Mustafa ALBAYRAK Aydınlık Gazetesi İçin Yazdı
GÜNCELGeçen hafta Aydınlık gazetesinin değerli yazarlarından Moskova Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Mehmet Perinçek imzalı bir haberi Aydınlık’ın manşetinden verildiğinde fark ettim.
RUSYA'NIN ORTADOĞU PLANI TARTIŞMASI SÜRÜYOR...
Birkaç gün sürdü bu manşet ve sonrasında yayına başlandı. Çok enteresan bir konu başlığı vardı bu manşetin. Bana da bu konuda yazmam teklif edilince hiç düşünmeden kabul ettim.
SAYIN ERDOĞAN BOP’UN NERESİNDE
Her ne kadar Aydınlık gazetesi gibi birikimli bir yazar kadrosu olan gazete için bu ciddi bir risk taşısa da böyle mühim bir mevzuda benim gibi dünya görüşü farklı ve amatör araştırmacılara yer verdiği için gazete yönetimine teşekkür ediyorum. Bu girizgahdan sonra konumuza dönebiliriz.
Yıllardır hatta on yıllardır dillerden düşmeyen bir BOP vardır bilirsiniz. BOP, yani Büyük Ortadoğu Projesi. Malum, Amerika Birleşik Devletleri’nin bir projesi idi. Hatta “Medeniyetler Projesi” ile birlikte bu mevzuda ABD, şu anki Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın Başbakan olduğu ilk günlerde aylarda da BOP’ta yani Büyük Ortadoğu Projesi’nde aktif mesuliyet aldığını ilan etmiş ve Sayın Erdoğan’ın kendisi de bunu ifade etmişti.
Zaten bir defa kendisinin ifadesinden sonra da sayın Erdoğan’dan böyle bir ifade ya da ikrar hiç duymadık. BOP ne idi ve devam ediyor muydu? Sayın Erdoğan, 1 Mart tezkeresindeki tavrından sonra BOP’un neresinde kalmıştı? Ya da şöyle soralım:
1 Mart 2003 günü TBMM’de yapılan tarihi oylamada ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a geçecek silahlı kuvvetlerine izin verecek tezkereye “RET” oyu çıkmasından sonra ABD’nin BOP projesinde Türkiye’nin ve Sayın Erdoğan’ın rolünün olabilme şansı kalmış mıdır?
Bunlar en az 16 yıldır kafalardaki sorulardı.
Biz burada zaten ABD’nin BOP projesinden ziyade Rusya Federasyonu’nun hazırladığı ve Tahran-Moskova-Ankara üçgeninde tatbik edilmesini arzuladığı ve benim de “Sofistike İslam” anlayışı olarak telakki ettiğim projenin, bu üç başkent tarafından müesses bir nizam haline getirilme projesini ve Rusya tarafından yapılan çalışmasını değerlendirmek istiyoruz.
Fakat Rusya’nın bu projesinin Dr. Mehmet Perinçek tarafından ABD’nin BOP projesine karşı hazırlandığını söylemesi de bizim BOP’la daha doğrusu ABD’nin Ortadoğu ve bilhassa İslam ülkeleri ile alakalı çalışmalarına da bir kaç cümle ile temasımızı mucip kılmaktadır.
GLADİO’YLA BAŞLAYAN DARBELER DÖNEMİ
Evet, Amerika Birleşik Devletleri “Dünyanın Jandarmalığı” iddiasını Büyük Brtianya Krallığı’ndan devraldığı 1944-1945 yıllarından (yani 2. Dünya Savaşı’ndaki kudretini, rüşdünü ispatladıktan) sonra bir şeyi daha devralmıştı İngiltere’den.
O da Anglo Saxon ve beraberindenki “Küresel Sermayenin” Britanya üzerinden İslam Dünyası ve Ortadoğu’ya nizam verme hususundaki proje üretim liderliği idi.
Bu tabii ki İngiltere’nin Ortadoğu ve İslam Dünyası üzerindeki emellerinden vazgeçtiği anlamına gelmiyordu kanaatimizce. Liderliği kasdediyoruz burada.
Gerçekten de 2. Dünya Savaşı’nın hitame ermesi ile özelde Türkiye’de genelde ise Ortadoğu ve diğer İslam ülkelerinde ABD nin müessir olduğunu fark etmemek mümkün değildir..
Bu tarihten itibaren Türkiye ve birçok ülkede (ki buna sadece Ortadoğu değil Almanya, İtalya ve Yunanistan gibi Avrupa ülkeleri de dahil) Gladio yapılanmalarını görüyoruz.
Bu yazı dizisinin başlamasına sebep olan Sayın Mehmet Perinçek’in babası Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’in ifadesi ile NATO’nun girdiği tüm ülkelerde (başta Türkiye) darbeler ve karanlık icraatlar dönemi başlamıştır. Sebebi de NATO tipi Gladio yapılanmalarıdır.
Bu NATO tipi Glaido yapılanmalarının sadece bürokrasi ve askeriyede değil toplumun tüm katmanlarında müessir olduğunu uzun yıllar müşahade ettik ve acılarını yaşadık inancı ülkemizde hâkimdir.
Peki ABD veya NATO tipi örgütlenen Gladio her yere girer ve kendince istifade ederken Türkiye yi ve tüm İslam Dünyasını derinden etkileyen İslam ve Müslümanları teğet geçebilir miydi sizce?
Tabii ki hayır. Zaten öyle de oldu.
Önce Yeşil Kuşak Projesi ile Sovyetler varken İslamı destekler vaziyette bir pozisyon aldı ve İslami oluşumları Türkiye için belki de hiç olmamış ya da olmayacak bir Komünizm tehlikesine karşı örgütledi.
Sovyetlerin dağılmasından sonra yani 1990’lardan sonra ise İslamı ve Müslümanları Komünizm yerine hedef tahtasına koyarak yeni bir pozisyon aldı.
Artık İslam ve Müslümanlar ABD için Sovyetlere karşı mücadele ettiği bir arkadaşı, aparatı değil direkt düşman olarak gördüğü ve NATO tatbikatlarında bile düşman kuvvetlerini Kırmızı yerine Yeşil olarak Müslümanları ateş altına aldığı bir hasmı idi.
2010 yılına geldiğimizde ise başka bir evreye çevrildi, ABD’nin Ortadoğu ve İslam Dünyasına karşı planları.
Artık 1990 ‘lardan 21. yüzyıl başlarına kadar tatbikat aşamasında gördüğü Yeşil’e yani İslam Dünyasına karşı olan düşmanlığı şimdi fiili duruma geçmeliydi.
İlk işaret fişeği 2003 yılında zannediyorum dönemin ABD Hariciye Vekili Condalezza Rice’dan geldi. ABD’nin Bayan Dışişleri Bakanı’nın 7 Ağustos 2003 yılında The Washington Post gazetesinde çıkan yazısında, ‘’Ortadoğu’da 22 ülkenin hudutları değişecek, buna Türkiye’de dahil’’ iddiası gündeme bomba gibi düşmüştü. Konuşan ya da bunları yazan iddia eden kişi bir köşe yazarı değil Amerika nın resmi ve faal Dışişleri Bakanı idi.
Gerçekten de sınırlarında değişim olan ülkeler artık vardı. Resmen olmasa bile Irak üç fiili bölgeye ayrılmıştı. Sudan bölünmüştü, Güney ve Kuzey olarak. Yemen birleştikten sonra tekrar ayrılığı konuşuyordu. İç savaş başlamıştı. Ortadoğu’nun her tarafı karışmış, isyanlar, iç savaşlar, mezhep savaşları almış başını gidiyordu. Bildiğimiz kesin olan şuydu ki artık BOP Eş Başkanı olarak gördükleri Sayın Erdoğan bu projede yoktu.
Erdoğan oyun bozuyordu adeta, bilhassa son yıllarda.
YALAN BAHARI
2010 yılında Tunus’ta başlayan ve Libya ve Mısır’da rejim olmasa bile iktidar değişimlerine sahne olan Arap Baharı da bu projenin bir parçasıydı sanki. Sözde “Özgürlük” getireceği iddiasında ki bu yalancı bahar hiç de özgürlük falan getirmedi. Sanki ABD’nin artık istemediği kişileri devirmeye çalıştığı bir bahardı bu.
Yanlışlıkla başa gelen Mursi gibi liderleri de emrindeki Mısır Ordusu’na çok kolay devirtip tekrar istediği hükümetleri iş başına getiriyordu. Ama misal bu bahar özgürlüğü Suudi Arabistan’a uğramadan yukarı dönüyor ve Suriye’yi de karıştırıyordu. Öyle ya Batılı anlamda bir özgürlük istiyorsa ABD ilk önce Suudi Arabistan’da bunu savunur ve desteklerdi. Ama ABD Suud’a değil Suriye’ye yönelmesini destekliyordu.
Bu esnada İslami oluşumlara da hep yön veriyordu 60-70 yıllık üzerlerindeki etkisi ile. Eski Yeşil Kuşak İslam Projesi’nde devşirdiği, yetiştirdiği tüm İslami teşekküller de bu Arap Baharına bilerek destek verince onların hinterlandındaki diğer İslami yapılar da bilerek veya bilmeyerek destek vermişlerdi. ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarında İslami yapıların oynadığı roller artık daha da açığa çıkıyordu.
1968 öğrenci olaylarında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Dolmabahçe’ye yanaşmak isteyen 6. Filo’yu taşlamasını protesto etmesine cami cemaatlerini bir şekilde örgütleyerek engel olan Amerika Birleşik Devletleri, hiç Arap Baharı’nda veya diğer Ortadoğu politikalarında İslami yapılanmalardan faydalanmak istemez olabilir miydi?
Tabii ki olamazdı ve olmadı da. Ülkemizde olsun, diğer İslam ülkelerinde olsun birçok İslami yapının sürdüğü tarlalarından hasat elde etmeye devam edecekti ABD ve etti de. Buna uyananları yok mu idi? Tabii ki vardı ama ne kadarlık kısmı idi bu fark edenler, o da ayrı bir mevzu.
yazının devamı için buraya tıklayın
İlginizi Çekebilir