 1999 depremlerinden sonra bazı kamu yapıların güçlendirilmesi dışında “dönüşüm” veya “toplu yenileme” anlamında doyurucu bir uygulama yapılamadı.
d) Gerekli mevzuat değişikliği yanında, halka yönelik yeterli düzeyde bilinçlendirmenin yapılamamış olması.
Tüm bu hususların yanı sıra, kurumların deprem zararlarını azaltmaya yönelik olarak doyurucu ve istenilen düzeyde uygulamalar yapılamayışının nedenlerini ise; kurumsal sorumlulukların neden olduğu sorunlar, planlamanın neden olduğu sorunlar ve yapılaşmış çevrenin neden olduğu sorunlar şeklinde vermek mümkündür.
Bunun dışında; çok başlılık nedeniyle oluşan liderlik eksikliği, bazı idarelerin konuyu algılamadaki yetersizliği, deprem yatırımlarının idare açısından düşük cazibesinin olması, rant beklentisi, insanlarımızın yaşam alanı çevresinden ayrılmama kararlığı, unutma psikolojisi, siyasi istismar ve cesaretsizlik gibi unsurları diğer olumsuzluklar olarak vermek mümkündür. Ayrıca, yapılaşmada yaygın olarak uygulanan betonarme teknolojisinin etkin bir denetim altında tutulamaması, kaçak yapı stokunun yaygınlığı ve bunların zaman zaman aflara konu edilmesi, kentlerimizde riskleri yükseltmiş bulunmaktadır.
YAPILMASI GEREKENLER
Afetlere yönelik zarar azaltma çalışmalarında temel hedefin; geri dönüşü mümkün olmayan varlıkların yani, insan hayatı, tarihi ve kültürel mirası korunması olmalıdır. Bu hedefi gerçekleştirebilmek içinde; en azından depreme maruz büyükşehirlerden başlayarak, Büyükşehir Belediyelerinin içinde olacağı ve aşağıda sıralanan çalışmaların biran önce başlatılması gerekmektedir.
a) Ülke ve kent çapında tehlike ve risklerin belirlenmesi,
b) Mevcut riskin arttırılmaması için deprem etkilerini göz önüne alan kent planlaması ve arazi kullanım düzenlemelerinin yapılması,
c) Mevcut riskin azaltılması için deprem direnci zayıf yapı ve alt yapının deprem performanslarının yükseltilmesinin yansıra, yapı ve alt yapının yönetmeliklere dayalı projelendirilerek inşasının sağlanması,
d) Eğitim ve bilinçlendirme programlarının uygulanması, acil durum yönetimi plan ve programlarının hazırlanması,
e) Riskin transferi için deprem sigortası ve afet bonolarının geliştirilmesi, gerekmektedir.
Uluslararası deneyim, risk azaltmak üzere yapılan bir birim harcamanın, yedi birim kaybı önlendiğini göstermektedir. Bu nedenle, ülke risk azaltma stratejisi, İmar Kanunu’nda yapılacak düzenlemelerle hayata geçirilmelidir. Ülke, bölge ve şehir genelinde bir bütün olarak, zarar azaltma çalışmaları; risklerin dışlanması, azaltılması ve paylaşılması temel başlıklar olarak ele alınmalıdır. “Dışlama” ile arazi kullanım kararları ve toplu yenilemeye, “azaltma” ile yapı güçlendirmelerine, “paylaşma” ile de deprem sigortasına öncelik verilmelidir.
Yapı güçlendirme (okul, hastane, köprü viyadük, tarihi ve kültürel yapılar dışında) kentlerimizin niteliksiz çevrelerinin ömrünü uzatacağından bunun yerine, özellikle kentlerimizin yüksek riskli alanlarında, ortaklıklar yoluyla toplu yenileme ve dönüşüm çalışmaları bir an önce başlatılmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için de yapılacak uygulamalardan tarafların tamamının kazanması(kazan-kazan)sağlanmalıdır.
İlgili kurumların görev, yetki ve sorumluluklarından kaynaklanan karmaşanın giderilmesi ve diğer bazı önerilerimizden bu aşamada bahsetmek yerinde olur. Örneğin; 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanununun 7z maddesi, 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Kanunu” ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK ile belirlenen bazı yetki ve sorumluluklar birbiri ile çakıştığından yetki karmaşasına ve çok başlılığa neden olduğundan adı geçen kanunların yeniden düzenlenmesi gerekir.
Afet yönetiminde çok başlılığı ortadan kaldırmayı amaçlayan 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’ la bu kurumlara verilen bazı görev, yetki ve sorumluluklar iç içe girmiş durumdadır. İmar planı yapabilen, işyeri açma ruhsatı, hatta iskân dahi verebilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “Türkiye Belediye Başkanlığı” haline gelmiş durumdadır.
Çok başlılıktan kaynaklanan liderlik eksikliğinin oluşmaması için mutlaka, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Belediyelerin, görev yetki ve sorumlulukları net bir şekilde belirlenmelidir. KHK ve ilgili diğer kanunlarla çakışan maddeler kanunla diğerine devredilmeli ve ayrıca; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının operasyonel bir kurum mu, yoksa düzenleyici bir kurum mu olmasına karar verilmelidir.
Yerel yönetimlere özellikle de Büyükşehir Belediyelerine afet öncesi çalışmalar veya risk yönetimi gibi “afetlere hazırlık-zarar azaltma-” konularında; kanunla düzenlenmek üzere, etkin sorumluluklar verilmelidir. Bu konuda, ülkemizin önde
gelen dört üniversitesi tarafından hazırlanan “İstanbul Deprem Master Planı” ile eski adıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yapılan “Deprem Şurası ve “Kentleşme Şurası” çalışmalarında belirlenen ilke ve esaslar öncelikle dikkate alınmalıdır.
Yetkinlik gerektiren bir denetim sistemi, mali sorumluluk sigorta sistemi ile birlikte yeniden düzenlenmelidir. Büyük şehirlerin yanı sıra deprem üretme potansiyeli olan fayların bulunduğu kırsal alanlarda da en riskli bölgelerden başlayarak zarar azaltma projelerine başlanmalı ve ayrıca, planlı yapılanma statüsü ile bu alanlardaki yapılanmalar disiplin altına alınmalıdır.
İstanbul’da çok büyük bir başarı ile yürütülen “İSMEP” projesi, Kandilli Rasathanesinin uhdesinde devam eden “İstanbul Deprem Acil Müdahale ve Erken Uyarı Projesi” geliştirilerek devam ettirilmeli ve diğer büyükşehirlere yaygınlaştırılmalıdır.
Yurt düzeyinde etkin bir “Haberleşme ve İletişim Sistemi” afet anında, kesilmeyecek ve bloke olmayacak, hızlı ve etkili olacak biçimde kurulmalıdır. TRAC v.b gönüllü örgütler ile koordineli biçimde mevcut kapasite ve kapsam genişletilmelidir.
Afet sonrası hasar ve kayıp tespitlerinin sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağlayacak düzenlemeler belediyelerle birlikte gerçekleştirilmelidir. Belediyelerde görev yapan ilgili mühendisler de; hasar tespiti yapmakla görevli kurumlardaki mühendisler gibi, 657 sayılı yasaya bağlı olarak görev yapmakta ve aynı fakültelerden mezun olmaktadırlar.
Afete hazırlık gibi topyekûn çalışmayı gerektiren konularda sivil toplum örgütleri ile beraber ve kurumlar arası işbirliği mutlaka oluşturulmalıdır. Kentteki her hangi bir operasyonun başarısı, kentin yaşanabilir ve çevrenin sürdürülebilir kılınması, yerel toplumsal desteğin sağlanmasına bağlıdır. Özellikle de kentsel dönüşüm veya toplu yenileme çalışmalarında, halkın içinde olmadığı hiç bir projenin başarılı olma şansı yoktur. Yetkiniz ve imkânınız ne kadar güçlü olursa olsun bu durum asla değişmez.
Diğer sayıda görüşmek dileği ile.
Facebook Yorum
Yorum Yazın