Ada Vapuru Yandan Çarklı

Yıl 1989 ve bugünkü gibi bir yaz günü. Üniversite son sınıfındayım. Birkaç dersimi daha versem mühendis olacağım. Biraz tembel bir öğrenci idim beşinci senemde ancak bitirebildim. İşte son öğrencilik yazım. Yine her yaz yaptığım gibi mühendislik fakültesinden arkadaşlarımı ziyarete İzmir’e gitmiştim. İstanbul’dan bir arkadaşım Bodrum’da Beyaz Ev diye bir pansiyonda çalıştığını söylemişti. İzmir’den sonra bir gece de olsa beni Bodrum’da misafir etmekten  memnun olacağını söyledi. Bilmiyorum o Beyaz Ev şuanda Bodrum’da halen duruyor mu? Bende İzmir’de tatilim bitince bindim otobüse ve 3,5 – 4 saatlik bir yolculuktan sonra Bodrum’a vardım. İner inmez Beyaz Ev’i aradım ve buldum. Fakat kapıda şok bir cevapla karşılaştım. Hani Şark Bülbülü filmindeki Kemal Sunal’ın Hilton’un kapısında “Aşçıbaşı Memoyu arıyorum!” demesi gibi… Bende arkadaşımı sordum! Ama bana önceki gün işten ayrılıp İstanbul’a döndüğünü söylediklerinde çok şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Zaten cebimde mahdut bir öğrenci harçlığım vardı. Hemen otogara koştum ki geldiğim otobüsle geri döneyim en azından İzmir’e. Ama nerede? En yakın kalkacak otobüs ertesi sabah 10:00’da. O anda saat 17:00 ama. Sanki öğle gibi sıcak ve güneş tepemde. Dedim yapacak bir şey yok bari denize gireyim.

O zamanlar Bodrum deyince akla Zeki Müren geliyordu. Dedim bari şu Bodrum Kalesi’nin dibinde denize gireyim de arkadaşlarıma hava atayım “Bodrum’da denize girdim” diye!!! Neyse girdim, yüzdüm ve çıktım. Üstümü değiştirdim. Tabii ki kalacak bir yer lazımdı. Cebimdeki mahdut harçlık bana fazla alternatif bırakmıyordu ki! Ucuz pansiyonları araştırdım. Hep iki kişilik odalarda yer vardı. Biri dolu diyordu pansiyoncular diğerini verelim. Bende korkuyordum itine, kopuğuna denk gelirim diye. Gözümü kararttım ve üç yataklı bir odayı tek başıma hem de paramın neredeyse biteceğini bile bile tuttum. Nihayetinde ondört saat sonra bu bodrum cehenneminden kurtulacaktım!!! Bu esnada sahil boyunca yüreyeyim dedim. Marina’da teknelerin demir attıkları yol boyunca. Bir de ne duyayım. Tüm teknelerden aynı nakarat fışkırıyor; Şinanay da yavrum şina şinanay / Şinanay da şinanay hopa şinanay ! Melih Cevdet Anday’ın meşhur şiiri “Ada Vapuru Yandan Çarklı” Sezen Aksu bir şarkı yapmış ve Bodrum’da abartmıyorum yüzlerce tekneden bu şarkı adeta fışkırıyor. Neyse artık akşam olmuştu, bende bir camii aradım ve buldum, akşam namazı için. Camiye bir girdim gözlerime inanamadım. Ya dedim Bodrum ne kadar dindar bir yermiş!!! Caminin içi sanki Cuma Namazı gibi dolu. Hemen birisini çevirdim ve sordum;” Maşallah Bodrum halkı ne kadar dindar diye. Hep böylemidirler!” Cemaatten abimiz dedi ki “bu camidekilerin hiç biri Bodrum’un yerlisi değil! Hepsi taşeron şirketlerdeki Anadolu’dan gelen işçiler ve diğer çalışanlar.” Ya dedim ne varsa yine Anadolu’da var!

Neyse yatsıyı geç vakit odamda gazete kağıtlarının üstünde kıldım. Hürriyet gazetesinin ilk defa hayırlı bir işe yaradığını orada gördüm. Seri ilan sayfalarında hiç resim olmadığı için rahatça seccade olarak kullandım ve namazımı kıldım. Neyse yatıp uyusaydım da bir an önce bu gece bitsin ve kaçayım buradan diye kıvrıldım ve üç kişilik odada tek başıma uyudum. Gece 03:00 veya 04:00 gibi boğazımda müthiş bir sıcaklıkla yerimden fırladım. Allah’ım! Yanıyorum, kavruluyorum adeta. Kapının kilidini açtığım gibi pansiyonun mutfağına saldırdım, buzdolabını bir çırpıda açtım ama oda ne? Elimi hangi şişeye attıysam ya viski, ya rakı, ya bira ulan yok mu burada su veya helal bir soğuk içecek! Nihayet bir pet şişeye elim değdi ve Bismillah diyip diktim kafaya “çok şükür… su… su” ama sanki bir damla soğukluk gibi geldi geçti. Halen yanıyorum. Attım pansiyondan kendimi dışarı. Açık bir büfe buldum ve son bozuk paralarımla bir iki bardak daha limonata içtim. Yine yetmedi. Baktım ezan okunuyor saat 04:30 civarı. Gittim aynı camiye, dedim abdest alır sabah namazı için hem de musluktan su içerim. Gittim ve kana kana musluk suyundan içtim. Neyse sabah namazı için camiye girdiğimde yine şaşırdım kaldım, camii de imamdan başka kimse yok. Ya hocam dedim “nerede akşam ki cemaat?” İmam dedi ki “ağır işlerde çalıştıkları için sabah camiye gelmezler, muhtemelen kaldıkları yerlerinde kılıyorlar” dedi. Neyse o imam oldu beni de müezzin yaptı iki kişi kıldık namazı çıktım zaten saat 06:00 olmuştu nerede ise, gittim simit ve çayla sahilde kahvaltı yaptım. Saat 10:00 olduğunda da arkama bakmadan İstanbul otobüsüne bindim ve Bodrum’dan kaçtım. İstandul’a gelir gelmez de Sezen Aksu’nun 1989’daki albümünü aldım “Ada Vapuru Yandan Çarklı”,“Şinanayda Yavrum Şina Şİnanay” artık hem dinliyor hem de Bodrum’da geçirdiğim onyedi kabus gibi saati hatırlıyor ve gülüyordum.