Geçtiğimiz ay yaptığımız Referandum değerlendirmesinde ( ki gece ilk sonuçlar geldikten hemen sonra yazdığımız bir makale idi) daha sağlıklı değerlendirmeleri önümüzde ki sayılara bırakmıştık.. Vakta ki yaptığımız tespitlerde çok fazla bir tebdilata ( değişikliğe ) gitmeyecek olsak da devamı niteliğinde bir makale olacak sanki bu yazdıklarımız .. Malumumuz 16 Nisan 2017 Referandum u Türk Siyasi tarihinin en mühim Plebisit (Halk Oylaması) idi.. Hatta öyle ki bu Plebisit (Halk Oylamasını) Tanzimat’tan beri (1839) yönümüzü çevirdiğimiz Batı Uygarlığına karşı en büyük U dönüşü ve istikametin tersine çevrilmesi idi.. Bunu bizzat yazan Avrupa da ki Basın yayın ve Televizyonlar idi.. Referandum dan çıkacak olan sonuç şayet EVET olursa Türkiye Avrupa dan kopacak ve kaybedilmiş bir Doğu Ülkesi olacak diyorlardı… Gerçekten öyle mi acaba? Yani Türkiye Cumhuriyeti Başbakanın Amiral Gemisi olduğu fakat başında seçilmiş bir Cumhurbaşkanının Demokles’in Kılıcı gibi sallandığı bir Parlamenter sistemden çifte başlılığın kalktığı tek merkez den kararla yönetilecek bir Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtik diye Türkiye Cumhuriyeti Makas mı değiştirdi? Zannetmiyoruz, böyle bir şey görmedik daha. Ne oldu ki? Nihayetinde bir Başkanlık sistemi neden Türkiye’nin yönünü değiştirecekti ki? İsterseniz bunu biraz değerlendirelim. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri hatta Osmanlı Devleti 1839 Tanzimat Fermanını ilan ettiğinden beri Türk Devletlerinin yönü hep batıya olmuştur… Bu doğru bir tespittir... Hangi Padişah gelmiş olursa olsun hangi Cumhurbaşkanı veya Başbakan gelmişse bu tercih değişmemiştir… Arada arıza yapanlar olmuş mudur? Tabii ki oldu ama onlar da Batı ve içerde ki işbirlikçileri tarafından etkisiz hale getirildi… Misal istersek Abdülhamit… Menderes... Özal... Erbakan... Hatta daha geriye gidersek Türkiye Cumhuriyetinin ilk kuruluş yıllarında yani kurucu parti Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin tek başına iktidar olduğu yıllarda ülkemizin çok partili Demokrasi denemeleri olmuştu malumumuz. Gerek Serbest Cumhuriyet Fırkası gerekse Terakki Cumhuriyet Fırkası bizim Cumhuriyet dönemi ilk Demokrasi denemeleri idi ama muhtelif sebeplerden! Başarısızlıkla neticelenmiş idi… Hattı Zatında bizim Demokrasi denemelerimiz ve çok partili hayatımız Cumhuriyet den çok eskilere istinat eder (Dayanır) ilk Parlamento tecrübemizin 1876 da 1.Meşrutiyetle teşekkül etmesinden (oluşmasından) sonraya… Bizim 2.Abdulhamit zamanında partilerimiz vardı... İttihat Terakki bunların en meşhuru idi.. Cumhuriyet ilan edilmeden önce bu ülkenin Komünist Partisi dahi var idi.. Parti yasaklamalar Cumhuriyet sonrasıdır ve 1946 ya kadar sürmüştür tek partili hayat.. Şimdi çok eskiye gitmeden 1960 sonrasından devam edelim… Evet, Türkiye de Hür seçimler yapılmakta ve Milletin seçtiği partilerle o partilerin idarecileri iş başına gelmektedir… Fakat bilhassa o çok özgür (Hür) dedikleri 1960 Anayasasından kaynaklanan hal ile seçimle gelenler ülke idaresinin en çok yüzde 25 bilemediniz 30 una hâkimiyet sağlayabilmekte idi. Hâlbuki Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne yazmakta idi? Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir diye. Ama iş icraata gelince seçimle gelmiş iktidarlar hükümet olsalar da muktedir olamıyorlardı… Etrafını çevreleyen onlarca üst kurul (başta MGK) yargı (Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay vs.) ile Hükümetin İktidarlığı sadece kâğıt üstünde kalmakta idi…
Misal mi istiyorsunuz? daha şunun şurası 9 yıl evvel 2008 yılında hem de sadece İktidarın Reyleri (oyları) ile değil bir Muhalefet partisinin de açık desteği ile 411 milletvekili ‘’ Üniversitelerde Başörtüsü yasağı kaldırılsın ‘’ diye yasa çıkardığı halde… Yani Toplumun yüzde 80 gibi bir kahır ekseriyeti (ezici çoğunluğu) Başörtüsü Hür (özgür) olsun dediği halde… Başka bir muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine gidip orada ki birkaç Hakime bu çıkan yasayı iptal ettirebilmiş ve Yasak aynen sürebilmişti. İşte kastettiğimiz tatbikatlardan sadece biridir bu… Bunun gibi siyasi ,İçtimai (sosyal) İktisadi (Ekonomik) Kültürel bir çok konuda İktidar da ki partinin yasa çıkarmasına (yani milletin vekillerine verdiği yetki ile yasa yapması ) bazı üst kurul ve mahkemeler sebebi ile mani olunabilmiş (engellenebilmiş )tir… Yine Hükümet ve onun lideri Başbakan eli ile yasalaşmış birçok teklife onun üstünde ki Cumhurbaşkanınca direk veya en direk olarak mani olunabilmiştir… Çok daha acı olanı da Anayasa da var olan bir maddeye istinaden (dayanarak) Türk Silahlı Kuvvetlerinin TBMM ni Anayasayı ve Anayasal kurumları Devletin güvenliğini gerekçe göstererek İlga (Lağıv) edebilecek olmasıdır… Ki bu 1960 -1971- 1980 – 1997 de 4 defa gerçekleşmiştir… Yani Millete Milli İradeye rağmen bir güç vardı ve milleti hep tepeliyordu… Buna da en büyük tesir (etken) genel de bu çift başlılık ve Bürokratik Oligarşi idi.
Hakimlerin Savcıların oluşturduğu HSYK’ lar hep idareye müdahale edebiliyor ve milli iradenin tecelli etmesine mani oluyorlardı… İşte tüm bu Manialar ( engeller ) , çift başlılıklar ve yetkinin sadece en fazla 3 de 1 inin milletin vekillerinde olması idi… 16 Nisan da aslında biz bunları oyladık, seçtik tercih ettik… Yani Tanzimattan beri direk veya Endirek Batı ile içimizde ki işbirlikçilerine verdiğimiz yetkilerin (idarenin) tekrar Milletimize (tam manası ile) devredilmesini belirledik… Bu Referandumdan HAYIR da çıkabilirdi… Yani eski sistemle de yola devam edebiliriz tercihi de kabul görebilirdi... Bu da saygındır… Şahsen bana göre doğru bir Tercih olmasa da Saygındı HAYIR vermek.. Çünkü HAYIR vermek de Milli İradenin Tezahürü olacaktı. İkisinden biri çıkacaktı EVET çıktı. Zahirde sıradan bir Anayasa değişikliği için yapılmış bir Plebisit (Referandum) idi… Ama biraz derin ve tarihsel arka planı ile düşünüldüğünde çok mühim bir Devlet Düzeni Değişikliğidir bu Referandum… Aslında HAYIRCI cephe içinde işin farkında olanlar vardı… Devletin Rejimi değişiyor derken zahir ( görünür ) de Haksız olsalar da Bâtında yani (Görünmeyen Gerçek de) Haklılar biliyor musunuz? HAYIRCI Cephenin önde gelenleri (halkın genelinden bahsetmiyorum) başlarına geleceği biliyorlardı.. Artık Millet Yönetme Erkinin sadece 1/4 üne 1 / 3 üne değil muhtemelen tamamına sahip olacaklardı… O zaman Türkiye 150 belki 200 yıldır zorlayarak yönünü çevirdiği Batıdan isterse kafasını çevirebilecekti.. Türkiye’nin Kaderi artık Batı ve Batıcıların değil bizzat kendisi tarafından tayin edilecekti.. Şayet Türk Milleti yönünü kendi isteğiyle Batı ya çevirecekse Eyvallah... Ama buna bizzat milletimiz karar vermelidir... Yok, Türkiye başka bir yöne kafasını çevirecekse buna yine milletimiz karar verecektir… İşte yapılan Halk Oylamasında aslında bunun kararı verildi… Yurt dışından bir Devlet Başkanı veya yardımcısı gelip bizim Anayasa Mahkemesine karar verdirtememesi lazımdır... Hukuk Sistemimiz Yurt dışından destekli çetelerin (FETÖ gibi) veya Lobilerin etkisinde karar vermemesi gerekir... HSYK veya yeni adı ile HSK bir Gurubun veya Menfaat şebekesinin değil bizzat Türk Milletinin faydasına karar vermek üzere teşekkül etmelidir. Bunlar geçtiğimiz yıllar hatta on yıllarca çektiğimiz sıkıntılardan sadece bir kaçıdır. Bu düzen değişikliği soruldu işte 16 Nisan 2017 de yaptığımız Halk Oylamasında. Şimdi önümüzde yeni bir Türkiye ve onun yol haritası var. Bu yol haritasının daha da netleşmesi için 3 Kasım 2019 u beklemek gerekecek.. Yani hem TBMM üyeliklerinin hem de Ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanının seçilmesini görmemiz gerekecek. Evet, şu an da kağıt üzerinde değişiklikler yapıldı ama tatbikatta bunu görmek gerekir. Allah Türkiye’yi ve bu ülkeyi var eden Miletimize en iyi şekilde yönetilmeyi nasip etsin diyerek yazımızı noktalayalım.
Facebook Yorum
Yorum Yazın