Evet ilginç bir başlık attım. Öncelikle şunu belirteyim bu başlığın telif hakkı bana ait değil. Türk basınının değerli kalemi Sayın Cengiz Çandar’a ait ama çok uzun yıllar önce atmıştı bu başlığı sanırım 90’lı yılların başı, özellikle 1993’den önce olması gerekiyor. Çünkü Turgut Özal’ın Cumhur-başkanlığı yaptığı döneme ait bir yazı idi. Konuda merhum Turgut Özal’ın Dış Politika Açılımları ve yine ölümünden hemen önceki yapmaya çalıştığı Kürt Sorununun Çözümü ile alakalı yaptığı çalışmaların olduğu zamana rastlıyordu. Sayın Çandar’ın yazısı.
O günler merhum Turgut Özal Türkiye’yi Dünya’ya açmaya çalışıyordu. Ülkemizin bir omzu balkanlar da bir omzu Kafkaslar’da olan Mezopotamya’yı kendi bahçesi kabul eden ve hiçbir dış sorunu neme lazımcı karşılamayan politikalar üretmeye çalışıyordu merhum Turgut Özal. Geçen ayki yazımda hatırlarsınız yazmıştım ki; bu adına ne derlerse desinler ,ister Doğu Sorunu, ister Kürt Sorunu, ister güvenlik sorunu, işte bu sorun var ya? Bu sorunu kim çözmeye çalıştı ise bu güne kadar toprak olmuştur. Bu sorunu çözmek isteyip de uzun süre yaşayan maalesef kimse olmamıştır. Merhum 8. Cumhur-başkanımız Özal 1993 yılı Şubat, Mart ve ölümü olan 16 Nisan dan hemen önceki günlere rastlayan zaman diliminde bu sorunu çözmek için büyük mücadele vermiştir. Ancak 16 Nisan 1993 de ailelerinden ve basından öğrendiğimiz kadarı ile şaibeli bir şekilde ölmüştür. Dedim ya bu sorunu kim çözmeye çalışmışsa ölmüştür.
Ancak şimdi durum değişik bir defa bu ölümlere sebep olduğu ileri sürülen (yine basından öğrendiğimize göre) derin çete şu anda yargıya hesap verdiği bilinmektedir. Ayrıca Türkiye ve onu yönetenler 1990’lı yıllardan çok farklıdır. Merhum Turgut Özal Cumhurbaşkanı olarak bu sorunu çözmeye çalışırken Başbakan, Mesut Yılmaz’dı. İkisi de Rizeli ama hiç Mesut Yılmaz’la Recep Tayyip Erdoğan birbirine benziyor mu? Dünyaya bakışları, ülkeyi yönetişleri, vizyonları, misyonları çok farklı. Çizgi olarak Turgut Özal’a Tayyip Erdoğan daha yakındır. Eminim Özal yaşasaydı Başbakan’a bu konularda destek verirdi.
Gelelim adios izolasyonizme. Yani Türkiye yaklaşık 80 yıldır neme lazımcı politikadan vazgeçmiştir. Filistin’e, Suriye’ye, Irak’a hatta Dünya’nın her sorunlu ülkesine bana ne demekten vazgeçmiştir. Dünya’da bir çok hareket ve paylaşım varken, Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh’un arkasına sığınmamaktadır. Sayın Başbakan’ın New York’da katıldığı Birleşmiş Milletler ( BM ) toplantılarından dönüşte yaptığı basın toplantısında kendisine sorulan İran’ın nükleer denemeleri ve uranyum istasyonu sorularına verdiği cevap çok ilginç ama bir o kadar tatminkârdı: Neden İsrail’in nükleer silahları ve çalışmaları gündeme gelmiyor da hep İran’ın yaptığı çalışmalar gündeme geliyor….
Bu cevap bile Türkiye’nin dış politikasına (tabiî ki geleneksel moncher Diplomasisine ) Adios denmesinin bir işareti idi.
Türkiye 1949’da Birleşmiş Milletler’e İsrail’i devlet olarak tanıyarak girmiştir. 1952’de yanılmıyorsam Nato’ya alınmıştır. O günlerden bu günlere de Türkiye A.B.D’nin ve İsrail’in hiçbir işine net olarak muhalif olmamıştır. Her türlü haksız kararlarında dahi en fazla çekimser kalmıştı. Tıpkı Libya’nın ve Cezayir’in işgalleri yada saldırıya uğraması gibi Türkiye bu izolasyonist politikalardan dolayı İsrail’i tanıyan ilk, Cezayir’i tanıyan son ülke olmuştur. 30 yıl sonra Turgut Özal, Cezayir’den özür dileyerek arayı bulmuş ve hatayı telafi etmiştir.
Yıllarca Yunanistan bile İsrail’i meşru bir devlet olarak tanımazken, ülkemiz cani ve işgalci İsrail devletini dünya’da tanıyan A.B.D.’den sonra ilk ülke olmuştur. Lozan’daki sıkıntılı antlaşmadan sonra Ege’deki 12 adaları kaybetmişiz ama daha sonra çıkan fırsatlara hep uzaktan el sallamışızdır. İşte bu iktidarla Sn.Erdoğan’ın açılımları ile birlikte bütün bu izolasyonist politikalara ‘ADİOS’ diyoruz.
Şimdi ben size bu açılımların daha da ilerisini haber vereyim arkadaşlar. Vermeden önce şu anda neyi konuşuyoruz? Kürt veya Demokratik açılımı değil mi? Yani böyle yaparsak Doğuyu kaybederiz, kazanırız. Şöyle yaparsak kaybederiz, kazanırız vs. değil mi? Ben de diyorum ki ne kaybetmesi? Tarih eteklerinden bizi çekmektedir. Sular asli mecraına doğru akmaktadır. Ne bölünmesi arkadaşlar? Daha da büyüme zamanı. Bakın bu gün Suriye de bir referandum yapın ve sorun! Suriye halkı Türkiye’ye ilhak olmak ister mi yoksa istemez mi? Aynı şeyler Kuzey Irak hatta tüm Irak için de geçerlidir. Türkiye bulunduğu bölgenin tam merkezinde olan bir lider ülkedir. Ne bölünmesi ??? Ne parçalanması??? Şimdi birleşme zamanı, Suriye ile Irak ile hatta Filistin ile her türlü entegrasyona, partnerliğe ve işbirliğine…Evet! Cengiz Çandar’ın yıllar önce yazdığı gibi, ADİOS İZOLASYONİZM. Bekle bizi Dünya…
Facebook Yorum
Yorum Yazın