Türkiye’de yapılan pek çok sosyal bilim araştırmasında, politik kültür değişkeni ya gözden kaçırılmış ya da yeterince üzerinde durulmamıştır. Bu durum büyük ölçüde kültürü basitçi bir şekilde “üstyapı”olarak nitelendiren ve ikincil derecede önemli (hatta ihmal edilebilir) gören vülger Marksist bakışın egemenliğinden kaynaklanabileceği gibi; tersine olarak”kültür”kavramını abartılı değerlendirmelere tabi tutan vülger bir idealizmden de kaynaklanabilmiştir. Her iki bakış da, aralarındaki ciddi metodolojik farklılıklar olmakla birlikte “kültür” kavramını eş derecede ıskalamışlardır.
İster ideolojik, metodolojik, isterse disipliner zaaflardan kaynaklansın, sonuçta sosyal gerçekliğimizin anlamlı bir bütüncül manzarasını resmetmekte sıkıntılı olduğumuzu düşünüyorum.Bu kitapta yer alan yazıların milliyetçi-modernist süreçte Türk siyasal kültürünün bazı yönlerini analiz etmeye dönük olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan yapısalcı bakış, kültürü, skolastik bir çerçevede algılamıştır. Başka bir ifade ile onu donmuş, yapıların içine sıkışmış bir kavram olarak temellendirmiştir. Bu bakışın yerleşmesi, sonuçta disiplinler arası etkileşimi ve işbirliğini de engellemiştir. W.Mills’in işaret ettiği sosyal bilim bunalımı yani sosyolojik düşünce ile tarih disiplini arasındaki çatlak büyümüştür. Tarihçilerimizi sosyolojinin kavramları pek ilgilendirmemektedir. Böylelikle tarih çalışmaları ‘‘atavis’’ heveslerin bağımlı değişkeni olmakta, bir belgeci kurulukta takılı kalmaktadır. Diğer yandan sosyologlarımız tarih bilgisinden çoğu kez mahrumdurlar. Yazarın buradan disipliner bir sınırlamayı kabul ettiği sonucu çıkarılmamalıdır. Ama disipliner toplumsallaşma, daha çok politika bilmi çerçevesinde oldu. Süleyman Seyfi Öğün burada Türkiye’nin tarihsel-toplumsal gerçekliğini göreli ağırlıkta, politik veçhesini tartışmaya çalışmış.
Buradaki yazıların geleceğe dönük tasarımlar üretmesi beklenemez. Hiç bir şekilde dünyayı değiştirmek gibi bir iddia yoktur. Düşünce ve eylem arasında kategori geliştirme lüksünün çok uzağındayız. Anlamaya çalışmak ve düşünmek, hâlâ en yüksek dereceli eylem olma özelliğini koruyor.
Yorum Yazın