Kotor (Karadağca: Котор; [kɔ̌tɔr] şeklinde okunur.) Karadağ’da bir sahil kasabasıdır. 13.510 kişilik bir nüfusa sahip olan şehir Kotor Belediyesi tarafından yönetilmektedir. Küçük fakat barındırdığı tarihi ve mimari eserler açısından oldukça önemli olan bu şehir 1979 yılından beri UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır.
Karadağ’ın UNESCO tarafından koruma altına alınmış, şirin sahil kasabası, Avrupa’nın en güney fiyordu Kotor’da beklentilerinizin çok üzerinde keyifli bir tatil yapabilirsiniz. Karadağ’ın başkenti Podgorica’ya uçtuktan sonra yaklaşık üç saatlik bir otobüs yolculuğunu ardından Kotor’a ulaşıyorsunuz. Yol süresi biraz uzun olsa da yolculuğunuza eşlik eden Karadağların ve fiyordların büyüleyici manzarası sayesinde düşler içinde kayboluyorsunuz.
Tarihçe
Romalılar tarafından M.Ö. 168 yılında kurulan şehrin o dönemdeki adı Acruvium’dur. 535 yılında İmparator Justinian tarafından şehre kale inşa edilir. 1002 yılında Bulgar İmparatorluğu tarafından işgal edilir ve yağmalanır. 1185 yılında Sırp Krallığı’nın yönetimi altına girdi ve önemli bir ticaret limanı halini aldı. 1371-1384 yılları arasında Macar İmparatorluğu ve Venedik Cumhuriyeti arasında el değiştirmiştir.
1391 yılında Osmanlı tehlikesine karşı Venedik Cumhuriyeti’ne katılmıştır. Venedik yönetimi altındayken Osmanlı tarafından 1538 ve 1657 yıllarında kuşatılmışır.
1797 yılında Habsburg İmparatorluğu yönetimine girmiştir.
1918 yılında Yugoslavya’nın bir parçası haline gelmiştir.
Kotor’da ‘Old Town’ denilen merkezin etrafı surlarla çevrili ve araç trafiğine kapalı. Bu tarihi şehre bir sur kapısından giriyorsunuz ve bir anda kendinizi birkaç yüzyıl öncesine ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Etrafınız yüzyıllar öncesinden kalma taş binalarla çevrili. Burası, çok sayıda cruise gemisinin yanaşması ve Balkan turlarının geçiş güzergahında yer alması sebebiyle öğlen saatlerinde oldukça kalabalık oluyor. O dar sokaklar, tarihi meydanlar turist grupları ile dolup taşıyor. Bu saatleri plajda geçirmek ya da bir tekne turuna katılarak yakın kasabaları gezmek güzel bir alternatif olacaktır.
Tekne turları yaklaşık iki buçuk saat sürüyor. Bu süre zarfındaki duraklar arasında üzerinde sadece bir kilise olan ‘Lady of Rocks’ adası, şirin bir sahil kasabası olan ‘Perast’ ve tabi ki yol boyunca size eşlik eden eşsiz fiyord manzaraları da cabası. Karadağ’ın adı gibi kapkara dağlarının kara renginin denize vuruşu ilk bakışta biraz ürpertici gelse de fiyordların nefes kesen manzarası bir anda havanızı değiştirecektir.
Kotor’da, Old Town’da ya da onların deyimi ile Stari Grad’da geziyorsanız bence çok fazla tavsiyeye gerek yok çünkü burası ufacık bir yer. Kendinizi yollara vurun ve sokaklarda kaybolun, sizi her köşede farklı bir tarih, farklı bir güzellik bekliyor olacak. Bu keşif gezisi sırasında St. Tryphon Kilisesi’nin hemen arkasında yer alan ‘Gelateria di Cattaro’da muhteşem bir İtalyan dondurması yemeyi de asla ihmal etmeyin. Hatta dönene kadar hep gidin, hep yiyin. Buranın hoş sohbetli çalışanlarının da sizi kucaklayacağını göreceksiniz.
Kotor’da Gezilecek Yerler
1. St. Nicholas Kilisesi
2. Hotel Hippocampus
3. Ordu Meydanı
4. Saat Kulesi
5. Evergreen Jazz Bar
6. Pizzeria Pronto
7. Grad City Restaurant[/c8. Boutique Hotel Astoria
9. Cathedral of Saint Tryphon
10. Hostel Old Town Kotor
11. Authentic pub “Bandiera”
12. Castle Of San Giovanni
13. Tanjga Family Restaurant
14. Galion[/column]
Rehbersiz Geziyorsanız, En Önemli Yerleri Buralar
– Tito’nun Sözü: Şehire Büyük ihtimalle sahil yolu üzerindeki ana kapıdan gireceksiniz. Kafanızı kaldırdığınızda kapının üzerine Tito’nun bir sözünün kazındığını göreceksiniz. Yugoslavya’nın kurucusu olan Tito Karadağ’da sevgi ve kimilerince özlemle anılmaya devam ediyor. Şehrin kapısına da Yugoslavya’yı uzun süre bir arada tutan temel prensiplerinden biri olan sözü yazılı: “Size ait olmayanı istemeyin, size ait olandan da vazgeçmeyin”.
– Piazza of the Arms (Ordu Meydanı): Surlardan içeri girer girmez ayak basacağınız meydan.
– Saat Kulesi: Yine kapıdan girer girmez karşınıza çıkacak olan saat kulesi. 300 yıldır aynı Avusturyalı bir aile bakımı yapıyormuş! Konum için tıklayın.
– Utanç Sütunu: Saat kulesinin dibinde üçgen uçlu bir sütun göreceksiniz. Kotor’da onur çok önemli bir müesseseymiş, hala da öyle. Suç çok nadir işlendiğinden şehire hapishane yapmamışlar. Onun yerine birisi bir kusur ettiğinde bu sütunda getirilip herkesin önünde utandırılırmış. Konum için tıklayın.
– Kuzey Kapısı (Northern Gate): Osmanlı çok uğraşmış Kotor’u almak için. Barbaros Hayrettin Paşa yanlış bilgi vermedilerse 17 kez gelmiş burayı kuşatmaya geşlmiş ama başarılı olamamış. 1538 ve 1657’de iki kere aldıysa da tutunamamış. Halkın Osmanlı’ya direnişini kutlamak için bu kapı yapılmış.
– St. Tryphon Katedrali: Kotor Hırvat nüfusunun ülke geneline göre daha yoğun olduğu yerlerden. Aziz Tripon Katedrali’de Hırvat Katoliklerin kilisesi. Aziz Trifon’un kemikleri burada sergileniyor. Zamanında azizlere ait objeleri ya da kemikleri bulundurmak şehirler için önemli bir prestij meselesiymiş. Aziz Trifon Anadolu topraklarında yaşamış ve ölmüş. Venedikliler şehirleri için kalıntılarını Bizans’tan satın almaya gitmişler. Dönerken büyük bir fırtınaya yakalanınca kendilerini Kotor’a atmışlar. Ne zaman yola devam etmek için çıksalar tekrar fırtınalar çıkıyormuş. Onlar da bunu bir işaret olarak algılayıp kemiklerinin burada kalmasını gerektiğine kanaat etmişler. Konum için tıklayın.
– St. Nicholas Kilisesi: Karadağ’ın çok-kültürlü bir kimliği var. Karadağlı, Sırp, Boşnak, Hırvat, Arnavut bir arada yaşıyor, yüzdeleri bölgesel olarak değişiyor. Bu da burada yaşayan Ortodoksların kilisesi. Çoğunluk Ortodoks. Konum için tıklayın.
– Maritime Museum: Kotor Denizcilik Müzesi olarak geçiyor ama içinde bölgenin kültürüne dair şeyler de var; yerel kostümler, işlenmiş dekoratif silahlar, mobilyalar vs… Girişinde Kotorlu bir sanatçının Kotor’un tarihi anlarını anlatan 4 adet metal kabartma var. Kavuklu olan Barboros Hayrettin Paşa. Kotor’un en önemli anları genel olarak Osmanlı’ya direnişten oluşuyor.
Kotor’un Tepesindeki San Giovanni Kalesi’ne Çıkın (İng: St John, Tr: Aziz Yuhanna)
Evet efendim, kalkıp Türkiye’den buralara gelmenize sebep olan o şahane fotoğraflar işte bu tepeden çekiliyor. Kotor’un şüphesiz en güzel manzarası burada.
Denizin kıyısından başlayıp taa arkasındaki dağın tepesine kadar şehri çevreleyen surların en yüksek noktasında bir kale var. Bu kaleye ulaşmak için 1300 basamak çıkıyorsunuz. 1300 basamak kulağa acı gelecek ama hiç gözünüzü korkutmasın. Aslında basamaklar yüksek olmadığı için kulağa geldiği kadar insanı yormuyor. Zaten sürekli manzara fotoğrafı çekme bahanesi ile durup soluklanıyorsunuz. Çıkıp inmek yaklaşık 2 saat alıyor.
Bu arada eğer 1300 basamağı gözünüz kesmiyorsa yarı yolda bu kilisenin olduğu yere (yukarıdaki foto) çıksanız kafi. Hatta bizce fotoğraflar kilisenin oradan daha iyi bile çıkıyor.
Basamaklar alçak ama gel gör ki o tepedeki güneş insanın tüm enerjisini alıyor. Bakın, Kotor’un sıcağı çok pis bir sıcak oluyor, o yüzden sabah 8’de tırmanışa başlayın. Alarmlar 8’e kurulmasın, 8’de aşağıda kapıda olun. Akşam üstü çıkmak da bir alternatif ama 2 handikapı var:
1) Sabah saatlerinde merdivenler dağın siperinde kaldığı için gölge olurken, akşam güneş alıyor.
2) Gün boyunca hava ısındığı için sabahki serinlik olmuyor.
Tarihle ve surlarla bu kadar iç içe olmak yeter biraz da denizle iç içe olalım derseniz de surların dışına çıkıp, sağa dönerek kısa bir yürüyüş yapıp önünde plajı da olan ‘Konuba Akustik’de yöresel Balkan yemeklerin tadına bakabilirsiniz. Kotor’a geldiniz mi yapmadan dönmemeniz gerekenlerden biri de yaklaşık 45 dakika süren bir merdiven çıkma mücadelesi ile kaleye tırmanmak, o nefes kesen fiyord manzarasına bir de tepeden bakmak. Ne fiyordların iç içe geçmiş manzarasının ne de yorgunluğunuzun uzun süre hafızalarınızdan silinmeyeceğine emin olabilirsiniz.
Yorum Yazın