© Teknik Elektrik 2017-2024

Ulu Hakan II. Abdülhamid (Necip fazıl kısakürek)

Bir biyografi yazarı olarak da dikkati çekmesi gereken Necip Fazıl’ın, güttüğü toplum dâvasında Türk tarihi ve sahte inkılâplar bilmecesinin «anahtar şahsiyeti» gördüğü Abdülhamid Han’ın hayatı, bu eserde bir tez, bir manifest, bir dava çerçevesi halinde ortaya çıkartılmaktadır.


Keşif mutlak ve orijinal olarak Necip Fazıl’ındır ve bir aralık sahibini hapse kadar sürüklemiştir.


“Marifet, büyük kısmı kursaktan doğma uydurmalarla Abdülhamid’i konuşturmakta değil, Abdülhamid hakkında konuşabilmek ve bir sentez örebilmektedir”


Diyen Necip Fazıl’a göre:


“36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü ve tarihî hakkı muazzam bir zat mevzuunda yahudi, dönme, mason, kozmopolit ve emperyalizma ajanlariyle el ele, İttihat ve Terakki eşkiyasının imal ettiği ve Cumhuriyet rejimi boyunca devamına şahit olduğumuz yalancı tarihe paydos!.. Dünyada her şeyin sahtesi görülmüş, fakat ilim ve tarihin devamlı yalancısına rastlanmamıştır!”



*****


Bu eser, ilk defa Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Hân’ın bütün okur-yazarlara, yeni doğmuş çocuk beynini salatasına doğratıp dişleyecek derecede korkunç bir zalim tanıtıldığı ve bu tanıtmaya müteârife gözüyle bakıldığı bir hengâmede meydan yerine dikildi ve satır satış şu mânayı tüttürdü:



Keşif, mutlak (orijinal) olarak Büyük Doğu’nundur; ilk alâmet ve tezgâhlanması 1943’de başlamış, haftalık ve günlük Büyük Doğu’lar süresi içinde her ân olgunlaşa olgunlaşa devam etmiş, bir aralık sahibini zindana kadar sürüklemiş, nihayet 1960 sonrasında ve onu takip edici ilk yıllarda gazetelerin tefrika sütunlarına aksetmiş, peşinden kitaplaşmış, birinci ve yarım baskısı hemen tükenmiş, ikinci ve tam baskısı da bitmiş, bunu üçüncü baskı takip etmiş; ve işte, şimdi, Abdülhamîd taraflısı yayınların modalaştığı bu günlerde, «bu dâvanın sahibi benim; manevî telif ve keşif hakkım mahfuzdur!» dercesine, kâmil, tashihli ve ilaveli şekliyle ortaya çıkmıştır.


Gayemiz Abdülhamîd’in hakkı olduğu için, bizim hakkımız görülmese bile ona ait hakkın görülmeye başlaması önünde, bazı uydurma ve derme-çatma eserlere rağmen bahtiyarlığımızı ilân ediyor; bu sahipsiz diyarda kimsenin kaale almadığı manevî telif ve keşif hakkımızı bağışlıyor ve yalnız şu dikkati ortaya atmakla yetiniyoruz:


- Marifet, büyük kısmı kursaktan doğma uydurmalarla Abdülhamîd’i konuşturmakta değil, onun hakkında konuşabilmekte ve bir (sentez) verebilmektedir. Bu dâvayı uydurma (sansasyon) mevzuu haline getirenlere karşılığımız da, kendilerini, her şeyi sahte bir dünyanın kalpazanları olarak tespit etmekten ibarettir.



N. F. K. / 1977



*****

Emin Garbi Arvas anlattı:


“ Necip Fâzıl beyden dinledim, dediki : “Efendi hazretlerine geldiğim ilk günlerde zamanın modasına uygun olarak Sultan Abdülhamîd’e muhalif idim. Birgün Efendi hazretlerinin sohbetinde Sultan Hamîd’den bahsedildi. Efendi hazretleri bu padişahı çok övdü ve bana dönerek “onun bu üstünlüklerini hakikî vechesiyle birisinin yazması lâzım. Bu da ancak siz olabilirsiniz Necip bey!” buyurdu. Bu söze çok şaşırdım. İşte sonradan bu işâret üzerine Ulu Hakan kitabını kaleme aldım.”


*****


Bu kitap vesilesiyle II.Abdülhamid’in ne kadar ince düşünen biri olduğunu ve bu yeteneği sayesinde yıkılma sürecindeki bir imparatorluğu ayakta tutmakla kalmayıp, dünya dengeleri koruyabildiğini gördüm.


Hakkında yabancılar övücü bir çok söz söylemiştir. İçtenlerinden ikisi çok fazla hoşuma gitti:


1. Sözün sahibi bir İngiliz diplomat. Diyor ki “ Abdülhamid’in indirilmesiyle siyaset sıkıcı olmaya başladı”

 

2. Yine yabancı bir diplomat şu tesbitte bulunuyor “ Belki de Osmanlı’nın başında hala Abdülhamid bulunsaydı, dünya savaşı olmayacaktı...”  


*****


• Ben, sanat ve tefekkür adamı olmak dâvasındayım ve tarihçi değilim. Bu eser de bir tarih denemesi değil...


• İrfan sahiplerince bilinir ki, hikmet ilmin, ilim de tekniğin Üstündedir; tarih ise bu üç görüş şekline göre çeşitli...


Öyleyse bu eser, hangi neviden olursa olsun, ne bir tarih, ne bir tarihî edebiyat; sadece vakıalar temeli üzerinde, ilmî, aklî, teessürî, her melekeye dayanan bir (tez), bir (manifest), bir dâva çerçevesi...


• Çeyrek asırdan beri yakasına yapışmış bulunduğum dost, işte: ULU HAKAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD HAN...

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER