105. Yıl Dönümünde Mondros Mütarekesi

Bugün 30 Ekim 2023…

Mondros mütarekesinin 105. Sene i devriyesi.

Hattı zatında Türk ve İslam Dünyasının esir edilmesinin 105. Sene-i devriyesi.

Hiç içimden gelmiyor anmak ama mecburuz buna.

Tarih bizi eteklerimizden aşağıya çekiyor.

Hep Lozan veya Sevr deriz ama ya Mondros?

 

Mondros ta nasıl bir ihanete ve hezimete uğradığımızı belki bugün dahi tam olarak idrak edememişizdir.

Varsa yoksa Lozan ya da Sevr’i dilimize dolaşmışızdır.

Halbuki Lozan 24 Temmuz 1923’te, hiçbir zaman antlaşma olamayan Türk ya da Osmanlı hükümetlerince kabul edilmeyen Sevr projesi ise (Evet, Sevr bir muahede-antlaşma değil bir tekliftir) 10 Ağustos 1920’ dir.

Peki İstanbul, İzmir ve Anadolu ne zaman işgale uğramıştır?

13 Kasım 1918'de İstanbul akabinde Antalya, Maraş, Antep ve nihayetinde 15 Mayıs 1919’da ise İzmir.

Yani işgaller hem Lozan’dan hem de Sevr projesinden önce başlamıştır ve Anadolu tabiri caiz ise alev alev yanmaktadır 1919’lar da...

Peki Mondros’ta ne olmuştur da daha vahimdir diyorum Sevr’den ve Lozan’dan?

Dediğim gibi Anadolu, Trakya ve İstanbul Mondros muahedesinin 7. maddesi gereği işgale uğramıştır...

 

Bu maddeyi ilk okuldan itibaren her mürekkep yalamış kişi bilir.

Lüzumu halinde itilaf kuvvetleri Anadolu da herhangi bir şehri işgal edebileceğine dair izin veren maddedir.

Bu maddeyi Rauf Orbay gibi tecrübeli bir asker ve siyasetçinin nasıl imzaladığını zikretmeden ülkemiz 1918 Ekim ayında nasıl bir vaziyette idi ona bakalım.

Osmanlı Devleti yedi cephede yedi düvele karşı çarpışıyordu.

“Devletimiz bu savaşa neden ve nasıl girdi bu şu an da mevzumuz değil.”

Ama en son Eylül 1918’de Filistin cephesinde çok ama çok ağır bir hezimet almıştık ve içinde Gazze, Nablus, Kudüs ve tüm Filistin, Şam, Halep ve tüm Suriye’den inanılmaz bir şekilde geri çekilmiştik.

Bu bölgeyi Osmanlı Devleti adına Yıldırım Orduları komutanlığı müdafaa ediyordu.

Genel komutanı ise Çanakkale savaşlarının da cephe komutanı olan Alman General Liman Von Sanders idi.

Yıldırım orduları 3. Ordudan müteşekkil idi.

Filistin Osmanlı devletinin son direniş noktası idi.

Bundan önce kazanmış olduğumuz ÇanakkaleKut-ül Amare cepheleri kaybettiğimiz ise SarıkamışIrak vd cepheler vardı.

Yani işler iyi gitmiyordu ama Osmanlı Devleti direniyor ve beyaz bayrak çekmiyordu.

Daha son darbe inmemişti silahlı kuvvetlerimize.

İşte o darbe Filistin ve Suriye cephesinde indi bize.

4.7.ve 8.olmak üzere 3 ordudan oluşan Yıldırım orduları 7.ordunun bugün dahi anlaşılamayan (!) bir sebep ve hızla ricat etmesinden yani geri çekilmesinden dolayı 4 ve 8. orduları İngilizler tarafından tamamen imha edilmişti.

Çünkü, 7.Ordu ortada idi. 7.Ordu çekilince 4 ve 8.ordular arası irtibatta kesilmiş ve İngilizler 360 Top ve 65 bin askerimizi esir almışlardı.

Akabinde yaklaşık 650 km’lik bir ricat ile başta Kudüs, Şam, Halep, tüm Filistin ve Gazze terk edilmiş ordu komutanı ve esir olmamış subay ve askerler o gün Adana’nın bugün Osmaniye’ye bağlı Bahçe Kasabası’na kadar geri çekilmiştir.

Bahçe kasabasına gelindiğinde artık ortada ne Yıldırım Orduları ne de ona bağlı 4.7. ve 8. orduları kalmıştı…

Koca bir Ordu ve ona bağlı kolordular başlarında Ali Fuat Paşa, İsmet Bey, Mersinli Cemal Paşa ve Mustafa Kemal Paşa artık Adana’nın Bahçe Kasabası’nda idiler.

Cephe genel komutanı Liman Von Sanders ise İstanbul’a davet edilmişti.

1.Cihan harbinde ki son cephede çökmüştü.

Artık Osmanlı hükümeti mütarekeye zorlanabilirdi.

Ama mevcut hükümet istifa ettiği için yeni bir hükümet kurulması gerekiyordu.

Mirliva Mustafa Kemal, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya çektiği telgrafta yeni bir hükümet kurulmasını ve Bahriye nezaretine Rauf bey (Orbay)’ın Harbiye Nezaretine de kendisinin getirilmesini ister bir teklifte bulunmuştu.

Sadrazam İzzet Paşa, Kemal Paşa’nın kendisi hariç tüm tekliflerini kabul etmiş bir tek onu Harbiye nazırı yapmamıştı (!)

İşte o kabinede ki Bahriye Nazırı Rauf Orbay’da Mondros mütarekesini imzalamak üzere Sadaret tarafından vazifelendirilmişti...

Rauf bey imzayı atmak üzere nereye gitti biliyor musunuz?

Limni Adası’nın Mondros limanında Çanakkale deniz savaşlarında batırdığımız Aggamemnon zırhlısının içine gitti.

İngilizler mağlubiyetimizi işte bu 1915’te batırdığımız için Limni Adası’na çekmek zorunda kaldıkları Agamemnon zırhlısında imza altına aldılar.

Adeta intikam alırcasına…

İngiliz Amiral Calthorpe elinde padişahın ve sadrazamın mührü bulunan bahriye nazırı Rauf Bey’e yukarda bahsettiğimiz 7. madde olmak üzere bu her türlü teslimiyeti ihtiva eden Mondros Antlaşmasını imzalattılar.

Rauf Bey’e verilen talimat “sakın devletimizi küçük düşürecek veya daha zor duruma atacak bir antlaşmayı imzalamaması” şeklinde idi.

Ama imzaladı Rauf Bey.

Gerekçe olarak da gece yarısı padişaha ve sadrazam’a ulaşamadığını ve Amiral Calthorpe’nin şifahen verdiği söze güvenerek imzaladığını sonradan göstermiştir.

Sultan Vahideddin İstanbul’a döndüğünde Rauf Bey’e randevu vermemiş ve çok kızmıştır.

Çünkü İngilizler ve itilaf kuvvetleri işgal için tüm dayanağı bu 7.maddeden almışlardı.

Peki, İngiliz Amrial Calthopre’nin verdiği şifahen söz ne idi?

''Korkma Rauf; sözüm söz 7.maddeyi imzalasan da başta İstanbul olmak üzere hiçbir yeri işgal etmeyeceğiz'' idi.

Aynı Kenan Evren’in ''Ben asker sözü verdim. Yunanistan’ı NATO’nun askeri kanadına tekrar alacağız'' demesi gibi bir şeydi bu.

Devletler arası antlaşmalarda aslolan yazılı imzalardır.

Söz ile kimseyi bağlayamazsınız.

İşte 13 gün sonra başlayan İstanbul işgalinin de, 6 ay sonra ki İzmir işgalinin de temeli Mondros’ta atılmıştı.

Daha Sevr’e iki Lozan’a ise beş sene vardı neredeyse?