Elinizdeki kitap sıradan bir “Timur tarihi” kitabı değildir. Bu kitap, Timur’la ilgili bütün birincil kaynakların incelenmesi ve “Tarih bilimi, gerçeği arayıştır. Gerçeği arama iddiası olmadan yazılan tarih, geçmişle ilgili bir romandan başka bir şey değildir.” anlayışıyla yazılmış olup yaklaşık on yıllık bir çabanın ürünüdür.
Prof. Dr. Ahat Andican, bizzat Timur tarafından yazıldığı/yazdırıldığı iddia edilen Tüzükât-ı Timurî’nin Timur dönemi tarihi için kaynak olarak kullanılamayacak sahte bir eser olduğunu ayrıntılarıyla ortaya koyarak işe başlamaktadır. Bu sonuç, bugüne kadar ülkemizde ve dünyada Timur hakkında yazılan kitapların büyük bir bölümünün geçerliliğini yitirmesi anlamına gelmektedir. Timur tarihini farklı bir bakış açısıyla yeniden yorumlayan Andican, Türk tarihçiliğinde ilk kez Ankara yenilgisinin nedenlerini ve bu yenilginin Osmanlı’da oluşturduğu siyasi, askeri, sosyal ve kültürel değişiklikleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirmektedir.
Timur’un Anadolu seferine başlamadan önce Bayezid ile ve diğer bölge hanedanlarıyla yaptığı yazışmalarda iki aşamalı bir taktik izlediği görülmektedir. Birincisi söz konusu bölgenin İlhanlı hanlarına ait ve şuanda onların yasal mirasçısı olan Mahmud Han’ın bu bölgelerde hak sahibi olduğu iddiasıydı. Anadolu geçmişte İlhanlı hanlarına tabiydi. Dolayısıyla buradaki yönetimler Çağatay hanına biat etmeli vergi vermeli ve kendilerinin han adına yöneticilik yapan naipler olduklarını kabul etmeliydiler. İkincisi ve daha önemlisi ise Memluk ve Osmanlı gibi devletleri yönetenler asıl soydan gelmedikleri için hanlık veya sultanlık iddiasında bulunamazlardı.
Bu dönemde Timur’un boğazları geçip İstanbul’a yönelik bir kuşatma başlatması veya Balkanlar’da bir istila hareketine girişmesi ihtimalleri başta Bizans olmak üzere Ceneviz, Venedik gibi bölgesel güçlerin korkulu rüyası haline gelmişti. Silahlı gücü neredeyse tamamen kiralık askerlerden oluşan Bizans çok uzun bir zamandan beri Batılı ülkelerden destek almaksızın kendini savunabilme yeteneğini kaybetmiş durumdaydı. Bölgesel güçlerden Venedik ve o dönemde Fransa Krallığı’nın vasili olan Cenova birer deniz ötesi imparatorluk yaratmış olmalarına karşın sadece sahillerde etkiliydiler. 30 yıl o aşkın bir süredir yenilgi yüzü görmemiş ve bir savaş makinası haline gelmiş Timurlu ordusu karşısında hiçbir şansları yoktu. Bu ülkeler için en uygun seçenek Ankara’daki büyük mağlubiyetine rağmen Balkanlar’da varlığını sürdüren Osmanlı gücü ile ittifak yapmaktı.
Eski Türklerde bütün ülkenin yönetici hanedanın ortak mali olduğu şeklindeki inanç ve toprakların aile bireyleri arasında bölüştürülmesi şeklindeki gelenek Moğol İmparatorluğu için de geçerliydi. En büyük oğula merkezden en uzak topraklar verilmekte, diğer kardeşlere yaş sırasına göre merkeze doğru kademeli bir şekilde yurtluklar tahsis edilmekteydi. Merkez ise en küçük çocuğunun hakkı idi. Türk-Moğol geleneğinde hanların veya prenslerin karargahlarını kurdukları bölgelere orda veya ordu adı verilmekte kendilerine tahsis edilen halk ise söz konusu şehzadenin ulusu olarak adlandırılmaktaydı.
Kitapta, Türk tarihçileri tarafından Timur hakkında üretilen sözde bilimsel efsaneler, yine bu tarihçilerin kullandığı kaynaklar incelenmek suretiyle çürütülmektedir. Timur’un; Avrupa siyaset ve kültür dünyasının bir öğesi haline gelmesi, Rus milli kimliğinin oluşumunda kullanılması, emperyalizmin sömürge politikalarında araç haline getirilmesi, komünist ideolojinin Timur algısı ve nihayet günümüz Özbekistan’ında “Timur kültü” inşası gibi konular, Timur tarih yazıcılığında ilk kez bu kitapta işlenmektedir. Timur’un tarihi, siyaseti ve mirası, köklerinden başlayarak, doğuda ve batıda Timur’un ortaya çıktığı ilk günlerden bugüne kadar yaratılan farklı Timur kimlikleri üzerinden incelenmiştir.
Tarihçi Andican’ın Emir Timur kitabı, Timur tarihi yazımına sıra dışı bir bakış açısıyla yeni bir soluk getirmektedir.
Yorum Yazın