1876 Mayıs sonunda İngiliz Emperyalizminin Mason Mithad Paşa ve avenesinden Serasker Hüseyin Avni Paşa ve cellatlarına Halife Padişahımızın Çırağan da bileklerini kestirerek sözde intihar süsü verdikleri ilk askeri darbenin 144. yıldönümü.
Evet, geçtiğimiz günlerde zikrettiğim ‘’Mayıs ayı bir nevi Darbeler ayıdır‘’ tezini güçlendirircesine Osmanlı Padişahlarının 32.si ve İslam Halifelerinin de 111.si Abdülaziz Han Mayıs ayı sonu veya Haziran başında önce tahttan indirilmiş sonra 6 gün bir odaya kapatılıp aç susuz ve bi ilaç bırakılıp zayıf düşürülmüştür ki suikasta hazır hale getirilsin. Zira Abdülaziz Hanımız çok güçlü bir pehlivan ve genç sayılacak bir yaşta idi. 46 yaşında idi. Onu intihar süsü verdirilecek bir suikastı başarabilmeleri için çaptan düşürmeleri gerekiyordu. Aynen planladıkları gibi muvaffak da oldular. Bir kaç kiralık cellada sultan Aziz hanımızı yani Müslümanların meşru halifesini öldürttüler. Üstelik iki bileğini de kesmiş oldukları halde ‘’ intihar etti ‘’ dediler. Hoş bu palavraya kimseyi inandıramadılar kendilerinden başka. Çünkü intihar edecek olan bir kişi bir bileğini kestikten sonra artık ikinci bileğini fiziksel olarak kesemezdi. Bunu hesap etmeden katlettiler Abdülaziz Hanımızı. Yakında bulunan Ortaköy Karakoluna da saatlerce kanını akıttıktan sonra ölmek üzere olarak bıraktılar bedenini. Annesi Pertevniyal Sultan (bugün adına Aksaray da meşhur bir Lisemiz ve yine adına Valide Sultan diye Camii bulunan) ise kapaklanıp ağlamıştır kanları yere akarken. Saraydan bir doktor da verilmemiştir kasten ölsün diye. Benim aklıma hep 8.Cumhurbaşkanımız Merhum Turgut Özal’ın ölümü gelir. Merhum Özal da kalp krizi neticesi ölmek üzereyken kendisine yeterli tıbbi ve hekim müdahalelerinin yapılmadığını ve adeta ölüme mahkûm edildiği söylendi yazıldı çizildi yıllarca basınımızda. Allah u Âlem Özal da bir gıda suikastına gitti iddiaları çok zikredildi. Lakin Abdülaziz Hanımızın askeri bir darbe neticesi (çünkü planlayan ve gerçekleştiren Serasker Hüseyin Avni Paşadır.) önce hal sonra şehid edilmesinden sonra yerine Osmanoğulları Hanedanından yeğeni yani Abdülmecid Han’ın oğlu 5.Murad getirilmişti.
Osmanlı Hanedanının 33. Sultanı olan Sultan Murad Han maalesef gençlik yıllarından beri kötü yetişmiş ve çağın cereyanına kapılıp Batılı ülkelerde çok yaygın Mason Localarına üye olmuştu. Yani Masondu 5.Murad Han. Zaten İngilizlerde kendi sözünü dinlemeyen Abdülaziz Hanı bu yüzden devirtip öldürtüp; yerine kendi sözlerini dinleyecek olan Mason Biraderleri V.Murad Hanı getirtmişlerdi.
Zaten bu ilk teşebbüslerinden sonra İngilizler ve daha sonra Dünya Patronajlısını devrettikleri ABD kendi sözlerini dinlemeyen tüm Türk Hükümdar ve Başkanlarını hep devirtip yerine bir dediklerini iki etmeyecek, sözlerinden çıkmayacak uslu çocuklarını, prenslerini getirmişlerdir. 2012 yılından beri aslında 2009 ‘’ one minute ‘’ den beri) Recep Tayyip Erdoğan’ı devirip yine aynı Hanedan’dan (Pardon Ak Partiden) Gülleri, Babacoşları, Davidgilleri getirmek istemelerinin sebebi başka ne olabilirdi ki? Yoksa tıpkı Sayın Erdoğan gibi onlarda Ak Partili idi. Hem de Ak Partinin kurucuları arasındaydılar ve ileri gelen kadrosu içerisinde idiler. Tıpkı Abdülaziz in Osmanoğlu Hanedanı mensubu olduğu gibi. V.Murad’ında olması gibi. Gerçi bazı çatlak sesler olmadı değil ‘’Canım Osmanoğulları oluyor da Mithadoğulları nedne olmasın?‘’ diye ama! O işin daha zamanı vardı ve bu iş onun değil başkasının işi olmalıydı. Hoş Abdülaziz Hanımızın şehadeti ile neticelenen suikastın failleri çok kısa zaman sonra cezalarını ve de belalarını bulacaktı ama bunun olması gerçekten bir ilahi tevafuk diyebileceğimiz vakalar akabinde gerçekleşti. Önce faillerin ele başı kanlı katil Serasker Hüseyin Avni Paşa öldürttüğü Padişahın kayın biraderi Çerkez Hasan tarafından tüm darbecilerle toplantı esnasında iken Kolağası Çerkez Hasan Bey’in toplantının yapıldığı Mithad Paşa Konağında (Beyazıt’ta) toplantı halindeki Serasker Hüseyin Avni Paşa ve yanında ki Râşid Paşa’yı, Ahmed Ağa’yı ve Şükrü Bey’i öldürdü. Daha sonra üzerine gelen bir inzibat bölüğünden de gelen askerlerden arbede esnasında bir kişi ölmüştür. Yani Çerkez Hasan Paşa Eniştesi ve İslam Halifesi Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han’ın katillerinden bir kısmından intikamını hemencecik almıştı. Tabii ki tutuklanan Çerkez Hasan Paşa hemen yargılanmış ve Beyazıt Meydanındaki Seraskerlik kapısının (Şimdiki İstanbul Üniversitesi kapısı) yanında bulunan dut ağacına asılarak infaz edildi. Çerkez Hasan’ın son sözleri “Padişah Abdülaziz’in katili Hüseyin Avni Paşa’dır” olmuştu. Naaşı Edirnekapı Mezarlığı’na defnedilen Çerkez Hasan’a, bilâhare Pertevniyal Valide Sultan bir mezar yaptırmış ve mezar taşının üstüne de şu ayeti kerimeyi yazdırmıştı: ‘’Ve kefâ billahi şehiden Muhammedur Rasûlüllah. Akabinde de: Meşâhir-i umera ve guzzat-ı çerâkiseden Dişberâkizâde Gazi İsmail Bey’in mahdûmu olup, Mektebi Fünûn-u Harbiyye’deki ikmâli tahsîl eyleyerek, kolağalık rütbesini ihrâz eylemiş iken, genç yaşında veliyy-i nîmeti uğrunda (yani Sultan Abdülaziz Han uğruna) fedây-ı cân eden merhum ve mağfûrun leh Çerkes Hasan Bey’in rûhu için el-fâtiha.’’
Sene 1293. Sultan Abdülaziz’in intihar etmeyip, mezkûr 4 kişi ve avenesi tarafından şehit edildiğine inanan herkes, padişah hakkında sayısız mersiyeler ve methiyeler yazmışlardı. Hacı Faik Bey’in bestelediği rast makamındaki şu şarkı da, Sultan Aziz için söylenmişti yıllarca;
‘’Nihansın dîdeden ey mest-ü nâzım
Bana sensiz cihanda can ne lâzım
Benim sensiz felekte çâresâzım
Bana sensiz cihanda can ne lâzım. ‘’
Müderris Mehmet Hilmi Efendi’nin mevzuya müteallik kıtası da şöyledir:
Filhakika sadık-ı devlet imiş Çerkes Hasan
Ol vakit ki, şimdi fiilini herkes görür hasen
Bunda zîmedhal olan kalsın mı ya sağ u esen
Var mıdır dünyada hiç mikraz (makas) ile kolun kesen
Kardeşi Âdile Sultan’ın mersiyesi ise hepsinden etkilidir;
Nasıl yanmam ki ben oldu olanlar Şâh-ı devrâna
Bilinmez oldu hâli, kıydılar ol Zıll-ı Yezdan’a
Cihan mâtem tutup kan ağlasın Abdülaziz Han’a
Meded Yâ Râb mübârek cismi boyandı kızıl kana
Nasıl hemşiresi bu Âdile yanmaz o Hakan’a,
Ki kıydı bunca zâlimler karındaş-ı cihanbâna
Rıza virmezdü adl-ü şefkati zulm-i müşîrâna
Bütün nâr-ı firakı saldı kalb-i ehl-i imana.
Bunların haricinde de yine Anadolu da gerek Sultan Abdülaziz Hanımıza gerekse onun katillerinden bir kısmından intikamını alan Kolağası Çerkes Hasan Paşa ya yanık türküler söylenmiştir. Abdülaziz Hanımızın katlinden mesul olanların tamamının cezalanması için daha sonra 1881 de Sultan Abdülhamid Han tarafından Yıldız Mahkemeleri kurulmuş ve başta Mithad Paşa olmak üzere mücrimler belli olmuş ve cezalandırılmışlardır. Ama biz şimdi daha evveline bakalım: Şimdi Sultan Aziz hal ve katledildikten sonra tahta V.Murad’ın çıktığını belirtmiştik. Yalnız çok enteresan bir şey olur; İngilizlerin ve yerli iş birlikçilerinin büyük bir hevesle, bin bir uğraş ve halife kanı dökerek tahta oturttukları Sultan 5.Murad akıl hastası olmuştur. Üç aydan fazla tahtta kalamaz,
Hekimlerin ve Şeyhülislam’ın verdiği fetva ile tahttan aşağı indirilir. E taht boşta kalamayacağına göre Osmanoğlu Hanedanından veliaht şehzade kim ise o çıkacaktır. Teamüller ve Devlet Hiyerarşisi bunu lüzum etmektedir. Ama o veliaht şehzade Hem İngilizleri hem de onların uşaklıklarını yapan Mason çevrelerin başta o an Şuray-ı Devlet Reisi olan Mithad Paşaların hiç anlaşamayacağı bir Osmanoğlu idi. O da V.Murad Hanın kardeşi yine 1.Abdulmecidoğlu 2.Abdulhamid Han idi.
Mithad paşa yeni bir Abdülaziz Han faciası yaşamak istemediğinden, İngilizlerin istediği gibi Osmanlı Devletinin idare olması için oturup adeta Veliaht Şehzade ve Tahtın ilk adayı 2.Abdulhamid ile bir pazarlık yaptı. Buna göre Abdülhamid Han’ın tahta oturduktan sonra Meşrutiyeti ilan edip Osmanlı Mebussan Meclisini oluşturmalarına izin verecekti. Devleti de bu meclis ve onun içinden çıkacak Heyeti Vükela (Hükümet) yönetecekti. Padişah sembolik olacaktı. Abdülhamid bunu kabul etti. Yoksa Masonların yeni darbe teşebbüsleri devam edecek ve tahta da kimin geçeceği belirsiz olacaktı. Sultan 2.Abdulhamid Han 34.Osmanlı Padişahı ve Müslümanların 113. Halifesi olarak tahta oturur. Mithad Paşa’nın istediği gibi ülke yönetilmeye başlar. Yalnız Abdülhamid Han bir işin peşini bırakacağa hiç benzememektedir. Çerkes Hasan Paşa’nın sözleri herkesin kulağındadır. Padişahın amcasının katilleri için bir Yıldız Tahkikat komisyonu oluşturmak ve gerçek mücrimleri muhakeme etme çabalarını bilen Sadrazam ve Osmanlı Devletinin o anki tek otoritesi olan Mithad Paşa hem İngilizlerin isteğini yerine getirmek hem de Padişahın bu çabalarını boşa çıkarmak için Rusya ya savaş ilan etti. Zaten İngiliz ekolünde ve emrinde olan Mithad Paşa da tıpkı kendinden önce Devlet Sadaretinde bulunmuş ve İngilizlerin adeta emir eri gibi çalışmış yine kendisi gibi Mason olan Koca Mustafa Reşit Paşa gibi Rusya ile savaş istiyordu. Bu şartlar altında 93 Harbi 1877 Nisan ayında başladı. Türk tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden biri olan Osmanlı-Rus Harbi 13 ay gibi kısa bir süre içerisinde Rusların Yeşilköy önlerine kadar gelmesi ile 1878in Mayıs ayında son bulmuş ve Ayastefanos antlaşması imzalanmıştı. 13 ay evvel Osmanlı Devletinin hudutları Tuna Nehrinde iken Ayastefanos antlaşmasını imzaladığımız yer bugünkü Bakırköy deki Gelik Lokantasının üst katı idi. Yine Şark Cephesinde ise Ruslar Erzurum’daki tabyalarımıza kadar gelip dayanmıştı. Tarihimizin en büyük toprak kaybı ya da kayıplarından biri idi bu 93 Türk-Rus Harbi. Ülkemiz bu savaşa sebepsiz yere ve tamamen Mithad Paşaların kaprisleri ve gerçek suçlarını örtmek için girdiğimiz beyhude bir savaştı. Tıpkı aynı ekolden geldiği Koca Mustafa Reşit Paşa nın 1853 yılında yine İngilizlerin ali menfaatleri ve emri gereği Kırım da Ruslarla savaşa sokması gibi Mithad Paşa da 93 Harbi diye bildiğimiz Osmanlı Rus Savaşını başlatmıştı. Biz bu savaşa girmeyebilirdik. Fakat buna o esnada yani Mİthad Paşa’nın idaresinde ve yarısını gayri millilerden (gayri müslim) müteşekkil Osmanlı Meclisi Mebusanına dur diyecek kimse yoktu.
Evet, Sultan 2.Abdulhamid Han savaşı adeta Yıldız Sarayının penceresinden seyretmek zorunda kalmıştır. Çünkü tüm yeki Mithad Paşa Sadaretinde ve Meclisinde idi. Tam bir bozgunla biten savaştan sonra düşman İstanbul kapılarına dayanmıştı. Daha sonra Rusya’nın son Çarı olacak olan o zaman ki Rus Cephe komutanı ve mevcut Çar ın kardeşi Grandük Nikola Yeşilköy’de (bugünkü Galeria nın önünden) ağabeyi Çar Alexandra çektiği telgrafta ‘’Abdulhamid in Sarayının ışıklarını görüyorum‘’ demişti. İşte tüm bu hezimetleri ve Devletin uçurumun kenarına yuvarlandığını gören Sultan Abdülhamid Han Kanuni Esasi’nin yani Meşruti Anayasanın kendisine verdiği yetkiye istinaden Meclisi Mebusanı tatil etmiş Mithad Paşayı azletmiş ve idareyi gerçek manada eline almıştır. Abdülhamid Han’a yapılan en büyük iftiralardan biri olan ve ‘’ülkeyi 33 sene İstibdatla yönetti‘’ iddiası buradan başlar işte. Cennetmekân Han ilk iş olarak mevcut Ayastefanos antlaşmasını tanımayıp İngilizlere Kıbrıs’ı üs olarak verip desteğini alıp Berlin de bir konferans tertip ettirdi. Burada yapılan Berlin Antlaşması ile bir kaç ay evvel Ayastefanos da Ruslara ve Balkanlarda ki nüfuz alanlarına kaptırılan topraklarının dörtte üçünü kurtarmıştır. Yani sadece Kıbrıs’ı askeri üs olarak İngilizlere vermek kaydı ile (Bugün İncirlik in ABD de olması gibi) yüzbinlerce km2 lik toprağını kurtarmıştı. Daha sonra tüm idareyi de eline alan 34. Osmanlı Sultanı Abdülhamid Han ülkeyi 27 Nisan 1909’a kadar tam bir başarı ile yönetmiş ve asla toprak kaybına izin vermemiştir. Mevzu Abdülhamid Han dönemi olmadığı için detaya girmeyeceğim ancak Abdülhamid Han’ın tahta oturması da, 33 yıl ülkemizi başarı ile idaresi de Mevla’nın çok büyük bir lütfu olmuştur. Zira V.Murad’ın tahtta aklını yitirmesi olmasa acaba Osmanlı Devleti 19.asrın sonunu görebilir miydi ben şahsen şüpheliyim. Tüm bunlara vesile İngiliz destekli 30 Mayıs 1876’daki Abdülaziz Han’ın hal ve katledilmek sureti ile yapılan askeri darbedir. Hani geçtiğimiz yıl plastik suratlı bir belediye başkanı diyordu ya 143 yıllık demokrasi mücadelemiz diye (şimdi 144 yıl oldu) İşte o mücadele aslında Demokrasi değil meşru iktidarlarımıza karşı yapılmış ‘’Darbe ve Darbe Teşebbüslerinin’’ tarihidir. Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın meşru halifeye bıçak çekmesi ile başlayan askeri darbe silsilesi 15 Temmuz 2016 ya kadar devam etmiştir. ‘’Ne Demokrasi Tarihi Mücadelesi? Darbeler Tarihi deyin. Şayet Mayıs 1876 darbesinin sebebini ya da 31 Mart 1909 Darbesinin sebebini anlamazsak 15 Temmuz u da 27 Mayıs ı da 12 Eylül’ü de anlayamayız. 1853 yılında Kırım Harbini Sadrazam Koca Reşit Paşa’nın Rusya ya neden Harp ilan ettiğini anlamazsak ‘’24 Kasım 2015 de Rus Uçağının düşürülme emrini ben verdim‘’ diyen Ahmet Davutoğlu’nu da anlayamayız. Ya da Karadağ da bir kasabayı vermeyip yüzbinlerce km2 vatan toprağını Ruslara kaptıran Mason Sadrazam Mithad Paşa’yı da anlayamayız. “Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı tekerrürmü ederdi? Beyitini unutmamalıyız merhum Akif’in...
Tarihimiz günümüze ışık tutmalıdır. Dersler ibretler çıkarmalıyız. Bu vesile ile mazlum mağdur ve şehit padişahımız halifemiz Abdülaziz Han efendimizi rahmet ve ihtiramla yad ediyorum. Selam Hüda’ya tabi olanlaradır.
Facebook Yorum
Yorum Yazın