4 binin üzerinde çocuk öldü, binlercesi yaralandı. Filistin'de her 10 dakikada 1 çocuk hayatını kaybediyor. Gazze, açık hava hapishanesinden adeta çocuk mezarlığına dönüyor. Hayatta kalan çocuklarsa ailelerini, evlerini, yakınlarını kaybediyor, zihinlerinde tamiri olmayacak yaralar oluşuyor. Kısacası Filistin'deki bütün çocuklar kurban...
Gazze'nin 2,3 milyonluk nüfusunun yarısı çocuklardan oluşuyor. İsrail'in, abluka altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında hayatını kaybeden çocuk sayısı dünyada son 3 yılda öldürülen çocuk sayısının üzerinde. Şu ana kadar henüz 1 yaşını doldurmamış bebeklerin de aralarında bulunduğu 4 binin üzerinde çocuk yaşamını yitirdi. Bu sayı her geçen gün ne yazık ki artıyor.
Ancak Filistin'de hayatta kalan çocuklar da kurban. Zira çocuklar baş etmeleri mümkün olmayan bir travmayla karşı karşıya. Gazze’de akan kan durmazsa, çocukların yaşadığı bu travma onları ömür boyu etkisi altında tutacak ve çok sayıda psikolojik rahatsızlığa yol açacak.
Detayları Psikiyatri Uzmanı Prof. Nesrin Dilbaz ve Çocuk Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Özalp Ekinci ile konuştuk.
Bırakın yarınları, bir saat sonrasında ne olacağına dair güvenleri yok. Bu tabii ki onlarda dehşet ve korku duygularının daha da artmasına yol açıyor. Kendinizden daha güçlü, fiziksel olarak baş edemediğiniz birisi tarafından geldiğinde şiddet eylemi, kendinizi daha da baskılanmış, güçsüz ve çaresiz hissedersiniz.
Psikiyatri Uzmanı Prof. Nesrin Dilbaz
"Çocuklar hayata karşı güvenini kaybetti"
Sorularımızı önce Psikiyatri Uzmanı Nesrin Dilbaz'a yöneltiyoruz.
Dilbaz sözlerine; "Ruhsal ve fiziksel bir travma çocuklarda korku, dehşet ve çaresizlik hissi yaratıyor" diyerek başlıyor. Filistinli çocukların içinde bulundukları durumu, çocuk zihniyle neler hissediyor olabileceklerini anlatıyor.
"Kişinin kendisinin ya da yakınının ölüm ya da yaralanma tehlikesi varsa bu ruhsal travma. Gazze'deki çocuklarımızın aslında yaşadıkları durum tamamen bununla ilgili. Çocuklar biraz daha farklı yaşıyorlar travmayı. Daha farklı derken daha hafif değil, daha ağır yaşayabiliyorlar. Bir kere şiddet tehdidiyle fazlasıyla karşı karşıya geldikleri için çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu oluşuyor. Çocukların ebeveynleri ölmese de, ebeveynlerinin korku reaksiyonlarına şahit olmaları da benzer bir problem. Ayrıca fiziksel olarak yaralanma, kaçırılma, uzuv kaybı gibi durumlarla da maalesef baş edemiyorlar. Özellikle çok ciddi fakirlik, açlık çocuklarda uzun vadede kendilerini yoksun ve değersiz hissetmeleriyle sonuçlanabiliyor."
Çocukların güvendiği insanlar ölüyor ya da yaralanıyor... Güvenli hissettiği evleri yıkılıyor... Yaşadığı şehirden ya da bölgeden sürülüyorlar. Böyle bir durumda bir çocuğun dayanıklı olması mümkün değil diyor Nesrin Dilbaz.
"Sadece hayata yönelik değil insanlara yönelik, insanlığa yönelik bir güven kaybı oluyor. Şu anda çocukların ne yaşadığını düşünün, hiçbir şeye güvenemiyorlar. İnsanlığa güvenemiyorlar, yakınlarıyla ilgili güven duygusu yok. Bırakın yarınları, bir saat sonrasında ne olacağına dair güvenleri yok. Bu tabii ki onlarda dehşet ve korku duygularının daha da artmasına yol açıyor. Kendinizden daha güçlü, fiziksel olarak baş edemediğiniz birisi tarafından geldiğinde şiddet eylemi, kendinizi daha da baskılanmış, güçsüz ve çaresiz hissedersiniz."
Travma üzerine en çok çalışan ülke: İsrail
Travma Sonrası Stres Bozukluğu en çok Vietnam ve İkinci Dünya Savaşı sonrası görülen bir ruhsal rahatsızlık. Travma üzerine en çok çalışmalar yapan ülkelerden biri ise İsrail... Nesrin Dilbaz, İsrail'in travmaya yönelik çalışmalarına da şu sözlerle değiniyor:
"Yıllarca onlar da benzer travmalara maruz kalmışlar ama ilginç olan, şu anda benzer şeyi orada çocuklara yaşatıyor olmaları. Bakın erişkinlere yaşatıyor olmaları da zaten asla kabul görecek bir şey değil. Ama çocukların buna maruz kalması gelecekteki bütün yaşamlarını ipotek altına almak demek. Hiçbir insan bunu çocuklara yönelik isteyerek ve bilerek yapmamalı."
Kaynak:TRT Haber
Yorum Yazın