İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "İsrail tam anlamıyla bir faşist propaganda yöntemi uygulamaktadır. Bugünün faşistleri, dünün faşist propaganda yöntemlerini aynen tekrar etmekte, geçmişte Yahudileri kurbanlaştıranlar, bugün Müslümanları kurban haline getirmeye çalışmaktadırlar." dedi.
İletişim Başkanlığınca bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi'nde (Stratcom Summit'23) konuşan Altun, Stratcom'un sadece yılda bir düzenledikleri zirvenin adı değil, aynı zamanda yıl boyu, yurt içinde ve yurt dışında Stratcom Forum, Stratcom Youth gibi çeşitli etkinliklere, Stratcom Podcast, Stratcom kitapları gibi çeşitli yayınlara imkan sağlayan bir markanın adı olduğunu söyledi.
Amaçlarının çok açık ve net olduğunu ifade eden Altun, Türkiye'yi stratejik iletişim alanında küresel bir etkileşim merkezi ve marka haline getirmek istediklerini söyledi.
Altun, bu amaç doğrultusunda uluslararası alanda stratejik iletişim alanında başarılı çalışmalar yapan kişi ve kurumlarla karşılıklı tecrübe ve bilgi alışverişinde bulunmaya çalıştıklarını aktararak, zirvenin bu yılki temasının "Hibrit Tehditlerle Mücadele" olduğunu, istikrar, güvenlik ve dayanışma şeklinde üç ana kavramlarının bulunduğu kaydetti.
Bugün, dünyanın büyük bir kırılmanın eşiğinde olduğunu söyleyen Altun, şöyle devam etti:
"Bildiğimiz dünyanın sonuna geldik. Evet, Immanuel Wallerstein böyle diyordu, ve yine diyordu ki Wallerstein, 'Ben karanlık bir ormanın ortasında olduğumuza ve ne yöne gitmemiz gerektiği konusunda yeterli netliğe sahip olmadığımıza inanıyorum. Modern dünya sistemi, tarihsel bir sistem olarak ölümcül bir krize girmiştir ve varlığını elli yıl daha sürdürmesi pek muhtemel değildir. Komünizmin, 1989'daki çöküşünün liberalizmin zaferine işaret ettiği düşünülse de ben bunun dünya sisteminin tamamlayıcı jeo-kültürü olan liberalizmin nihai çöküşüne işaret ettiğini düşünüyorum.' Wallerstein'in bu sert öngörüsü ne denli gerçektir, bunu zaman gösterecek, ancak özellikle son 20 yıldır İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan sistemin kurucu aktörleri, kurumları, mekanizmaları ve normlarıyla büyük bir türbülans içerisinde olduğu apaçık bir gerçek."
Altun, bugün yaşanılan çağın savaşlar, çatışmalar, insani trajediler, küresel terör tehditleri, nükleer riskler, gıda, sağlık ve enerji krizleri gibi birçok meydan okuma ve belirsizlikle kuşatılmış durumda olduğunu dile getirdi.
Tüm dünya olarak, salgın sürecinde büyük bir küresel yönetişim krizi yaşadıklarını aktaran Altun, salgın sonrasında ise ondan da büyük bir küresel üretim krizi ile karşı karşıya kaldıklarını dile getirdi.
"Siber alanda bir sömürü düzeneği kurulmaktadır"
Bugün ve yarın tartışmaya açtıkları bütün hibrit tehditlerin, kullanılan teknolojilerin egemenliği sayesinde mevcut konumlarını elde ettiklerini kaydeden Altun, "Dijital teknolojilerin bilgiyi tabana yayan, göreli demokratikleştirici etkilerine rağmen hibrit tehditleri güçlendirdiği de hepimizin malumudur. Dijital teknolojiler, ülkelerin kamu düzenini, bireylerin kamusal alana eşit ve sağlıklı şekilde katılımlarını riske sokan enstrümanlara dönüşmektedir. Dijital teknoloji şirketleri yeni küresel iktidar odakları haline gelmekte, siber alanda bir sömürü düzeneği kurulmaktadır." diye konuştu.
Bu genişleyen alanda, "dijital faşizm"in kendisine yer edindiğini söyleyen Altun, bunun ülkelerin demokrasisini, istikrarını ve güvenliğini tehdit ettiğini kaydetti.
Altun, hibrit tehditlerin öncelikli hedeflerinden birinin sosyo-politik ve sosyo-ekonomik alanları istikrarsızlaştırmak olduğunu vurgulayarak, bu sürecin ana yakıtının, sistematik dezenformasyon politikalarının hayata geçirilmesi olduğunu vurguladı.
Sistematik dezenformasyon politikalarının ne denli yıkıcı etkileri olduğunu salgın döneminde çok açık ve net şekilde, bütün dünyanın gördüğünü belirten Altun, "Bu durumu Rusya-Ukrayna savaşı esnasında da gördük. Fakat sistematik dezenformasyon politikalarının hakikati ne denli tahrif ettiğini 7 Ekim'den bu yana bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden Gazze katliamında çok daha sarih bir şekilde görüyoruz. Bugün tüm dünya kamuoyu, İsrail kaynaklı hibrit tehditlerin ve sistematik dezenformasyon politikalarının hedefi konumundadır." şeklinde konuştu.
Altun, Edward Said'in yıllar evvel "Önceden paketlenip servis edilen hiçbir malumatı bir bitki gibi kabul etmeyin, hiçbir mesaj ideolojik süreçten muaf değildir" derken, elbette İsrail'in uluslararası medyayı kendi ideolojik çıkarları için nasıl manipüle ettiğinin çok iyi farkında olduğunu aktararak, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Edward Said aynı zamanda Filistin gerçekliği söz konusu olduğunda, meselemizin sadece Batı medyasında karşımıza çıkan güncel yalan kampanyalarıyla dezenformasyon saldırılarıyla sınırlı olmadığını da biliyordu. Said'e göre Batı kültürel muhayyilesindeki tarihsel kalıp yargılar, stereo-tipler modern Batı kamuoyunun Filistin algısını manipüle etmeye devam etmektedir. Bunu, bugün de görüyoruz. Said'in Oryantalizm, Filistin Sorunu ve Medyada İslam kitapları bu gerçekliği bütün boyutlarıyla ele alan çok kıymetli eserlerdir. Gerçekten de İsrail elitleri yıllar yılı modern Batı muhayyilesindeki İslam karşıtlığını kendi gayrimeşru mücadelelerine malzeme etmişlerdir. Ben Gurion ne demişti? 'İslam'dan başka bir şeyden korkmuyoruz'. Yine, İzak Rabin ne demişti? 'Bizim düşmanımız İslam dinidir'. Yine, Şimon Peres'in sözünü de hatırlatmak isterim, 'İslam kılıcından kurtuluncaya kadar kendimizi güvende hissetmeyeceğiz'"
Bu düşmanlaştırma, ötekileştirme ve şeytanlaştırma girişimlerinin güncel versiyonlarının ne yazık ki Said'in eserlerini verdiği dönemden çok daha şedit, çok daha nüfuz edici ve çok daha yıkıcı olduğunu ifade eden Altun, "Zira artık hedef, tek başına yalan yanlış haberlerin yayılması değil, hakikate karşı duyarsızlık oluşturmak, hakikat ile insan arasındaki sahici ilişkiyi bozmaktır. İsrail, seneler önce bir İsrail Başbakanı'nın söylediği gibi tüm dünyayı 'Filistinlilerin olmadığı' konusunda manipüle etmeye çalışıyor. Filistinliler önce kriminalize edilip sonrasında adeta dehümanize edilmektedir ve böylelikle yok edilmek istenmektedir. Dahası bu cürmün görmezden gelinmesi talep edilmektedir." dedi.
Altun, bu sürecin en önemli işbirlikçilerinin Batılı dev medya şirketleri ve sosyal medya platformları olduğunu vurgulayarak, "Söz konusu çabayla uyumlu bir şekilde birçok ülke, birçok aktör İsrail tarafından açık ya da örtülü bir şekilde şantaja maruz bırakılmaktadır. İsrail'in cinayetlerinden bahsettiğinizde sizi antisemitizmle suçlamaktadırlar. Filistinlilerin yaşam hakkını savunduğunuzda İsrail'in yok edilmesini savunduğunuzu iddia etmektedirler. Gazze'de yaşanan katliama ses çıkardığınızda sizi Yahudi soykırımına duyarsız kalmakla itham edebilmektedirler." diye konuştu.
İsrail ordusunun kolonyal anlatılarını pekiştirmek adına Batı'daki medya şirketlerine haberlerinde kullanmak üzere, kavram setleri, sözlükler, doğru-yanlış cetvelleri dayatmakta olduğunu ifade eden Altun, "Öte yandan da zalimce Gazze'de gazeteci katletmektedir İsrail. İsrail, 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde 64 medya mensubunu katletti. İsrail bu süreçte faşist bir propaganda yöntemi uygulayarak gazeteciler, sağlık çalışanları, kadınlar ve çocukların yanında esasında hakikati de katlediyor." şeklinde konuştu.
Altun, Alman Yahudisi olan ve Hitler'in zulmünden kaçmak zorunda kalan Adorno'nun 1946'da kaleme aldığı "Antisemitizm ve Faşist Propaganda" isimli denemesinde faşist propagandanın bazı özelliklerinden bahsettiğini aktararak, "Der ki Adorno, 'Faşist propaganda her şeyden önce gerçek rakiplerine değil hayaletlere, öcülere, mitlere saldırır'. Faşist propaganda geçmişte komünistleri ve Yahudileri hedef aldı. Şimdi faşizmin küresel düzlemdeki temsilcisi konumundaki siyonist aktörler İslam'ı ve Müslümanları ötekileştirmekte, onlara karşı sistematik bir kara propaganda faaliyetine girişmektedir. Adorno'ya göre faşist propagandanın ikinci özelliği söylemsel bir mantık tutturmak yerine ucuz bir retoriği esas alması ve çağrışım yöntemiyle gerçeklikten bağımsız seri nutuklar çekmesidir. Bugün İsrail'in propaganda makinası, Adorno'nun 1946'da anlattığı şekilde işlemektedir." diye konuştu.
Kaynak:TRT Haber
Yorum Yazın