Milli bayramlarımızda devlet törenleri, resmi ağızlardan kutlamalar, günün önemine uygun TV programları ve tarihi deÄŸerlendirmelerle o günler yâd edilir.
Son yıllarda tümünden daha etkili bir mecra var: Sosyal medya.Hemen her konuda en uçtaki fikri burada görebiliyoruz.
DiÄŸer ülkelerde durum nasıldır bilmiyorum ama bizdeki durum, farklı fikirden de fazlası. Birçok konuda bu kadar zıtlık, bu kadar taban tabana farklılık sosyologlar için çok cezbedici bir alan olmalı.
Tabii bizim sosyologlar, iÅŸin bu kısmına üst perdeden bakıp, kategorize ettiÄŸinden konu kapanmış oluyor onlar için.
Milli bir bayram, topu topu son 100 yılın tarihi ve tarih için kısa sayılacak, doÄŸruluÄŸu test edilmesi kolay bir dönem.
19 Mayıs 1919, Atatürk’ün Samsun’a çıkışı. Nasıl olmuÅŸ, neden ve hangi koÅŸullarda ve kim bu görevi vermiÅŸ gibi konularda bile kaç farklı bilgiyle karşılaşıyoruz.
Herkes kendince yorumluyor. Eskiye göre biraz daha tabular yıkılsa da, resmi tarihle zehirlenmiÅŸ kuÅŸaklar ile buna karşı çıkanların zıtlaÅŸtıkça keskinleÅŸen halleri, insanı hem yoruyor hem de düÅŸündürüyor.
Bir taraf için kahraman olan, diÄŸer taraf için hain olabiliyor. Tıpkı günümüzün siyaseti gibi. Hadi günümüz siyasetinin arka planını biliyoruz. Resmi tarih ve kurucu felsefenin bir tarafı sürekli kötülemesi ve yok saymasıyla inÅŸa ettiÄŸi dönemin gençleri, öÄŸretmen ve akademisyenlerinin zincirleme ürünleriyiz.
Muazzam bir düzen inÅŸa edilmiÅŸ. Ä°letiÅŸim çağındayız ve hâla bu düzenin ürünleri insanı ÅŸaşırtacak ÅŸeyler söylüyor. Nasıl bir baÅŸarıysa, Atatürk öncesi dönemi yok sayıp, o dönemden tek bir olumlu ÅŸey duymayı reddediyorlar.
Bir gazetecinin yazısının altına, yaşı ellinin üstünde biri ÅŸöyle yazmıştı: “Tayyip’i sevmiyorum, çünkü TC’ye ecdattan kalan devlet ne demek?” diyor. Yani; “CumhurbaÅŸkanı bunu nasıl der?” diyor. Merak edip sayfasını incelediÄŸimde, profil fotosu, duvar ve sayfanın neredeyse tümü Atatürk posterleriyle kaplıydı.
Birini ilahlaÅŸtırmak bu olmalı. Ancak ilahların geçmiÅŸi olmazdı. Ve onu kanunla korumaya almak da buna katkı yapmaktır. Sadece, ilah yaptığınız birinin hatasız olduÄŸunu düÅŸünürsünüz.
Katı laikçilik yüzünden FETÖ beslenerek, dini istismar ettiÄŸi gibi, Atatürk’ü koruma kanunu da, insanların merakını cezbedip, bilgi kirliliÄŸine yol açmıyor mu?
Altı yıl önce bir yazı okumuÅŸtum. Hem yazanın kimliÄŸi açısından hem de bu kesimin uçlardan daha mâkul olmaya hazırlanması yönünde iyi bir yazı. Bugünlerdeki tartışmalar bana bu yazıyı anımsattı. Yazıdan alıntıladığım bölüm ÅŸöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti anormal ÅŸartlar altında oluÅŸmuÅŸ bir ülkedir. Ä°mparatorluÄŸun Batı tarafından planlı bir ÅŸekilde çökertilmesinden sonra Balkanlar, Orta DoÄŸu ve Kafkasya’daki Müslüman Osmanlı tebaası, son kale olarak Anadolu’ya göçtü. Bu -kılıç artığı- insanların kültürleri, âdetleri, yaÅŸam biçimleri farklıydı. Bu büyük farklılıklar, Anadolu’da zaten karmakarışık olan etnik ve dini yapıya eklenince, acayip bir karışım doÄŸdu.
O ‘karışım’ın hayatta kalabilmesinin ve bir arada yaÅŸayabilmesinin tek ÅŸartı, yeni bir ulus ve yeni bir devlet oluÅŸturmaktı.
Bu iÅŸ baÅŸarıldı ama Batı’daki gibi, zaten var olan homojen bir ulus, bir devlet yaratmadı. Tam tersine, yeni devlet bir ulus yarattı.
Bu karmakarışık yapıdan bir ulus yaratan iradenin başında ise Mustafa Kemal vardı. Ernest Renan, “Hiçbir ulus devlet, geçmiÅŸi çarpıtılmadan yaratılamaz“ der. Türkiye Cumhuriyeti de bunun dışında deÄŸildi elbette. Tarihi kendine göre yeniden yazdı, içinden çıktığı Osmanlı’yı hain ilan etti, Ziya Gökalp adlı Kürt asıllı bir düÅŸünürümüzün ortaya attığı “Türkçülük tezi”ne aşırı bir önem atfetti; yani bir sürü aşırılık yaptı.
Ä°stiklal Mahkemeleri’nin adaletsizliÄŸi ise bu aşırılıkların en acıklı örneklerine imza attı. (Mesela Orhan Kemal’in babası RaÅŸit Kemali Bey, bu mahkemelerde görev yaptığı zaman, akÅŸam yemeÄŸi sırasında asi sandığı birçok kiÅŸinin idamına karar verdiÄŸini, hükmün hemen infaz edildiÄŸini, oysa ertesi sabah bunların zavallı at hırsızları olduÄŸunun anlaşıldığını doÄŸrulamıştır.)
Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi Ä°stiklâl Harbi kahramanlarına yapılan muamele de korkunçtur.
Dersim de bir zulümdür.
Elbetteki aradan bunca yıl geçtikten sonra bunları konuÅŸacak ve yanlış uygulamaları eleÅŸtirerek demokrasimizi olgunlaÅŸtıracağız.
(…)
Bilirsiniz; camilerde kubbeleri bir tek kilit taşı tutar. Bu taşı çekerseniz, ona yaslanmakta olan diÄŸer taÅŸlar gümbür gümbür çöker.
Mustafa Kemal, bu cumhuriyetin kilit taşıdır. Çünkü devlet ve ulus, onun iradesiyle kurulmuÅŸtur. Cumhuriyeti yıkmak isteyenler ise bu gerçeÄŸi, yani ülkenin AÅŸil topuÄŸunu çok iyi bilmektedirler. Atatürk’ü MiloÅŸeviç gibi bir suçlu haline getirebilmek için gösterdikleri bu sabırsız iÅŸtahın sebebi budur.”
(Zülfü Livaneli /2011)
Oysa; kutuplaÅŸmayı besleyen korkularımızdır. Korkuyu öldürmenin yolu ise onunla yüzleÅŸmektir…
Facebook Yorum
Yorum Yazın