2012 Sonlarını Yaşarken…

Geçtiğimiz hafta sonu evimizin bir köşesine yılbaşı ağacını kurduk oğlumla. Kurarken büyük bir keyif aldık. Süsledik püsledik.
 
Sonra yılbaşı deyince beynime yer eden görüntüler aklıma geldi.
        
Şimdi yıkılan ve yerine yenisi inşa edilecek olan evimizde yılbaşı kutlamamız... Öyle içkiler içilip şampanyalar patlatılmazdı kutlamamızda.  Ağaç da süslenmezdi. Hatta televizyonda yabancı ülkelerin kutlamalarını gördüğümüzde çok şaşırır, o renklere, süslenen ağaçlara hayranlıkla bakakalırdık. Çoğunlukla babam olmazdı yanımızda, babam denizci olduğundan yılbaşı kutlamalarımıza pek şahitlik edemezdi. Yılbaşı sabahı annem sabah erkenden evden çıkar, Vefa’ya boza almaya giderdi. Evet yanlış okumadınız Vefa Bozacısına. Hepimiz deli gibi severdik bozayı (hala da çok severim sarı leblebi ile). Annem de bir hoşluk olsun diye erkenden çıkardı, dört çocuğunu sevindirmek için. O zamanlar Vefa’ya gitmek zor iş. Otobüslerle in-bin. Eve gelmesi akşam üzerini bulurdu. Sonra akşam hep birlikte yemeğimizi yedikten sonra, televizyonun karşısına oturur, uzun sarı sehpamızın üzerine sıralamış olduğumuz meyveleri, kuruyemişleri hem yer, hem de o yıllarda seremoni haline gelen TRT deki yılbaşı kutlamalarını izlerdik. Bir yandan da sobanın üzerinde çıtır çıtır pişmekte olan kestane kokusu…
                                 
Büyüdüğüm semt olan Çeliktepe’deki Sema Kitabevine gider, günler öncesinden renk renk, allı-pullu kartlar seçerdim. Genellikle kartların üzerinde ya güzel bir kulübe olur, ya da noel baba hediye paketleriyle hazırda beklerdi. Ben hep o kartlara bakarak kendimi o evlerden birinde olduğumu hayal ederdim. Harçlıklarımı haftalar öncesinden biriktirir ve o kartları biriktirdiğim harçlığımla satın alırdım. Şehir dışında yaşayan,arkadaşlarıma, akrabalarıma büyük bir özenle yazar, postaya verirdim. Postaneler… O zamanlar nasıl da sıra olurdu gişe önünde. Yılbaşına bir hafta kala postacının yolunu gözlerdim bana da kart getirmesi için. Öyle ya gönderdiğim kişilerin de bana kart göndermesini beklerdim elbet dört gözle. Artık aileden biri haline gelen postacının yüzü, yürüyüşü hala o kadar net aklımda ki… Acaba yaşıyor mu? Umarım yaşıyor ve sağlıklıdır.

Şimdilerde ise tamamen teknolojinin esiri olan yeni nesile bunları anlatmak ne kadar da güç. Artık tüm özel günler ya cep telefonuyla mesaj şeklinde ya da mail ile kutlanıyor. Ama ben bunu az da olsa değiştirmek istiyorum. Sevdiklerimizin özel günlerini kutlamak için bu kez sıradışı davranacağım. Oğluma bu yılbaşından itibaren, her yılbaşı ve bayramlarda şimdilerde uzakta kaldığı, özlem duyduğu aile büyüklerine, kuzenlerine ve  arkadaşlarına, kendisinin seçeceği kartlara özenle güzel dilekler yazmasını sağlayacağım. Samimiyetin ve küçücük bir mutluluk için harcanan emeğin önemini anlatmaya çalışacağım ona.  Teknolojinin, bu samimiyetin yanında ne kadar da zayıf olduğunu anlamasını sağlayacağım.

Hadi sizler de çocuklarınıza kendi el yazılarıyla, sevdiklerine kart göndermelerini sağlayın. Düşünebiliyor musunuz annenizin torunundan gelen kartı gördüğünde alacağı yüz ifadesini. Ya da kendiniz cep telefonu yerine en güzel mesajları, en iyi dilekleri kartlara yazarak ve postalayarak gönderin. Bu yıl siz de benim gibi sıradışı kutlayın sevdiklerinizi… kutlayın onları da şaşırtın.

Evet acısıyla tatlısıyla geride bıraktığımız yılın sonuna geldik. Önemli olan günlerin, ayların, yılların geçmesi değil. Önemli olan  geriye döndüğümüzde gülümseyerek geçmişi hatırlamamız.

Yeni yılda ve bundan sonra gelecek tüm yıllarda Allah’tan bizlere önce sağlık, sonra da mutluluk ve başarı  vermesini diliyorum.   Sevdiklerimizle beraber elbette…
Sevgiler,