Afetlerin Değirmenine Su Taşıma(ma)k-1

Afetlere yönelik olarak hazırlamış olduğum bu yazı dizisine; afetlerin özellikleri ve kısa tanımlarından sonra, Dünya’da ve Türkiye’de afetlere genel yaklaşımların neler olduğundan kısaca bahsederek başlayacağız.

Afetlerin Değirmenine Dünyada ve Ülkemizde birçok şehir deprem, tsunami, heyelan, tayfun, sel, çığ gibi doğa olaylarının tehlikesi altında bulunmaktadır. Önemli olan; bu doğa olaylarının şehirlerde veya yerleşim birimlerinde afetlere dönüşmemesini sağlayabilmektir. Kentsel riskler; plansız şehirleşme ve bunun sonucu olan aşırı kalabalıklaşma, hatalı arazi kullanım kararları, çarpık ve kaçak yapılaşma ve yetersiz altyapı nedeni ile artmıştır. Bu anlamda, riskleri ve sosyal hasar görebilirliliği azaltmak, afetlerin etkilerini önlemek için yeni stratejiler geliştirmek zorundayız.

Afetler, doğa ve insan kaynaklı afetler olarak ikiye ayrılmaktadır. Doğa kaynaklı afetleri;  deprem, volkan sel, heyelan, kaya düşmesi, çığ, tayfun, erozyon, kuraklık, açlık, küresel ısınma ve benzeri şekilde sıralamak mümkündür.

Deprem kaynaklı kayıplar ülkemizdeki en büyük kayıpları oluşturur. Deprem kayıplarını sırası ile heyelan ve seller izlemektedir. Ülkemiz topraklarının % 70'e yakını birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde yer alır. Depremlerin aletsel olarak ölçülmeye başlandığı 1900 yılından günümüze kadar, hasar yapan 280 civarında deprem meydana gelmiş olup bu depremler sonucunda 100.000 kişi hayatını kaybetmiş ve 700.000 civarında da konut ağır hasar görmüştür.

Heyelanlar ise 1950 yılından günümüze kadar; 5.000'den fazla yerleşim birimi etkilemiş ve 200 civarında insanımızın ölümüne neden olmuştur. Ayrıca, 70.000 civarında taşınma durumunda kalmıştır. Heyelanların daha sık olarak görüldüğü bölgeler ise Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu Bölgeleridir.

Sel kaynaklı kayıp ve hasar durumuna bakacak olursak; 1950 yılından günümüze 4.100 civarındaki sel kaynaklı insan kaybının 1500 kişi civarında olduğu, 31.000 yerleşim biriminin de ciddi hasara uğradığını görürüz. Seller en çok Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesini etkilemektedir.

Çığ olayları daha çok, Orta ve Doğu Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Ege’nin dağlık kesiminde görülür. 1950’den günümüze 1.400 civarındaki çığ kaynaklı olaydan 6.200 civarında yerleşim birimi etkilenmiş ve 1.450 civarında insanımız hayatını kaybetmiştir. 1950 yılından günümüze 3.000 civarında kaya düşmesi olayı ile karşılaşılmış 22.000'den fazla ev hasar görmüştür.
 
İnsan kaynaklı afetleri ise; insan faktörünün neden olduğu nükleer, biyolojik, kimyasal ve endüstriyel kazalar, savaş veya diğer sebepler sonucu yerlerinden edilenler, göçmenler, bilişim saldırıları ve taşımacılık kazaları sonucu oluşan afetler, baraj yıkılmaları, göçükler, asit yağmurları, büyük çaplı yangınlar, hava ve çevre kirliliği, salgın hastalıklar, gıda zehirlenmeleri ve cephanelik patlamaları şeklinde sıralamak mümkündür.

Dünya'da ve ülkemizde afetlere karşı mücadele yaklaşımı hakkında çok genel bir fikir edinebilmek için bir kaç söz söylemek doğru olur. 2005 yılında Birleşmiş Milletler(BM) tarafından Japonya’da düzenlenmiş olan "Afetlerin Azaltılması Dünya Konferansı" ile (BM)'ye üye 168 ülke tarafından Hyogo Çerçeve Eylem Planı(2005-2015) kabul edilmiştir. Bu plan ile dünyadaki afet risklerinin azaltılmasına yönelik olarak stratejik hedefler ve öncelikli eylemler belirlenmiştir.

Afet risklerinin azaltılmasının sürdürülebilir kalkınma planlaması ve politikaları içinde bütünleştirilmesi. Kurumların, mekanizmaların ve kapasitelerin tehlikelere karşı koyma gücünün geliştirilmesi. Acil durum hazırlığı içersinde zarar azaltma yaklaşımlarının müdahale ve iyileştirme programlarına sistematik olarak dahil edilmesi hususları, üç stratejik hedef olarak benimsenmiştir.

Yukarıda verilen stratejik hedeflere ulaşabilmek için de; afet risklerinin azaltılması için güçlü kurumsal bir temelde ulusal ve yerel önceliğin sağlanması. Afet risklerinin tanımlanması, değerlendirilmesi, izlenmesi ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi. Bilginin, eğitimin ve yeniliğin her seviyede afetlere karşı güvenli ve duyarlı bir toplum oluşturmada kullanılması. Risk unsurlarının temelinde yatan nedenlerin azaltılması. Afetlere karşı etkin bir müdahale için her seviyede hazırlığın güçlendirilmesi şeklinde, öncelikli beş eylem belirlenmiştir.

Hyogo Çerçeve Eylem Planı(2005-2015) Türkiye tarafından benimsenmiş olmasına rağmen; son zamanlara kadar, zarar azaltma amaçlı bütünleşik afet yönetim sisteminin kurulamaması, benzer görevlere sahip birçok kurumdan kaynaklı yetki karmaşasının yaşanması ve bunlar arasında yeterli işbirliği ve koordinasyonun sağlanamaması ülkemizdeki temel eksiklikler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de afet yönetimindeki çok başlılığı ortadan kaldırmak amacıyla 2009 yılında 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun" yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla; afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve afetin meydana gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, müdahale ve iyileştirme çalışmalarının yürütülmesi, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda politikaların üretilmesi ve uygulanmasını sağlamak üzere, Başbakanlığa bağlı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)” kurulmuştur. Bu kanunla ayrıca; illerde, İl Özel İdaresi bünyesinde valiye bağlı olmak üzere İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri kurulmuş bulunmaktadır.

Türkiye’de arama kurtarma ve müdahale dışında, zarar azaltma çalışmalarına yönelik olarak gerek bugüne kadar yapılan uygulamalarda olsun, gerekse 6306 Sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”da olsun yapılan iş; binaların deprem performanslarının değişik ayrıntılarla belirlenmesi ve belirlenen bu mühendislik çalışmalar temel alınarak farklı iyileştirme uygulamalarının yapılmaya çalışılması olmuştur. Bunun yerine daha rasyonel bir yaklaşım; merkezi veya yerel yönetimlerin, öncelikle problemin içerdiği sosyal, psikolojik, idari, hukuki ve mali şartları göz önüne alarak çözüm alternatiflerini oluşturması, daha sonra bu alternatiflerin kentsel planlama ve inşaat mühendisliği bilgi ve kapasitesi kapsamında değerlendirilmesi olmalıdır.

1999 depremlerinden sonra, depremlere yönelik olarak yapılan çalışmaları iki ana grupta toplayabiliriz. Birinci grup altında yapılan çalışmaları “deprem risk analizleri” şeklinde isimlendirmek mümkündür. Bu çalışmalar, daha çok olası bir deprem sonucunda meydana gelebilecek kayıp ve hasarları belirlemeye yönelik olan çalışmalardır. İkinci grupta toplanabilecek çalışmalar ise; kentsel riskleri ortadan kaldırmak ve azaltmak yanında sosyal, ekonomik ve fiziksel hasar görebilirliliği en aza indirmek için oluşturulması gereken stratejileri ve yapılması gerekli olan yasal düzenlemeleri belirleyen çalışmalardır. Bu iki ana grup altında yapılan çalışmaları da; “Bilinenler”, “Yapılanlar”, “Yapılamayanlar ve Yapılamama Nedenleri” ve “Yapılması Gerekenler”  başlıkları altında tartışmaya açabiliriz.

Diğer sayıda görüşmek dileği ile.