Topkapı Sarayı'nda Dev Çalışma! Tarihin En Büyüğü Olacak...
YAŞAMTopkapı Sarayı tarihinin en büyük restorasyonu sürüyor. 80 bin metrekare olan müze alanı çalışmalar sonunda 400 bin metrekareye ulaşacak. Restorasyonu tamamlanan yapılar ve yenilenen sergi salonları ziyaretçilerle buluşmaya başladı.
Yüzyıllarca Osmanlı Hanedanı'na ev sahipliği yapmış Topkapı Sarayı tarihinin en büyük restorasyonuyla yenileniyor. 80 bin metrekare olan müze alanı çalışmalar sonunda 400 bin metrekareye ulaşacak. Restorasyonu tamamlanan yapılar ve yenilenen sergi salonları ziyaretçilerle buluşmaya başladı.
Son olarak III. Ahmed Kütüphanesi, Altın Yol ve Matbah-ı Amire/Saray Mutfaklarının ziyarete açıldığı sarayda önümüzdeki günlerde ise Saray Mutfaklarının Koğuşları, Hamamı, Mescidi ve Kalayhanesi; Padişah, şehzade ve sultanların kıyafetleri ile aksesuarlarının sergileneceği Seferli Koğuşu açılacak.
İŞİN BAŞINDA 3 KADIN VAR
Restorasyon çalışmaları sırasında geçmişin izleri dondurularak günümüze aktarılıyor ve farklı yüzyıllara ait yapılar bir arada sergileniyor.
Bu kapsamlı onarım başında 3 kadının yer aldığı büyük bir ekip tarafından yürütülüyor.
MÜZE ALANI 400 BİN METREKARE OLACAK
Çalışmaları yürüten Topkapı Sarayı Müze Müdürü Ayşe Erdoğdu, İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürü Dr. Olcay Aydemir ve Topkapı Sarayı Kontrol Amiri restorasyon uzmanı Yüksek Mimar Nevhiz Koyukan çalışmanın detaylarını ve bugüne kadar nelerle karşılaştıklarını anlattı.
Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nce yürütülen 71 uygulama işi bulunduğunu söyleyen Olcay Aydemir, bunlardan 17'sinin Topkapı Sarayı'nda olduğunu dile getirdi.
Gerçekleşen kapsamlı onarımla 80 bin metrekarelik müze alanının restorasyonla 400 bin metrekareye çıkacağına dikkat çeken Aydemir, ''Bu çalışmalar bilimsel özellik taşıyor ve büyük bir ekiple gerçekleşiyor. Müze alanının 400 bin metrekareye çıkacak olması çok önemli. Biz bu yeni dönemde restorasyonlar esnasında da ziyaretçilerimizle, şehirle hatta dünyayla ilişki kurarak daha da büyümek istiyoruz. Bu şu demek; daha paylaşımcı, mekanla ilişki kuran bir yaklaşım içinde olmak, böylece değer bilmeyi artırmak ve yaptıklarımızı, ÿyayınlarımızla, sempozyumlarla, bilim dünyasıyla paylaşmak'' dedi.
''DOKUNDUĞUMUZ HER YERDE YÜZYILLIK İZLER GÖRÜYORUZ''
Topkapı Sarayı'nın aslında bir tasarım merkezi olduğunu söyleyen Aydemir, ''Burada dokunduğumuz her yerde yüzyıllık katmanları, izleri görüyoruz. Bu, restorasyon sürecini de doğrudan etkileyen bir faktör. Burada geçmişten gelen bu izleri müdürlük olarak koruyarak sürdürüyoruz. Saray yapılarında çok ciddi bir bilgi birikimi var. Bu bilgileri okumak, paylaşmak duygusal anlamda da bir mimar için çok onur verici bir duygu. Saray yapıları, uygarlığın en önemli katmanlarının izlerini, eserlerini taşıyor. Düşünün çinileriyle, yazılarıyla, kullanılan renkli taş ve mermerleriyle o kadar zengin bir yapı ki, sadece bir tarihi barındırmakla kalmıyor, bugünün biz mimar ve restoratörlerine de ışık tutuyor, ilham veriyor. Saray bu anlamda da bir yapının ötesinde bizim için de çok ciddi bilgileri barındırıyor'' diye konuştu.
'İŞİN ZAMANINA DEĞİL, BİLİMSEL OLMASINA ODAKLANMAK ÖNEMLİ''
Aydemir, restorasyon sürecinde zaman sınırlaması yapılmaması gerektiğini ve bir süre vermenin kolay olmadığını ifade etti.
Ziyarete açık mekanda restorasyon çalışması yapmanın zor bir süreç olduğunu dile getiren Aydemir, ''Biz burada ciddi planlamalar ve stratejilerle bu işi yürütüyoruz. Ziyaretçilere engel olmamaya çalışarak, bazı işleri sadece Saray'ın kapalı olduğu zamanlarda yapıyoruz. Biz bir süreci yönetmeye ve bunu da bilimsel bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Süreyi esas uzatan şey, bilimsel bir restorasyonda gördüğünüz izlerin belgelenmesi, sergilenmesi ve bunların ziyaretçi ile buluşmasının tasarlanmasıdır. Saray'ın yapımında hiçbir şey nasıl tesadüfi değilse, bizim restorasyondaki planlamamız, koruma, sergileme ve bunu gösterme planlamamız da tesadüfi değil. Bu çalışmaları bilimsel toplantılar, onaylar ve kararlarla yapıyoruz. Bu nedenle işin iyi ve bilimsel olmasına konsantre olmamız, zamanına konsantre olmamızdan daha büyük önem taşıyor'' dedi.
ESKİ YAPILAR SARAYA GERİ DÖNÜYOR
Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 1924’te müzeye dönüştürülen Topkapı Sarayı’nın son yıllarda kapsamlı bir restorasyon sürecinden geçtiğini ifade eden Topkapı Sarayı Müze Müdürü Ayşe Erdoğdu da 700 bin metrekare bir alanı kapsayan Sur-i Sultani içinde geçmişte Saray'a ait olan ancak başka kurumlara tahsis edilmiş yapıların 2000’li yıllardan itibaren tekrar Saray'a kazandırıldığını belirtti.
Buna örnek olarak Gülhane Hastanelerini, Matbaa-i Amire yapılarını, Darphane-i Amire’nin bir kısmını ve askeri depoları veren Erdoğdu, yakın bir gelecekte Topkapı Sarayı'nın hem avlu ve bahçeleri ile mimarisinin, hem de koleksiyonlarının sergileneceğini söyledi.
MEKANLAR ASLINA UYGUN YAPILIYOR
Saray'da yakın zamanda ziyarete açılan ve açılacak yerler hakkında da bilgi veren Erdoğdu, "Saray yapıları ve haremde kapsamlı bir restorasyon çalışması sürüyor. Haremde hizmete mahsus yapılar taşınarak restorasyon çalışmaları başlatıldı. İlk olarak Hünkar Sofası'nın restorasyonu tamamlanarak ziyarete açıldı. Zülüflü Baltacılar Dairesi, Altın Yol ve Karaağalar Taşlığı bu açılışı takip etti. Son olarak Haziran ayında III. Ahmed Kütüphanesi ziyarete açıldı. Restorasyonları tamamlanan yapıların teşhir-tanzim ve tefrişleri yapılarak ziyarete açılmaya devam edecek" dedi.
PADİŞAH VE SULTAN KIYAFETLERİ DE GÖRÜLEBİLECEK
Yakın zamanda Saray mutfaklarının ziyarete açıldığını ifade eden Erdoğdu, "Önümüzdeki 3 ay içinde mutfak koğuşlarını ziyarete açacağız. Saray mutfağı konseptine uygun olarak Saray'da kahve, Kiler-i Amire'ye atfen saklama ve depolama kapları ile mutfak araç gereçleri sergilenecek. Yine Seferli Koğuşu'nda padişah elbiseleri, aksesuarları, şehzade ve sultan kıyafetleri sergilenecek, Osmanlı kumaşlarına da ışık tutulacak. Bunlar sergilenirken Seferli Koğuşu'nun restorasyonu esnasında çıkan mimari kalıntılar da sergilenmiş olacak" diye konuştu.
YENİ ESERLER GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Ana saray yapılarında tematik, yeni tahsis edilen mekanlarda ise daha çok kronolojik-tematik sergilemeler planladıklarını söyleyen Erdoğdu, "Hazine koğuşu, geçmişte de Yazma Eserler Kütüphanesi'nin sergi salonu olarak kullanılmıştı. Yine aynı şekilde hem mekanı anlatan, mimariyi gösteren hem de yazma eserler koleksiyonunu tanıtan bir düzenlemeyle ziyarete açılmış olacak. Sadece mekânlar değil, avlu ve bahçelerin de aslına uygun peyzajları yapılarak açık sergileme alanları oluşturulacak" dedi.
HER NOKTADA UMULMADIK DETAYLAR
22 yıldır Topkapı Sarayı'nda Kontrol Amiri olarak görev yapan Nevhiz Koyukan da hem tezyinat hem de yapım tekniği ve malzeme kullanımı açısından umulmadık detaylarla karşılaştıklarını söyledi.
Dört yüzyılın mimari katmanlarının Topkapı Sarayı’nda gizlendiğini belirten Koyukan, "Yemiş Odası olarak bilinen III. Ahmed Hasodası’nda farklı dönemden izlere rastladık. Oda 16 metrekarelik küçük bir mekan olmasına rağmen 4.5 yıldır detaylı ve özenli çalışmalarla onarımına devam etmekteyiz. Her bir ahşap tezyinatlı panonun arkasından 16., 17. ve 18. yüzyıla ait mimari detaylar ortaya çıkarttık. Gerekli konservasyon çalışmaları yapılarak koruma altına alınan bu detaylar, Saray'ın önceki yüzyıllardaki kullanımına ait izler olup belge niteliği taşımaktadırlar. Sultan İbrahim Odası'nda da 17. yüzyıla tarihlenen zengin malakari detayları sıva altından gün ışığına çıkardık" ifadelerini kullandı.
Tavan sıvalarının altından çıkan taşıyıcı sistemde, dövme demir elemanlar arasında yer alan T şeklindeki yaprak tuğlaların ilk defa tespit edildiğini ve bu sistemin o döneme ait bir volta döşeme sistemi olduğunu belirten Koyukan, III. Selim Dua Odası’nda karşılaştıkları 18. yüzyıla ait ’sgrafitto tekniği’nde altın varak uygulamasını, yine şimdiye kadar Topkapı Sarayı’nda yalnızca bu mekânda tespit ettiklerini açıkladı.
Altın Yol ve hamamlarda çatılarından toplanan suyun kanal ve sarnıçlara iletildiği künkler (su yolları) tespit ettiklerini ve bunları cam muhafazalar arkasında koruyarak ziyaretçiye gösterdiklerini söyleyen Koyukan, ''Bu çalışmalar biz mimarlar için ve Topkapı Sarayı’nın tarihi gelişiminin izlenmesi açısından yeni kazanımlardır'' dedi.
TOPKAPI SARAYI'NIN TARİHÇESİ
Topkapı Sarayı, Osmanlı sultanlarının ikametgâhı, devletin yönetim ve eğitim merkezidir. İstanbul fatihi Sultan II. Mehmed tarafından 1460-1478 tarihleri arasında yaptırılmış olan ve zaman içerisinde bazı ilavelerin yapıldığı Saray’da, Osmanlı padişahları ve Saray halkı 19. yüzyıl ortalarına kadar ikamet etmiştir. 1850’lerin başında Sultanlar, mevcut Saray 19. yüzyılın devlet protokolü ve merasimlerine ilişkin gereksinimleri karşılamakta yetersiz kaldığı için Boğaz’daki Dolmabahçe Sarayı’na taşınmışlardır. Ancak saltanat hazinesi, Mukaddes Emanetler ve imparatorluk arşivleri Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilmiş, bir baba ocağı olması ve Mukaddes Emanetler’i barındırmasından dolayı burada devlet törenleri yapılmaya devam edilmiştir. Topkapı Sarayı, Osmanlı monarşisi 1922’de kaldırıldıktan sonra, 3 Nisan 1924’te Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle müzeye dönüştürülmüştür. Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra Beyazıt’ta bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu yerde, daha sonra “Eski Saray” olarak anılacak olan bir saray yaptırmıştır. Fatih, bu ilk saraydan sonra, önce Çinili Köşk’ü, ardından da yapımı tamamlandığında yerleşecek olduğu Topkapı Sarayı’nı inşa ettirmiştir. Fatih, bu saraya Osmanlıcada “Yeni Saray” anlamına gelen “Saray-ı Cedid” ismini vermiştir. Yeni Saray’a Topkapı Sarayı denmesi ise şöyle gerçekleşmiştir: Sultan I. Mahmud tarafından Bizans surlarının yakınına yaptırılan ve önündeki selam topları nedeniyle “Topkapusu Sahil Sarayı” denilen büyük ahşap sahil sarayı bir yangında tamamen kül olunca, bu sarayın ismi yeni saraya verilmiştir. Yüzyıllarca gelişen ve büyüyen Topkapı Sarayı’nın planının belirlenmesinde Osmanlı devlet felsefesi ile Saray-tebaa ilişkilerinin büyük rolü olmuştur. Ayrıca, Topkapı’nın ilk inşa edildiği dönemde, Fatih Sultan Mehmed’in babası Sultan II. Murad’ın Tunca Nehri kenarında yaptırmış olduğu ve günümüze sadece kalıntıları ulaşan Edirne Sarayı’nın planından olduğu kadar ihtişamından da esinlenildiği bilinmektedir. Topkapı Sarayı’nın planı; çeşitli avlular ve bahçeler arasında devlet işlerine ayrılmış daireler, hükümdarın ikametgâhı olan bina ve köşkler ile Saray’da yaşayan görevlilere mahsus binalardan oluşur. Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında, İstanbul yarımadasının ucunda bulunan Sarayburnu’ndaki Bizans akropolü üzerine inşa edilen Saray, 1400 metre uzunluğundaki “Sur-ı Sultani” denilen yüksek ihata duvarları ile karadan, deniz tarafından ise Bizans surlarıyla çevrilmiştir. Saray’ın kapladığı alan yaklaşık 700.000 metrekaredir. Bu alanın önemli bir bölümü Hasbahçe’ye ayrılmıştır. Topkapı Sarayı temelde Bîrun ve Enderun olmak üzere iki teşkilattan oluşur. Harem, Enderun’un bir bölümüdür. Saray’ın oturum planı, merasimleri, mekânları bu teşkilata göre düzenlenmiştir. Topkapı Sarayı; Bâb-ı Hümâyun, Bâbüsselâm ve Bâbüssaâde adlı üç ana kapı, dört avlu, Harem, Hasbahçe (Gülhane) ve bahçelerden oluşur. Topkapı Sarayı, mütevazı bir saraydır; imparatorluğun büyük harcamaları daha çok muhteşem camiler, kışlalar, köprüler, kervansaraylar ve konaklama tesisleri için yapılmıştır. 16. yüzyılın ünlü mimarı Mimar Sinan bile bu sarayda sadece bir bölüm inşa etmiştir. Ama Saray’ın kendine özgü binaları, nefis çinileri ve tabiatla iç içe geçmiş yapısı kadar, Sarayburnu’ndaki konumu da ona doğal bir güzellik ve ihtişam verir. Öte yandan Topkapı Sarayı’nın olağanüstü zenginlikteki koleksiyonları ve son derece ilgi çekici hikâyelerle örülü tarihi bu sarayı dünyanın en görülmeye değer saraylarından biri kılar.
yeniakit.com
İlginizi Çekebilir